Luna'dan ayrılmamın üçüncü günü, bana üç ay gibi gelen üç gün... Kısa zamanda alışmışım her şeyine. Söylemeye fırsatım olmadı. Çok komik uyuyor mesela; bacakları bağdaş şekilde... Nasıl yapabiliyor aklım almıyor. Ben o şekilde iki dakika dursam kangren olurum. Söyleseydim de; "Ben düz yatar düz kalkarım. Senin gözlerin bozuk olmasın?!" diye kızardı büyük ihtimalle. Konuşurken takınacağı tavır bile şu an gözlerimin önünde. Karargahın soğuk odasında içim titriyor. Keşke daha kalın kıyaferler alsaydım. Luna demişti. Hatta sinirlenmiş; 'Neymiş efendim hava iyiymiş! Hava gündüz iyi, ya gece ya sabahın körü??!! Buz gibi buz!!!' demişti. Anneannesinin soğuklarla ilgili bir sözünü de eklemişti sonuna. Çok gülmüştüm yine ama neydi hatırlamıyorum. Çoğu şeyi unutuyorum bu aralar zaten, aklım hep onda. Video çekimi haftada bir yapılacakmış. Bir hafta dolmasına, bir bu kadar gün daha var. Hem uzak hem yakınız aslında. Kuş uçuşu fazla mesafemiz yok ama araçla gitmek uzun sürüyor. Sadece arazi araçlarıyla ulaşım sağlanabilsin diye özellikle berbat halde bırakmışlar yolu. Çok ağır bir şekilde, çukurlara gire çıka ilerlenebiliyor. Adanın tam ortasında ve oldukça tepedeyiz. Tam olarak askeri bölge değil burası. Asıl yerleşkeler İkinci Ada'da fakat tahmin edilebileceği gibi ana komuta burada konuşlandırılmış.
Beklediğim şey gerçekleşti. Kamo'yu ve sekiz kişilik ekibini buraya getirdiler. Odadaki küçük pencereden gördüm gelişlerini. Kamo çok sinirliydi. Söyleniyordu. Ne dediği buradan duyulmuyordu ama büyük ihtimal karargah yolunun durumuna küfrediyordu. Onlardan birkaç saat sonra da tek başına bir asker getirildi. O da büyük ihtimal Luna'nın aklına gelen askerdi. Onun tabiriyle, boyu direk gibi olanın yanındaki...
Henüz hiçbiriyle görüştürülmedim. Tek bildiğim, herkesi farklı odalara aldıklarıydı. Açılıp kapanan kapı seslerinden anlamıştım. Bazen kaçtığım hapishane geliyordu aklıma. Buradan kaçmaya çalışsam kaçabilir miydim acaba... Biraz kitap okumaya kadar verdim. Karargahın küçük bir kütüphanesi vardı. Oradan birkaç kitap getirmiştim odaya. İçlerinden birini alıp okumaya başladım fakat odaklanamıyordum. Kitabı küçük sehpanın üzerine atıp uzandığım yataktan kalktım. Kapıyı açıp odanın dışına çıktım. Biraz ileride, tek başına oturan bir nöbetçi vardı. Masası boştu. Anladığım kadarıyla onların izni olmadan birbirimizle konuşmayalım diye gözetmenlik yapıyordu. Yanına doğru gittim.
-"Kolay gelsin, nedir durum? Ekibin toplanması için daha ne kadar bekleteceklermiş bizi?"
-"Bilgim yok."
-"İstesem arkadaşlardan biriyle, burada, duyulabilecek şekilde konuşamaz mıyım? Kapalı kapılar ardında değil yani."
-"Olmaz."
Dışarı çıkıp hava almaya karar verdim. Karargahın bulunduğu tepe hep pusluydu. Toprak yolların tozu da araçlar gelip geçtikçe bu puslu havaya karışıyordu. Tekneye kendimi atmadan önceki hava kadar kötü olmasa da boğazımı ve gözlerimi yakmaya yetiyordu.
-"Serbey!!"
Ana giriş kapısından uzaklaşıyordum ki arkamdam biri bağırdı. Mesafeden dolayı tam emin değildim ama Kamo'nun sesine benziyordu.
Geri döndüm. Pencerelerin birinden sarkmış bana el kol hareketleri yapan kişi tahmin ettiğim gibi ta kendisiydi. Ona doğru yürümeye başladım. İyice yanına geldiğimde gülümsediğini gördüm.
-"Ooo liderim! Seni görmek ne güzel!"
-"Seni de görmek güzel Kamo."
Küçük pencereden sarkabildiği kadar sarkmış haldeyken ben de pencerenin önünde dikiliyordum.
-"Biz niye böyle gizli gizli görüşen sevgililer gibi olduk yaa!!!"
Güldüm.
-"Bundan sonra ilk kim dışarı çıkarsa, diğerinin camına taş atsın o zaman."
Bu sefer de o, sesli bir şekilde güldü. Luna kimseyi sevmezken Kamo'yu bir şekilde sevmişti. Zararsız bir deli olduğunu düşünüyordu. Bence Luna'nın tahmin ettiği kadar zararsız değildi. İyiye iyi, kötüye kötü olanlardandı ve bu durumun, plan sırasında çok işimize yarayacağı belliydi.
-"Ne zaman görüştüreceklermiş bizi?" diye sordu.
-"Uzun süre bekletmezler. Onların işi de acil."
Bir süre düşündü. Planla ilgili bir diyeceği var sanmıştım ama aklındaki şey biraz farklıymış.
-"Yeni evlileri ayırdı şerefsizler."
-"Geçici bir ayrılık diyelim Kamo."
-"Vicdan yoksunu pislikler! Şu işi bi organize edebilsek Serbey, inanmayacaksın ama ben de kendime göre birini bulup aile kurmak istiyorum."
-"O iş biraz zor maalesef."
-"Neden ya, şahane planımız var işte! Bence her türlü başarılı oluruz. Bu iş bizde pampa!" Elini yumruk yapmış göğsüne vuruyordu bir yandan.
-"Ondan demiyorum ki Kamo, bu tipsizlikle bir kadının seni beğenmesi çok zor."
-"Al işte... Ayyynı Luna'nın kırıcılığı bu! Eee ne demişler??? Körle yatan şaşı kalkarmış! Yani yatan dediysem... 'Beraber vakit geçiren' anlamında demek istedim Serbey..."
-"Anladım anladım, merak etme."
İkimiz de güldük.
-"Luna, bence seni çok seviyor" dedi.
-"Beni sevmesi normal de, ilginç olan seni sevmesi" dedim.
-"Vaaayyy!!! Yengemin onayını aldım desene! Sırtım yere gelmez bundan sonra, yengem diye demiyorum çok esaslı kadın heee! Aslında başka bir tabir kullanacaktım da... Ayıp olur diye yumuşatayım dedim bro."
-"Evet evet, onu da anladım. Bu seferlik kötü ifade edilmiş bir iltifat olarak alıyorum. Sen de artık benzetmelerinin bokunu çıkarma."
-"Ama doğru söyledim yani..."
-"Kamo!"
-"Tamam ya, zaten sıkıntıdan patlıyorum burada!"
Günlük Kamo dozumu fazlasıyla almıştım. İkinciyi bünyem kaldırmazdı artık. Bana ayrılan odaya geçtim. Yatağa oturup hafif hafif ağrımaya başlayan başımı ellerimin arasına aldım. Aç olduğumu hatırladım. En son kahvaltıda bir dilim ekmek ve biraz peynir yemiştim. Akşamüstü olmuştu. Öğle yemeğine gitmemiştim. Karargahın yemekhanesinde üç öğün yemek çıkıyordu. 'Akşam yemeğine gideyim bare' diye düşündüm. Luna, öğün atladığımı duysa çok kızardı; Kocaman adamsın!!! Öğle yemeğini atlamak ne demek acaba??!! Bol bol yiyeceksin ki; güçleneceksin Serbey Efendi!!!' Sesi kulaklarımdaydı.
Yemekhanede az kişi vardı. Ekiple karşılaşmayalım diye ayrı ayrı gönderilmiştik. Üniformasından ve hareketlerinden komutan olduğunu düşündüğüm bir adam gördüm. Gidip ona durumumuzu sormak istedim. Benim bir hamle yapmama gerek kalmadan o beni görmüştü. Yanıma geldi.
-"Sizi beklettik. İlgilenmemiz gereken bazı şeyler vardu. Yarın sizin için de uygunsa ekibinizle toplantıyı yapabilirsiniz."
'Emredersiniz' mi demem gerekiyordu.
-"Tamamdır" demeyi seçtim.
Arkasını dönüp gitti.
Yemeği yedikten sonra daha iyi bir seçeneğim olmadığı için direkt odaya geçtim. Bir kağıda, yarın konuşmamız gereken ana başlıkların dökümünü yapıyordum ki; bir gürültü duydum. Kapıya doğru yöneldim. Kamo; 'Bırakın beni!!!' diye bağırıyordu. Dışarı çıktığımda iki askerin onu kollarından tutmuş götürmekte olduğunu gördüm. Bana 'özür dilerim' der gibi bakıyordu. En son istediğim şey, planın devreye sokulacağı günün öncesinde, herhangi bir detayın 'onlar' tarafından fark edilmiş olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasíaZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...