Karşımdaki adam ilk gördüğümden farklıydı. Yıkanmış ve yeni aldığım kıyafetleri giymişti. Saçını başını düzeltmiş, sakallarına şekil vermişti. İyice dikkat çeker hale gelmişti. Yakışıklılık anlamında değildi bu dediğim. İyi bir koruma olarak göreceklerdi onu.
-"Uzun bir açıklama olacak. Biraz sıkılacaksın ama lütfen kesmeden dinle. Buraya nasıl gelebildin hiçbir fikrim yok. Dışarıdan kimsenin bulamayacağı şekilde konumlanmış bir yerde olmamız gerekiyor. Seneler önce bilerek yapılmış bu, adalar ilk keşfedildiğinde. Senin gibi yaşadığı hayattan bıkan bir grup insan olabilecek en uzak, en ulaşılamaz noktada bir kara parçası arıyor kendine. Senden farkları aşırı zengin olmaları. Normal bir zenginlikten bahsetmiyorum burada, neredeyse her şeye ulaşabileceğin bir zenginlik... Önce bu yeri bulmak için ücret karşılığı tuttukları adamları gönderiyorlar. Gönderdikleri adamlar denizci, haftalarca arama yapıyorlar uçsuz bucaksız sular üstünde ve sonunda buluyorlar da, hem de tek bir kara parçası değil, yan yana sıralanmış beş tane ada. Geri dönüp anlatıyorlar durumu. Artık onlar da bu beş adayı bildiği için iki seçenek sunuluyor. Ya adaların birinde onların emirlerine bağlı yaşayıp onlar için çalışacaklar ya da öldürülecekler. Denizciler de aileleriyle birlikte adalardan birine yerleşmeyi seçiyor tabii, bir sürü de güvenlikten sorumlu kişiler alıyorlar yanlarına yine aileleriyle beraber, onlarca devasa tekneyle yola çıkılıyor sonra. Seçilmiş denizcilerle, yıllarca ayrıldıkları yerle adalar arası gidip gelinmiş. Gerekli olan şeyler taşınmış adalara. Geldiğin yerde ne varsa, yani her şey olmasa da çoğu şey diyelim, burada da var. Geldiğin yerdeki insanlar nasıl yaşıyorsa biz de aşağı yukarı öyle yaşıyoruz. Eğitim alıyoruz, çalışıyoruz, doktorlarımız var, sağlık birimleri çok donanımlı, tarım ve hayvancılık yapılıyor. O kadar uzun süre geçmiş ki buraya geldiklerinden beri, nüfus da bayağı artmış. Birinci Ada dışındakiler çok kalabalık. Biliyorum tek tek adaların özelliklerini de merak ediyorsun. Onları da sırayla anlatacağım."
-"Ben aslında... İsmini merak ediyorum."
-"3B23056"
-"Anlamadım??"
-"Bizde sizdeki gibi isimler yok. O yüzden kimse kimseye isim de sormaz. '3' yaşadığın ada numarası, eğer ada değiştirmişsen yanına ekleniyor yenisi, mesela önceden dörtteydin ve üçe çıkabildin; '43' oluyor. Ben doğduğumdan beri buradayım. 'B' ise diğer adalara yükselip alçalmak için verilen bir harf. Eğer 'A' isen Üçüncü Ada'nın en iyilerinden birisin ve belki bir gün İkinci Ada'ya yükselebilirsin demek. 'C' isen durum kritik, günün birinde dördüncü adaya düşebilirsin demek. Ben 'B'yim. Birinci Ada'dan ziyaretçi geleceği gün güzelce giyinip hazırlanmadım diye şikayet edilmiştim ve notumu düşürmüşlerdi. 23056'nın ne olduğunu inan ben de bilmiyorum ve hiç de ilgilenmiyorum. Bana sorsalar adımın 'Luna' olmasını isterdim. Babam bana hep öyle seslenirdi ben çocukken. O daha buradan alınmamışken. Kızının numara ve harflere değil gerçek bir isme sahip olmasını istiyordu."
-"Memnun oldum Luna, ben de Serbey."
-"Ben de memnun oldum. Biraz ara versek mi? İçeri geçmek istiyorum. Odama..."
Evet bildiniz. Uzandım ve ağlamaya başladım. Bir milyon yıldır ağlamayan ben, bana 'Luna' denilince dayanamamıştım. Babamı hatırladım. Beni her şeyden çok seven, bütün kötülüklerden korumak isteyen babamı... Annemle o şimdi farklı adada, neyse en azından beraberler. Yani tabii hala hayattalarsa... Adadan adaya bilgi akışı olmaz. İnsanlar yakınlarıyla ayrılmak istemeyip uslu uslu yaşayıp gitsinler diye... Bizim aile öyle değildi ama... İsyankardı. Karşılığını da bu şekilde almış olduk. Bence ayrılmamıza değmedi. Bazı insanlara anlamayacakları şeyleri anlatmaya çalışmak bir süre sonra anlatmaya çalışan kişiye zarar veriyor. Ben onlar gibi olmayıp huzur içinde yaşamak isterdim ama genetik diye de bir şey var. Bazen kendimi tutamıyorum işte... O yüzden de koca bir 'B'ye sahibim.
Yanına döndüğümde, yüzüm gözüm şiş olduğu için durumu anlamıştı.
-"Pırasalı börek çok lezzetliydi" dedi.
-"Hangi pırasalı börek?"
-"Sabah sen alıp geldin ya, bu adaya özelmiş."
-"A doğru ya... Ben de çok seviyorum. Adanın en sevdiğim şeyi olabilir. Patlıcanlısını da yapıyor yan taraf, o da çok güzel. Rakipler ya, en güzelini yapmaya çalışıyorlar. Bu rekabetten de ben faydalanıyorum."
-"Adaların özelliklerini anlatacaktın bana, dinlemeye hazırım."
Bu güzel havada, bahçedeki yeşilliklerin arasında otururken, adalar hakkında en ufak bir şey duymaya hazır değildi. Ben de anlatmaya hazır değildim. Neler olup bittiğini kendime hatırlatmak en son istediğim şeydi. Derin bir nefes aldım. İşe yaramamıştı. Hala hazır değildim. Sanırım hiç de olmayacaktım.
-"Hiç anlatasım yok ama madem geldin buraya, bilmen gerekiyor. Aslında kabaca çizsem daha iyi anlarsın."
Kalem ve kağıt getirdim. Beş tane ada çizdim yan yana. Hepsinden çizgi çekip numaralarını yazdım.
-"İşte başlıyoruz. Sınıflandırılmış bir yaşam düzenindeyiz. İlki, herkesin hayalindeki, aslında kabusu olması gereken yer; Birinci Ada..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasíaZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...