47. BÖLÜM: "HEDİYE"

41 2 0
                                    

Serbey donakalmıştı.
-"Siz... Siz neden söz ediyorsunuz?"
-"Bazı şeylerin gizli kalması imkansız maalesef. Oğlum sizin ekibinizde olacakmış. Sizle doğrudan bağlantılı bir askerin kurduğu takıma alınmış."
Asker'in plana dahil ettiği diğer askerlerden biriydi demek ki oğlu... "Biz bunu duyunca çok sevindik. Yani; ne kadardır, birilerinin bu işe öncülük etmesini bekliyorduk. Emekliliğime çok az kaldı. Sonraki yıllarda biriktirdiğim paraları eşim dostumla yiyip ölmeyi bekleyebilirdim. Şimdi dünyadaki varlığıma bir anlam kazandırmış olacağım."
-"Oğlunuzun içinde bulunduğu durumu ailesiyle paylaşması yasaktı. En önemli kuralı çiğnemiş!" Sinirliydi Serbey, haklıydı da... Fakat ayağımıza gelen bu fırsatı tepemezdik.
-"Ekibe tecrübeli bir kaptanın dahil olması harika olur bence!" dedim.
Serbey bana dönüp; "Sana göre her şey harika zaten!" bakışı atınca susmaya karar verdim.
-"Kusura bakmayın, bir anda konuya girdim. Bu sizi ilk görüşüm değil biliyorsunuz. Geçen sefer de size karşı çok olumlu duygular içerisindeydim. Şimdi bir de konuştuklarınızı duyunca, oğlumun anlattığı gibi insanlar olduğunuza emin oldum. Sizinle birebir tanışmamış ama çok methinizi duymuş."
-"Ne güzel, eksik olmasın" dedim yine dayanamayarak. Acilen konuyu değiştirmem gerekiyordu çünkü kaptandan duydukları Serbey'in hiç hoşuna gitmemişti.
-"O zaman biz yaklaştık mı Üç Ada'ya onu şey yapalım. Çünkü çok işimiz var orada, ohooo ne biçim de işlerimiz var! Bi oraya gideceğiz, bi buraya gideceğiz. O yüzden en rahat ayakkabılarımı giyd..."
-"Luna, tamam..." Canım sevgilimi konuşarak daha da sinir etmiştim.
-"Az kaldı, hava biraz sisli, yoksa çoktan ada görünürdü" diye açıkladı kaptan.
Dediği gibi de bir süre sonra karşımızda göründü. Üçüncü Ada benim doğduğum, büyüdüğüm yerdi. Annem, babam ve anneannemle beraber çok güzel günler geçirmiştim. Sanırım babamın da etkisiyle, hiçbir zaman çok sevemedim ama... Annemle, adalardaki adaletsiz düzen hakkında konuşurlardı. Annem bizim adanın diğerlerine nazaran daha tatlı ve yaşanabilir olduğunu savunurken, babam adayı değil, insanlarını sevmediğini söylerdi. Korku içinde, her şeye; "Tamam" diyerek yaşamalarına rağmen, sorun yokmuş gibi rol yaptıklarını söylerdi. Bu yaşımda düşünüyorum da, demek ki benim de insanlardan çok, börtü böceğe, çalı çırpıya duyduğum sevginin temelinde insanların ikiyüzlülüğü yatıyor olmalı.
-"Senin adan..." dedi Serbey, kızgınlığı gitmiş, gülümsüyordu. Fırsatı kaçırmadım.
-"Senin de adan..." dedim. Elini tutup dizimin üstüne koydum. "İlk buraya geldin. Evimi buldun. Beni tanıdın. Kısa sürse de, huzurlu günler yaşadın burada..."
-"Haklısın, burası benim de adam. Hatta, o kısa zamanda senden daha çok arkadaş edindim. Suratsız suratsız geziyormuşsun sürekli... Adını bile bilmiyormuş insanlar. Senden daha fazla Üçüncü Ada'lıyım ben."
Bu gereksiz çıkışı sonrasında tam sinirlenecektim ki kaptanın sesi duyuldu;
-"Güzel yanaştık. Rahatça inebilirsiniz."
Ayağa kalktık. Serbey elini uzattı ama tutmadım. Denize düşsem de tutmayacaktım.
-"Ben burada bekliyorum" dedi kaptan.
Şu an sinirli olduğum kişinin sadece Serbey olduğunu iyice belirtebilmek için kaptana çok tatlı bir şekilde gülümsedim.
-"İşimiz uzayabilir. Kusura bakmayın. Bir yerde yemek de yiyin hatta, BEN ISMARLIYORUM." Üstüne basa basa söylemiştim, şunu iyi anlasın diye; Ben düşünceli ve zengindim. O ise kırıcı ve fakir...
Çarşıya doğru yürüdük. Her zaman başını sevdiğim yaşlı, kocaman sokak köpeğini gördüm. Aynı yerde yatıyordu miskin miskin.
-"Serbeeeyyy bak Bitli Bunaaak!!!"
-"Kim???"
-"Bitli Bunak. Hep beslerdim onu, mama alalım mı bir yerden??? Süzülmüş zavallım ben yokken baksana..."
-"Süzülmüş mü??? Yetmiş kilo vardır rahat..."
-"Süzülmüş efendim! Beni özlemiş herhalde, gözünü ayırmıyor."
-"Arkandaki kediye bakıyor Luna."
-"Ya biz seninle ayrı ayrı gezelim mi???"
-"Olmaz."
Fırınların önüne gelmiştik. Poşetler elimizde kalmasın diye dönüşte uğrayacaktık. Bizim sokağa doğru devam ettik yürümeye. Yanıma ev anahtarını da almıştım. Önce yapmamız gerekeni yapar sonra eve uğrardık. Eski günlerdeki gibi...
Adresin yazılı olduğu kağıda tekrar baktım. Gelmiştik.
-"Burası..." dedim Serbey'e.
-"Hadi oyalanmadan zili çalalım" dedi.
Çok iyi bildiğim bir evdi. Sokağın en köhne eviydi burası. Zor geçiniyorlardı. Anneannemin, yaptığı yemeklerden onlara da ayırdığını hatırlıyorum. Hatta ben de birkaç kere götürmüştüm. Yaşıtım kızlar vardı bir de küçük bir kız. Demek Deryin'di küçük olan, diğerleri de vefat eden ablaları... Aynı bizim evin bahçesi gibi minik ama bizimkinden farklı olarak, bakımsız kalmış bir bahçeden geçip kapıya vardık. Çok heyecanlıydım. Ne diyecektim? Kadıncağız ne tepki verecekti? Ya bayılırsa!? Zile bastım. Bir süre bekledik. Kimse açmadı. Tekrar zile bastım. O sırada sokaktan geçmekte olan bir adam bizi gördü.
-"Beklemeyin boşuna, öldü o kadın" dedi.
Nasıl öldü... "Öldü" ne demek?? Ben ona kızından haber getirmiştim halbuki... Hayatta olan tek kızından. Onu çok sevdiğini söylememi istemişti. Söylemem gerekiyordu. Ölmüş olamazdı!
-"Öldü mü?" diye sordu Serbey şaşkınlıkla...
Nasıl kötü bir hayattı bu! Yaratıcı, neden herkese eşit şartlar vermiyordu? Adaletsizlik, doğduğumuz yerlerin ve aralarına katıldığımız ailelerin farklılıklarıyla başlıyordu zaten. Benim gibi, sevgi dolu bir ailede büyüyen insanla, evin içindeki şiddetle büyüyen insan bir olabilir miydi? Ya da Birinci Ada'da doğmuş bebekle, Dördüncü Ada'da doğmuş bebek...
-"Üç kızı vardı. Üçü de ölünce, kalbi daha fazla dayanamadı kadının. Geçen hafta komşular bulmuş evin içinde yerde yatıyormuş. Düşerken de başını çarpmış."
-"Tamam ya tamam! Detay duymak istemiyorum!"
Adam, deli midir nedir der gibi bir el hareketi yapıp uzaklaştı. Serbey beni kendine doğru çekti. Başımdan öptü.
-"Bence evimize gitmenin tam zamanı... Bahçe seni özlemiştir. Salyangozlar da çok sevinecek."
-"Peki" dedim ruhum çekilmiş gibi... "Kavanozda kahve olmalı."
-"O iş bende!" dedi.
Evin önüne doğru yürüdük. Bahçe fena görünmüyordu. Bazı yapraklar mevsimden dolayı sararıp dökülmüştü. Ağaca yapışık salyangoz göremeyince üzüldüm.
-"Küsüp gitmişler..." dedim sessizce.
-"Bir süredir yağmur yoktu ya, ondandır. Yağınca hepsi atar kendini ortalığa." Serbey beni teselli etmeye çalışıyordu.
Kahvemizi dışarıda, artık lotus biblosuz olan küçük masada içtikten sonra içeri girdik. Ne acele ayrılmıştım buradan. Şöyle bir etrafa bakacak ve istediğim birkaç parça şey daha alacaktım yanıma. Hemen çantamı açtım. Gözüme kestirdiğim şeylerle doldurdum. Gülle gibi olmuştu.
-"Biraz uzansak mı?" dedim. Kendimi bitkin hissediyordum.
-"Tabii ki sevgilim benim."
Yatağa uzandık. Elimi avcunun içine aldı.
-"En son bu evdeyken sana yakınlaşmamak için o kadar çabalamıştım ki... Çok zor bir sınavdı" dedi.
-"E daha yeni tanışmıştık. Normali oydu zaten" dedim.
-"Haklısın ama bazen tatlılıklar yapıyordun bilmeden. Gece tuvalete kalktığında, karanlıkta benim terliklerimi giyip düşmüştün mesela..."
Kahkaha attı.
-"Evet, hatırlıyorum. Senin terliklerin olduğunu anlamıştım ama çok sıkışmıştım. 'Ne olabilir ki?' deyip acele acele giderken biri ayağımdan fırlamıştı."
-"Gürültüye koşarak gelmiştim. Çok masum bir şekilde yerde öylece oturuyordun. Deli gibi sarılmak istemiştim sana, öpüp sevmek..."
Onunla geçirdiğimiz her an beynime kazınmıştı. Daha çok zaman geçmemişti, normaldi ama büyük ihtimalle elli sene sonra bile hatırlıyor olacaktım. Keşke burada yaşasak, karargaha dönmek zorunda olmasaydık. Hüzün çökmüştü üstüme.
-"Gidelim mi artık? Daha uğrayacağımız yerler var. Sonra da İkinci Ada, malum..."
-"Tabii gidelim ama önce bir saniye ver bana..."
Yüzü aydınlanmıştı. Yatak odasından çıkıp içeri geçti. Bir süre gelmedi. Birşeyler çeviriyordu. Ne çıkacaktı merak ediyordum.
-"Geldim" dedi. Çocuksu bir mutluluk vardı üstünde.
Yatakta bağdaş kurdum.
-"Hoş geldin..." dedim gözlerimden soru işaretleri fışkırtarak.
Heyecanını bastırmaya çalışıyor gibiydi. Onun bu haline çok az şahit olmuştum. En sonunda konuşmaya başladı;
-"Bu evden gitmek zorunda kaldığımda, bir gün yine bu evde buluşacağımızdan emindim. O gün geldiğinde sana vermek için bir şey sakladım. O gün bugünmüş... Bu kadar anlamlı bir güne denk geleceğini tahmin etmiyordum tabii."
Elindeki zarfı bana uzattı.
-"İyi ki doğdun Luna..."

5 ADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin