Bir savaşın ilk sesi. Nedir sizce? İnsan sesi mi yoksa silah mı? İlk vurulan kişi kimdir mesela? Acınılan mı acıtılan mı? Yada yanındakiler ne hisseder acı mı günah mı? Birde korkudan ayırt edememek vardır. Vurulan mı vuran mı olduğunu. İşte o an tam bu andı. İlk Ulaş'a baktım oda bana , sonra sağ yanımdaki Armağan'a . Armağan'ın beyaz gömleğini kirleten bir renk vardı. Kan. Ama Armağan vurulmamıştı. Sonrasında Armağan'ın yanındaki Ecem'e baktım. Sanki saniyeler dakika dakikalar saat gibi geliyordu. Göz kapaklarım ağır çekimde kapanıyordu sanki. Ecem göğsünün sağ kısmından arkadan vurulmuştu. Dolu dolu gözleriyle bize bakarken yere yığıldı. Yığılmadan yanındaki Özgür kafasından tutmuştu yere değmesin o güzel saçları diye. Sonra Yağmurun çığlıklarını hatırlıyorum. "Ecem!" "Ecem!" "Özgür! Ne yapıcaz!" Ve arkama baktım. Elinde silahını doğrultmuş bize doğru bakan Alara'yı gördüm. Acımasız gözleriyle ilhamla bakıyordu çizdiği tabloya. Sonra bir psikopat gibi gülümsedi ve bana el sallayıp içeri girdi. Ulaş'ın bağırışını duyduğum gibi harekete geçtim. Özgür Ecem'i kucağına almış gözünden gelen yaşları durdurmaya çalışıyordu. Yere oturmuş Ecem'e sayıklıyordu. "Ecrin..." "uyan. Uyanman lazım Ecrin!" Ecrin mi? Ona neden Ecrin diyordu? Sonra Ecem kısık gözleriyle konuşmaya başladı. "B-bana...öyle...d-deme" Özgür'ün ağlaması daha da şiddetlendi. "Uyanık kalman lazım." "Özgür seni göremiyorum...neredeyiz neden kuş sesleri var?" "Seni görmeye geldiler Ecrin...senin için..." "bişey mi oldu...neden bana Ecrin diyorsun Özgür!..." kimse bir şey diyemedi. Serhat kendini tutmaya çalışıp ambulans çağırmaya çalışıyordu. Sonra Ecem'in boğuk sesi duyuldu. "Ö-Özgür... çok uykum var.." "hayır! Sakın! Uyumaman lazım Ecrin! Hayır!" Derken Ecem'in gözleri kapandı. Özgür hayır diye çığlıklar atarken Armağan kaldırıma oturup öylece kalmıştı. Ağlamıyordu. Bağırmıyordu. Konuşmuyordu. Bizi sakinleştirmeye çalışmıyordu. Armağan gibi değildi. "Abi! Yok! Ambulans yok!" "Nasıl oğlum saçmalama!" Ulaş Serhat'a bağırırken kendimi tutamadım. "Arabayı getirsenize! Ambulansa gerek yok! En yakın hastaneye kendi arabamızla gidebiliriz! Hadi!" Derken Serhat koşmaya başladı. Arabaya doğru acı içinde koşuyordu. Ecem'in yanına yaklaştım. Koluma bağladığım saç bandını çıkarıp Ecem'in yarasının üzerine bastırmak için Özgür'ün ellerini kaldırıyordum. Titreyen elleri sıçradığında bir elimi onun omzuna koydum ve konuşmaya başladım. "Şşş... bak o şu an seni hissediyor. Senin güçlü olman lazım ki oda güçlü olsun, ve ayrıca o zaten çok güçlü. Bana güven, ona hiç bir şey olmayacak. Sakin olman lazım..." Özgür bana kırptıkça yaş gelen gözlerini kırptı. Bandajı Ecem'in yarasına bastırırken Serhat arabayla yanımıza geldi. Hemen arabaya bindik ve yola koyulduk. En yakın bulduğumuz hastaneye girdiğimizde Özgür kolları arasındaki Ecem'i sedyeye terk etti. Onu o sedyeye emanet ettik. Sadece o sedyeye... 6 kişi öylece kalmıştık ameliyathanenin önünde. Ulaş ve Özgür koltuklara oturduklarında arkama baktım, bana bakan Serhat'ı gördüm. Ona soran gözlerle baktım "iyi misin?" "Değilim!" Bana kızgın bakıyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordum. "Serhat ... benimle alakalı bir sorun mu var?" "Evet var!" "Eğer seni kurtarmaya gelmeseydik ve o arkadaşının evinde seni bıraksaydık Ecem şu an içeride ameliyat olmayacaktı!" Derken bana bir adım attı. Çok üzgündü, bu laflarını üzgünlüğüne susuyorum. "Serhat b-ben" "onun içeride olmasının sebebi sensin!" Derken bana bir adım daha attı. Yağmur hemen Serhatın kollarından tuttu ve geri çekti. "Serhat,sakin!" "Neden bunu aldık ya! Gitsin babasının evine!" O an durdum. Kendime acıdım. Çünkü onun dediği hiç bir şey bende yoktu. Ne bir baba nede bir baba evi. Oda acı çekiyordu ama beni bu kadar kırmaya hakkı yoktu. Yağmur bağırmaya devam ediyordu ama ben susmuştum. Duymuyordum artık dediklerini. Beni anlayan tek bir kişi vardı burada, oda Ulaştı ki yanıma geldi. "Mavi gel biz Hastanenin bahçesine çıkalım." "Yağmur şunu sakinleştir kırıcı oluyor!" Ulaş'ın verdiği tepki ile Yağmur Serhat'ı kollarından tutup sakinleştirmeye çalıştı. Ulaş ile bahçeye çıktığımızda derin bir nefes aldım. Ne olursa olsun dik duran Ulaşa baktım. Konuşmadım. Konuşamadım. Ruhum dudaklarımın arasına bir kelime göndermek istemiyordu. Sonuçta bir kitapta dediği gibi "Ruhumdan Her Geçeni Dudaklarımın Arasına Yollasam Ruhuma Ne Kalır" düşüncelerimi Ulaş'ın o boğuk sesi bozdu. "Serhat çok gergindi yoksa öyle biri değildir" karşımdaki küllüğe bakarak "biliyorum..." dedim. Ona bakmayı kesmiştim. Boş boş karşıma bakıyordum. "Sakın." "Ne sakın?" "Sakın gerçekten de senin yüzünden olduğunu düşündüğünü söyleme." "Belki de doğrudur." "Mavi." "Ulaş?" "Saçmalama" gayet ciddi ve uyarıcı konuşuyordu. "Biliyormusun sesin hala kulaklarımda yankılanıyor." "Hangi sesim?" "Mavi senin şimdi bizi rahat bırak. Dediğin sesin. Belkide o an ciddi olman gerekirdi..." "Mavi." "Efendim?" "Bir kitapta bir söz vardı" "ne sözü?" "Şu kalbim kırık olmasaydı içine nasıl girerdin" diye. Ve sende benim çoğu yerinden kırık olan şu kalbimin içine girdin. Bir anda, sana güven verdim. Bu benim için çok değerli. O gün asla ciddi olmayacaktım. Olmamalıydım. Çünkü sen bu kırık olan kalbin kırıklarından girdin. Mecazi değil yani, bu emek ister. Sen bize emek verdin. Yağmur da dahil hepimize güven verdin. Çocukluk arkadaşına gidebilirdin ama bizi seçtin mesela. Ecem uyanacak, ve emin ol uyandığında odada görmek isteyeceği 5değil 6kişi olacak. Sen artık bizdensin. Hep öylesin ve öyle olacaksın. Şimdi beni anladınmı?" "Sana sarılabilirmiyim?" Ulaş gülümsedi "Öyle olsun..." ona sarıldım ve fısıldadım "Öyle zaten..." bir süre sarıldıktan sonra ondan ayrıldım. İkimizde küllük ile bakışırken konuşmaya başladım. "Yağmur... neden sarılmıyor?" "O çocukluğumuzdan beri öyle, sarılmayı sevmez en acı günü bile olsa." "Anladım. Armağan çok kötü oldu" "Ecem ile kardeş gibiler, düşünsene Yağız vuruluyor ve kanı senin üstüne geliyor, o anı görsen ne yapardın?" "Yağızı niye vurdun şimdi?" "Buna mı takıldın Mavi" "bilmem, O gün de Yağıza laf atıp durdun da" "laf mı atıp durdum?" "Gözlerin laf attı bir sürü fakat sen sadece bir kaçını söyledin" "kendini tuttun, kontrol ettin" "Yağızı kıskandım yani?" "Ne alaka öyle bişey mi dedim?" "Çok alaka" "Ulaş!" "Mavi!" "Senin içini okuyorum ben anla artık." "Öyle olsun." "Öyle zaten" derken gülümsedi. Bende istemsizce "te allahım ya!" Diyerek gülümsedim. "Artık içeri geçelimmi?" "Olur" teklifimi kabul eden Ulaş ile içeri geçtik. Yanyana oturan Armağan,Serhat,Yağmur ve Özgüre yöneldiğimizde Yağmur yanımıza geldi hızlı adımlarla. "Ulaş, Armağan hiç konuşmadı hiç iyi değil bi konuşsana onunla" "tamam" "Ulaş." "Efendim" "ben konuşabilirmiyim?" "Olur, tabi ikna edebilirsen." Dediğinde Yağmur konuştu "çok inatçıdır kendisi" Yağmur son zamanlarda bana iyi davranıyordu. Armağan'ın yanına yaklaştım. "Armağan..." dediğimde bana bakmadı dalmıştı. "Armağan" dediğimde bir an bana baktı. "Hadi gel seninle kafeteryaya gidelim" dediğimde ayağa kalktı. Koluna girdim ve beraber yürümeye başladık. "O iyi olacak" "Emin misin?" "Fazlasıyla." "Ecem çok güçlü bir kız, bu hastaneden yürüyerek çıkacak." "Onun kanını üstüme sıçrarken gördüm ben Mavi daha ne olabilir." "O...o benim kardeşim" "Biliyormusun seni çok iyi anlıyorum." "Nasıl?" "Alaranın öldüğünü sandığımda da benim üstüm kan içindeydi..." "ve...o kıyafetimle günlerce uyumuştum biliyormusun... ama o bunu haketmiyormuş ,en azından Ecem bunu hakediyor." "Özgür ona Ecrin dediği an bittim ben gücüm tükendi Mavi" "Bu ne anlama geliyor ki? Tabi eğer sakıncası yoksa..." "Ecem'in iki ismi var yani "Ecrin Ecem Akça" babası enkaz altında vefat etti ve son sözleri Ecrin oldu. Defalarca ecrin diye çığlıkları oldu. Bu yüzden o ismini kullanmıyor. Biz de ona asla böyle hitap etmeyiz. Yani bunu unuttuğumuzu bildiği için bir sorun olduğunu anladı." "Anladım, ama o bu hastaneden Ecem olarak çıkacak bunu unutma olurmu" "Umarım o elbisesi kefene dönüşmez..." "Şşş bir daha asla duymayayım böyle şeyler. Gel buraya." Dedim ve ona sarıldım. Kendini öyle bir sıkmıştıki hüngür hüngür ağlıyordu kollarım arasında ,bir çocuk edasıyla. Sonrasında kahve aldık hepsine birer tane ve oraya doğru yöneldik. Herkese kahve uzatırken sıra Serhata gelmişti ona kahve uzattım ve ondan teşekkür beklerken farklı bir cümle duydum. "Özür dilerim, kendimde değildim" "biliyorum ,afiyet olsun" dedim ve gülümsedim. Hepimiz kahve yudumlarken titreyen dudaklarımız bize hesap soruyordu. Ve doktor geldi. Durumunu öğrenmek için yanına giden Özgür elinden kahveyi düşürmüştü bile...
Bazı anlar vardır, acı hissederken acıyı unutmayı deneyip umut arar insan. Aynı bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibidir yani hayat. Umut etmek gerekir vazgeçmemek gerekir. Elinde sonunda o minik tırtıl kocaman kanatları olan bir kelebeğe dönüşecektir çünkü....

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
ChickLit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...