"Evet, Meliha Gamzeoğlu'nun kızı olmalısınız" annem ile ilgili bir sıkıntı mı vardı. Yelkovan biraz daha hareket etti saat 00.32'ydi. "Evet" "Anneniz bir marketin önünde bulundu." "Ne? Ne demek bulundu iyi mi annem bir şey mi oldu?" "Lütfen sakin olun, Meliha hanım beyin kanaması geçirdi. Hastaneye gelmeniz gerek." O an durdun. Ağzım düğümlendi sanki. Dilim yandı mesela. Telefon elimden düştüğünde gözlerim dolmuş ve ellerim titriyordu. Ulaş elini koluma koyup, "Mavi, ne hastanesi? Ne oldu?" Onun gözlerine baktım. Endişe vardı gözlerinde. Titreyen dudaklarımı araladım, "Ulaş annem beyin kanaması geçirmiş..." "Serhat arabayı çalıştır!" Dedi Yağmur. Serhat montunu alıp hızlıca evden çıktı. Ecem herkese montlarını atıyordu. Ben dona kalmıştım. Şu an olduğum ortamı unutmuştum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Anneme gerekirse her şeyimi verirdim. Ama o kendini veremezdi. Onun tansiyonu var. Mavi saçmalıyorsun kendine gelmen lazım. Ulaş'ın koluma girmesiyle yürümek zorunda kaldım. Kendi montunu giymiş benimkini de elinde tutuyordu. Dışarı çıktığımızda ayakkabılarımı giydim. "Ona bir şey olmayacak söz veriyorum" "Ya olursa. Ulaş ben bunu kaldıramam." Dedim titreyen sesimle. Sadece sesin değil ruhun da titriyor Mavi. Arabaya bindik ve yola koyulduk. "Mavi hangi hastaneydi?" Başım cama çevrili ve kendimi kendime kapatmış bir şekilde düşünüyordum. Dudaklarımı yemekten kanamaya başlamıştı. Önde Serhat ve Özgür benim yanımda Ulaş ve karşımızda da Armağan,Yağmur ve Ecem oturuyordu. Yoldan geçerken ki ağaçlar,sokak lambaları,kaldırımlar hepsi bana sırtını dönmüştü. Bense ağlamamak için deli gibi kendimi sıkıyor dudaklarımı parçalıyordum. Armağan karşımda el sakladığında kafamı ona çevirdim. "Serhat hangi hastane dedi Mavi" bana Mavi diyordu. "Sefa hastanesi" dedim kısık bir sesle Armağan dediğimi Serhat'a tekrar etti. Gözümü tekrar cama çevirdim. Arabada sessizlik hakimdi. Ulaş'ın elini yüzümde hissedince korku ile irkildim. "Dudağın kanamış, kanı sildim sadece" elimi dudağıma götürdüm. Kanıyordu. Ulaş peçeteyi bana uzattı. Titreyen ellerimle dudağıma baskı yapmaya çalışıyordum. "Geldik" dedi Özgür. Arabadan hızlı adımlar ile inip acile girdim. Danışmayla konuşmaya başladım. "Meliha Gamzeoğlu nerede? Beyin kanaması geçirmiş annem." Dedim "şu taraftan sağa dönüp sol taraftaki ilk oda." Dedi. Hızlı adımlar ile kadının dediği yöne doğru ilerledim. Arkamdan geliyorlardı. Kadının dediği odaya baktığımda kapıda "Girilmez" yazıyordu. Yukarıya baktığımda buranın yoğum bakım olduğunu anladım. Bir cam vardı. Annem oradaydı. Uyuyordu. Makinalara bağlıydı. Dolan gözlerimi sıkmayı bırakmıştım. Gözümden damla damla yaşlar geliyordu. "Anne..." dedim elimi cama koyarak. "Annem..." dedim sonra tekrarlayarak. Ağlamamın şiddeti artmıştı. Ses çıkmaması için elimi ağzıma bastırdım. "Koruyamadım seni...yanında olamadım anne..." "Anne..." "ben...ben özür dilerim...yanında olamadım." Elim camdan yavaş yavaş kaydı. Ayakta duracak halim yoktu. Camın yanına diz çöktüm. Sonra yanıma biri geldi elini omzuma koydu. Ben saçlarımı sıkarken o omzumu daha çok sıkıyordu. Sanki destek olmak istiyordu. Kafamı kaldırdım. Karşımda gördüğüm kişi ile şoka girdim. Ulaş olmasını veya Ecem olmasını bekliyordum. Ama karşımda Yağız duruyordu. Sinirle gözlerine baktım. "Mavi..." dedi. Ona sarılmamı bekliyordu, veya omzuna sarılıp ağlamamı ama ağzımdan tek bir kelime çıktı "defol..." "Mavi yapma böyle..." "Son kez söylüyorum...defol." Dedim sinirli gözlerle. Yağız'ın omzunda bir el belirdi. "Kardeşim, istemiyor seni lütfen." Yağız sinirle arkasını döndü. "Size mi soracağım! Siz kimsiniz!" Dedi Yağız Özgür'e sonra onu omuzlarından ittirdi. Serhat Özgür'ün yanına gitti. "Özgür uğraşma." "Gidin burdan Mavinin size ihtiyacı yok!" Armağan derin bir nefes aldı. "En azından Mavinin ihtiyacı olduğu kişiler gibi onu bir çırpıda terk etmiyoruz." Dedi. Haklıydı da ona ihtiyacımız yoktu. Yağız Armağan'a doğru yürüdü. Aralarında bir adımlık mesafe kalmıştı. "Benim hakkımda alttan alttan ağır laf sokmalarını kendine sakla. Yoksa-" "Kardeşime dokunma!" Dedi Ecem. "Yoksa ne olur he! Ne yapacaksın öldürecekmisin bizi!" . Ecem Armağan'a çok değer veriyordu. "Sen Mavinin hiç bir şeyisin. Hak etmiyorsun onu!" "Yağmur sakin, Ecem sende." Serhat ikisini de kolundan çekip oturturdu. "Mavi benim kardeşim! Asıl sizin hiç bir şeyiniz!" Sinirle ayağa kalktım. "Senin kardeşlerin sana yetmiyormuydu! Biz kardeş değiliz Yağız! Şimdi defol! Ve eğer bir daha benim yanıma gelip arkadaşlarıma saldırırsan seni doğduğuna pişman ederim!" "Mavi..." "Sen kendini ne sanıyorsun! Yeri gelince terk etmek yeri gelincede sarılmak mı isteyeceksin! Oyuncağınmıyım ben senin!" Yağızı omuzlarından itmeye başladım. "Git burdan!" "Mavi!" "Defol!" Yağız kollarımı sıkıca tuttuğunda canımı yaktı. Ardından Ulaş geldi. "O ellerini çek." Yağız onu duymuyordu. "Seninle bir kitap okumuştuk hatırlıyormusun? Tutunamayanlar" dedim fısıldayarak. Başını olumlu anlamda umut dolu gözlerle salladı. "Orada bir söz vardı "Değerini tam bilmeyen kişi, gereksiz yakınmalarla gün geçtikçe daha da bozulur, ve çürüyüp gider" diye" evet anlamında tekrar başını salladı Yağız "Umarım sende çürüyüp giderin Yağız. Hem şurdan" dedim kalbimi göstererek "hemde şurdan" dedim aynı şekilde kafamı göstererek. Yavaş yavaş umut dolu gözleri mutsuzluğa döndü. Acı içinde dolu gözlerle gülümsedim. Kollarımı yavaşça bıraktı. Arkasını döndü. Ve gitti. Gülümsemem yavaşça söndü. Bende arkamı döndüm. Anneme baktım, cama yaklaştım. "Özür dilerim Anne." Dedim gözümden yaşlar akıyordu yine. "Onla uğraşma derdin. Ama sözümü tutamadım." Elimi cama koydum. "Oda tutmadı" dedim. Sonrasında bir doktor geldi ,odaya girdi. Perdeyi yüzüme kapattı. Sonra yanıma Ulaş geldi beni çekip koltuklardan birine otutturdu, yanıma geçip elini koluma sardı. Omzumu ona yasladım, her gözümü kırptığımda tshirtüne gelen göz damlaları onu ıslatıyordu. Sonra mırıldanmaya başladı. "Geçecek..." "Söz veriyorum." Hep söz veriyordu. Acaba sözlerini tutacakmıydı. Sonra saçıma dudaklarını değdirdi. Saçımı öptü. "Saç tellerin bile titriyor." Dedi fısıldayarak. "Sakinleşmen lazım, panik atağın başlayacak" . Sonra yerimde doğruldum. "Doktor ne zaman çıkacak ya?" Dedi Özgür. Ardından Doktor odadan çıktı. Hızlı adımlarla yanına gittim. "Meliha hanımların yakınları olmanız gerek" dedi "Evet ben kızıyım." "Anneniz beyin kanaması geçirmiş. Ve durumunun da iyi olduğu söylenemez" "Nasıl... hiç mi iyi değil." Doktorun yüzü düştü "Maalesef, beklemede kalın saat başı size haber vereceğiz." Doktor yanımızdan gitti. "Hayır..." dedim kısık bir sesle "Hayır." Gerçekler yüzüne çarptı yine Mavi. Annem beni bırakmaz değilmi? Bana bunu yapmaz? "Maviş gel otur haber verecekler." "İyi değil diyor... hiç diyor" gözlerimi kapatıp açtım sanki bu bir rüyaymış da uyanmak istiyormuşum gibi. Cama bakarak tam 8 saat 41 dakika geçirmiştim. Oradan gözlerimi ayırmıyordum. Saat sabah 09.55'ti , hiçbirimizin gözüne bir gram uyku girmemişti. Hemşire saat başı durumun aynı olduğunu söylüyordu,sizi kandırıyordu. Ayağa kalkıp cama yaklaştım. "Anne." "İyi olacaksın değilmi?" "Anne bana bir işaret ver ne olur." Evrene mesaj gönderiyordum. Bir parmağını kıpırdatsa dünyalar benim olacaktı. Koridorda ki saate baktım. Saat tam 10.00 olmuştu. Hemşire gelip serumunu taktı. Ve odadan çıkıp "Durum aynı" dedi. Hemşireyi durdurdum. "9 saattir buradayım ve tek duyduğum kelime durumun aynı olduğu!" Dedim yüksek bir sesle. "Yapacağımız şeyleri yapıyoruz" "Ama hiç bir işe yaramıyor!" Ulaş yanıma geldi. Hemşireye kaş göz yapıp gitmesini sağladı. "Ulaş... 9 saat oldu. Uyanmıyor. O ilaçlar hiç bir işe yaramıyor! Daha çok onu öldürüyor!" Ulaş bana beni sakinleştirmek istercesine baktı. "Yapması gereken neyse onu yapıyorlar. Yapabileceğim bir şey yok." Ardından yanımıza diğerleri geldi. "Biz aşağıya kafeye iniyoruz, gelmek istermisiniz?" Dedi düşük bir sesle Yağmur. Hayır anlamında kafamı salladığımda Ulaş da aynı haraketi yaptı. Anneme bakmaya devam ettim. Ulaş da yanıma geldi. "Annen çok güzel, saçların ona benziyor. Gözlerin de benziyor mu?" "Hayır, annemin gözleri kahverengi" "O da güzel." Anneme gözlerimi geri çevirdiğimde ağzının köpürmeye başladığını farkettim, sonrasında ağzından kırmızı renkli bir sıvı kan. "Ulaş. Ulaş annem.!" "Doktor! Doktor varmı!" Ulaş doktora bağırıyordu. Gözümden yaşlar gelmeye başladı. "Anne!" "Anne!" "Hayır!" Ardından perdeyi kapattılar. Tam 1 saat 13 dakika olmuştu. Doktor hala çıkmamıştı. Hemşireler kanlı eldivenlerle odadan çıkıp çıkıp geri giriyordu. Serhat sessizliği bozdu. "Kaç saat oldu adam hala odadan çıkmadı. Ne yapıyorlar içeride bu kadar abi" ardından bir hemşire daha odadan çıktı. Yanına hızlı adımlar ile gittim. "Ne oluyor içeride. Annem iyi mi?!" "Doktor konuşmadan bilgi veremeyiz hanımefendi" Ecem yanıma geldi, hayal kırıklığıyla hemşireye bakıyordum. "Mavi, gel otur." Hemşire gitti. Öylece duvara baka kalmıştım. "Ecem, anneme ne yapıyorlar." Ecem kolumu sıvazlamaya başladı. "Eminim en doğrusudur, geçecek Mavi...geçecek" sonra ona döndüm. "Ya ölürse..." Ecem hemen beni sıkı sıkı sardı. "Öyle bir şey olmayacak" dedi saçlarımı okşayarak. Sonra benden ayrıldı. Ve kolumdan çekerek koltuğa otutturdu. Ardından tam 42 dakika geçmişti. Doktor odadan çıktı. İçerideki hemşire de perdeyi açtı. Doktorun yanına hepberaber gittik ve çevresini sardık. "Doktor bey bir sıkıntı yoktur umarım" dedi Özgür. Doktor olumsuz gözlerle bakıyordu. Bu neydi şimdi. Mavi... "Bir şey söylesenize doktor bey! İyi mi annem! Uyandı mı!" Doktor dudaklarını araladı. "Kızımısınız?" Niye soruyordu ki? Mavi... "Evet!" Dedim sitemle. "Üzgünüm, başınız sağ olsun. Meliha hanım hayatını kaybetti." Ne? Doktor uzaklaştı. Cama baktım. Hemşire annemin başını o beyaz çarşaf ile örtüyordu. "Hayır." Diye bir ses çıktı dudaklarımdan. "Hayır...Anne!" Göz yaşlarım yine akmaya başlamıştı. Titreyen dudaklarım ile bağırıyordum. "Anne! Uyan! Niye örtüyorsunuz başını! Nefes alamaz öyle!" Diyordum cama vurarak. Mavi o zaten nefes almıyor. "Anne!" Sonra yataktan kaldırıp sedyeye koydular annemi. Götürüyorlardı. "Nereye götürüyorsunuz annemi!" Yağmur ve Ecem bana bakıp ağlıyordu. "Morga" dedi soğuk bir sesle hemşire. Sonra bakakaldım sadece. Annemin arkasından. Öylece. Bakakalmıştım. "Ama...ama o üşür orada...karanlıktan korkar o..." dedim sessizce. Ulaş kolumdan tuttu "Mavi. Gitmemiz gerek" dedi bana acıyarak bakarak. "Ulaş, o gitti mi..." ona baktım. Ulaş başını öne eğdi. O an başım dönmeye başladı. Işıklar sanki yanıp sönüyordu. Sen çok göz kırpıyordun Mavi. Ardından bağırma seslerini hatırlıyorum . Ve Ulaş'ın kollarına düştüğümü hissettiğimi. Kalktığımda dün bana verildiğini anladığım odadaydım. Yatakta doğrulup karşıda ki plaklar ile süslenmiş duvara baktım. Boş bakıyordum. Bir şey düşünemiyordum. Rüyamıydı? Umarım rüyaydı. Sonra kapı açıldı. Kapıda Ulaş'ı gördüm. "Uyanmışsın..." dedi kısık bir sesle. "Ulaş" "Efendim" dedi ve yatağımın üstüne oturdu. Bacaklarımı kendime çekerek pozisyon aldım. "Rüya mıydı?" Ulaş bacaklarıma baktı. "Bacaklarını o pozisyondan çıkar, kendini kasarsan kriz geçirme ihtimalin daha yüksekmiş." Ona dolu gözlerle baktım. "Sana bir soru sordum" dedim kesik kesik. "Sakin olman lazım Mavi, beni çok korkutuyorsun" "Rüya değildi..." "Mavi... ne olursa olsun yanındayım. Sana bunu söylemiştim." Ona baktım. "Söz vermiştin..." dedim sitemli ama kısık bir sesle. "Özür dilerim" "Söz vermiştin! Sözünü tutmadın!" Dedim omuzlarına vurarak. "Mavi." "Söz vermiştin!" Dedim tekrar. Omuzlarına vurduğum için gözlerini kapatıyordu. Bana acıyordu. Herkes gibi. "Bana acıyorsun." "Hayır, sen çok güçlüsün Mavi ve her zaman burada olacağım" dedi kalbimi işaret ederek. "Ve biliyorum, durum çok acı ama seni anlayabiliyorum." Omuzlarına vurmayı bırakmış onun gözlerine bakıyordum. "Ulaş, kimse kalmadı... annem de gitti..." içim acıyordu. Mecazi değil, gerçekten kalbim sızlıyordu. O benim annem. Babam ona onca şey yapıp terk ettiğinde, tek atan bir kalbi kalmıştı onun. Görmek istediği tek şey benim büyümem di. Ben büyüdüm. Tam bu gün 19 oldum. Ama annem gitti. Ben daha büyüyecektim ama o gitti. "Kimse kalmadı..." dedim yine. Ulaş'a baktım gözü dolmuştu. Sanki karşısında kendini görüyormuş gibiydi gözleri. Gözünden bir damla yaş geldi ve zorlukla gülerek "Ben varım..." dedi kollarını açtı "biz varız..." dedi tekrar. Sonra bana sarıldı. Ulaş menekşe gibi kokuyordu. Annem gibi... Kimsesiz kaldığımda sarılıp ağladığım annem gibi. Her derdime derman bulan annem gibi. En güzel yemeği yapan annem gibi. "Dışarı çıkıp hastaneye gitmemiz gerek. Yağmurun sana yardıma gelmesini ister misin?" Olumlu anlamda başımı salladım. Ulaş odadan çıktı. Saate baktım 15.32'ydi , sonra aynaya döndüm. Gözlerimin altı mosmordu. Ardından Yağmur odaya girdi. "Sana Kıyafetlerimden getirdim." Dedi . Ona bakıp elinden kıyafetleri aldım. "Kendin giyebilir misin?" Olumlu anlamda başımı salladım. Lavaboya girip kıyafetlerimi giydim. Yağmur yine bana baktı. "Otur bakalım" dedi sandalyeyi göstererek. İtiraz etmeden oturdum. Saçımın tokasını çıkardı. Ağzıma gelen tuzlu su tadıyla tekrar ağladığımı hissettim. Yağmur saçımı topladı , sonra bana baktı. Gözyaşlarımı sildi. "Geçecek güzelim." Dedi. Sonra yanağıma ufak bir öpücük kondurdu. "Bana her şeyi söyleyebilirsin, anlatabilirsin. Bunu bil tamam mı?" Dedi. "Tamam" dedim ve gülümsemeye çalıştım. "Gülümsemek zorunda değilsin." Dedi. Sonra beni kaldırdı ve kapıya yönlendirdi. Merdivenlerden indim. Hepsi salonda ayağa kalktı. Karşılarında durdum. Ecem "iyi misin?" Dedi ona olumlu anlamda başımı salladım. Armağan gözlerini ovuşturup kapıya yöneldi. Kapıdan çıkıp arabaya bindik. Ardından hastaneye. Ulaş danışma ile bir şeyler konuştu ve bir hemşire bizi bir yere götürmeye başladı. En son bir yere girdiğimizde hemşire bana bir kağıt uzatıp açıklamaya başladı. "Bu kağıdı imzalayıp Annenizi yıkayabilir ve aynı zamanda şu an morgda görebilirsiniz. Yarın öğle namazında da hastanemizden dışarı aktarılacak" dedi. Gözlerim dolu şekilde kalem ve kağıdı aldım
3********** TC kimlik nolu Meliha GAMZEOĞLU'nun yakını olarak cenaze işlemlerini üstleniyorum.
Kağıdı okurken bir kaç göz yaşı kağıda değdiğinde kendime geldim, imza atıp morg sıramı bekledim. "Tek girebilecekmisin?" Diye sordu Ulaş. "Girerim" dedim. Ardından sıram geldi. O buz gibi odaya girdim. Sonrasında bir dolabı açıp çarşafı kaldırdılar Annem... "Anne." Dedim kısık bir sesle. Mosmor olmuştu. Dudaklarının kenarlarında hala ufak ufak kan izleri vardı. Pamuk gibiydi. Her zamanki gibi. "Seni koruyamadım..." ardından göz yaşım yanağına düştü. "Ben sözümü tutamadım anne..." "özür dilerim..." ağlayarak ona sarıldım. Kadın kolumu dürttü. "Çıkmanız lazım, süre doldu." "Annem üşür mü burada..." diye sordum kadına. Kadın yanağımı okşadı. "Üşümez. Güzel kızım. Hadi çık bakalım"
12 Eylül Mavi Gamzeoğlu'nun doğum günü.
12 Eylül Mavi Gamzeoğlu'nun kardeşinin onu terk ettiği gün
12 Eylül Mavi Gamzeoğlu'nun babasının terk ettiği gün.
Ve yine 12 Eylül Mavi Gamzeoğlu'nun annesinin ölüm yıldönümü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
ChickLit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...