31. BÖLÜM: "BENİ DE ALIN"

42 4 0
                                    

Duyduğum şeyin saçmalığından afallamıştım. Nasıl komutan bizim taraftaydı?! Luna'nın beynini mi yıkamıştı o pislik herif!
-"Ne diyorsun Luna?!"
-"Şu an çok sinirlisin, hissetiğin şeyler karmakarışık... Beni kaybetmiştin, aklına ne senaryolar geldi kim bilir, haklı olarak stres oldun. Biraz sakinleştiğinde konuşalım mı?"
-"HAYIR ŞİMDİ KONUŞACAĞIZ!"
Bana yakışmayan bir çıkış yapmıştım. Luna benim için bu kadar değerliyken onu böyle korkutup üzmemeliydim.
-"Luna lütfen... O herif sana her ne dediyse, her neyle tehdit ettiyse, hepsini bilmek istiyorum! Adamın bakışlarından bile bize duyduğu nefret akıyor görmüyor musun?!"
-"Acıktım. Yemek yemek istiyorum."
-"Kaçıyorsun!"
-"Hayır, kaçmıyorum. Yemek yiyeceğim. Üstüne varsa kahve de içerim. Sonra belki Kamo'yla bilardo oynarız. Sonra, küçük bir odayı kütüphane yapmışlar, oradan kitap bakacağım. Sevdiğim bir şey olursa odaya gelip uzanıp kitap okurum. Tabii sen; yemek sırasında, sakin bir şekilde bana eşlik edersen, o zaman tüm bunları yapmama gerek kalmaz çünkü o sırada sana her şeyi anlatıyor olurum."
Buraya geldiğimde ben de bir an önce yemek yemek isterken, şimdi en ufak bir açlık hissetmiyordum. Yine de onun dediğini yapacaktım. Yemekhaneye gidip onu dinleyecektim. Ne kadar çabuk anlatırsa o kadar iyiydi.
-"Gidelim" dedim.
Yemekhaneye gidip, herkesten uzak olabilmek için, en sondaki duvar kenarına oturduk.
-"Gel, yemeğimizi alalım" dedi.
-"Ben yemeyeceğim, sağ ol."
-"O zaman ben de hiçbir şey anlatmıyorum."
Taktı mı takıyordu. Kalktım. Doğrudan sıraya yürüdüm. Tepsi aldım. Aşçılar, tek tek, yemekleri doldurdukları tabakları verdiler. Bir kaseye çorba da koydum. Ayrıca duran paketli ekmeklerden de bir tane aldım. Ona da bir şey bulamasın diye...  En son su da aldım ve işte tamamdır... Eksiksiz bir şekilde dönebilirim masaya, hata bulacağı bir şey yoktu.
-"Yemek yemeyeceğim diyene bak!" dedi.
Sanırım akıl sağlığımı kaybettirmeye çalışıyordu.
Hiçbir şey konuşmadan yedik. Arada duraksadığımda; "Hadi bitir hepsini!" diyordu o kadar.
Tabaklar boşalınca bahanesi de kalmamıştı.
-"Anlatacak mısın artık?!" diye sordum.
-"Tamam. Başlıyorum. Komutan, seninle konuşmadan önce benimle sohbet etmek istemiş."
-"Neden??"
-"Merak etme, her detayı anlatacağım."
-"Biraz hızlı, kaybettiğimiz her dakika aleyhimize işliyor."
-"Sen henüz onu, düşman olarak gördüğünden, için içini yiyor. Durum netleşince derin bir nefes alacağından emin olabilirsin."
-"Dinliyorum."
-"Adam kırk dokuz yaşındaymış. Altı ay sonra, yaşı dolunca, emekli edecekler ve adadan ayrılacak. Ne yapabilirse bu altı ayda yapabilir yani... Değişim için ne yapabilirse..."
-"Bunca sene neden yapmamış?? Bizi mi beklemiş değişim için??"
-"Evet çünkü gücü yetmemiş. Komutan da olsa, yöneticilere bağlı maalesef... Onlara belli etmeden yapabileceği şeyler kısıtlıydı tabii... Ta ki sen ve ekibin gelene kadar."
-"Nereden biliyormuş bizim de onun gibi düşündüğümüzü?"
-"Ben söyledim."
-"Nasıl sen söyledin?!"
-"O birşeyler anlamış zaten... Benim 'B' harfine düşüşümün sebebi mesela... 'Yöneticilere saygısızlık' olarak geçiyor kayıtlarda biliyorsun. Sonra, senin geldiğin yerde otoriteye karşı gelişin de etkili olmuş. Hakkında bayağı bilgisi var. Düşmana asker olmamak için hapishaneyi tercih ettiğini falan biliyor. Bu iki duruma ek olarak da kurulan ekibe özellikle o askeri istememiz."
-"Onun nesi varmış?"
-"Asker seçildikten sonra dilekçe vermiş farklı bir alanda çalışmak istediğine dair."
Düşündüm.
-"Şimdiye kadar işe yarar ne yapmış? Elinde, daha önce az da olsa çabaladığına dair ne kanıt var?"
-"Buna gelmeyi bekliyordum. Aslında bayağı bir şey var ama en bombasından başlayayım."
-"Lütfen..."
-"Her yıl Birinci Ada'dan ortalama dört çalışan, işlerini iyi yapmadıkları ya da şüpheli hareketler sergiledikleri gerekçesiyle, yöneticiler tarafından Beşinci Ada'ya atılmak isteniyormuş."
-"İnanılmaz..."
-"Evet düşünsene, direkt ölüme yollanıyorlar. Bunun takibi de komutanın ve ona bağlı bir grup askerin göreviymiş. Atılacak kişi ya da kişileri helikopterle Beşinci Ada'ya götürüp aşağı bırakmak..."
-"Eee??"
-"Bu sorumluluk ona geçtiğinden beri, sanırım altı yıl demişti, kimseyi oraya atmamışlar."
Bunu beklemiyordum.
-"Atmamışlar mı?"
-"Ne büyük cesaret değil mi?"
-"Her sene ortalama dört kişiden, altı senede yirmi dört kişi eder. Az değil, nerede bu kadar insan?"
-"Dördüncü Ada'da özel bir yer ayrılmış onlara, Kamp gibi düşün. Yöneticiler orayı da, Beşinci Ada gibi gözden çıkardığı için, neredeyse kontrol bile edilmiyor senelerdir. Adada kim var kim yok, ne yerler ne içerler umrunda değil hiçbirinin."
-"Yöneticilerin bu umursamazlığından yararlanıp onca insanın kahramanı olmuş yani... Vay be! İyi hikaye..."
-"Bence sen de ona karşı yumuşadın da, kabul etmek istemiyorsun."
-"Eğer dediklerin gerçekse ki; çok isterim, bize göstersin."
-"Nasıl göstersin?"
-"Bizi helikopterle götürsün oraya, onlara ayrılmış yeri görelim. Oraya gidişimizle ilgili, yöneticilere hesap vermesi gerekirse de; görev için saha çalışmalarına başladığımızı söyleyebilir."
-"İyi fikir! Vakit kaybetmeden ona bundan bahsederiz" dedi Luna. Bu kadar hızlı kabul edeceğini tahmin etmemiştim. Belli ki komutan güvenini kazanmayı başarmıştı. En azından yol katetmişti diyelim. Luna kimseye kolay kolay güvenmezdi. Benim dışımda.
-"Her şeye tamam, ya Kamo olayı? Göreve ihanetten suçlu bulunacaktı az kalsın?"
-"O da konuşuldu. Ben sordum hatta... Sana ihanet edeceğini düşünmüş. Sen görevi sabote etmek isterken, o, görev başarılı olsun diye çabalayacak sanmış. Yöneticilerin adamı olduğunu düşünmüş anlayacağın. Kamo'ya takmış durumda biraz, sevmiyor onu."
Kamo, komutanın ona takması için yaratılmış gibiydi.
-"Tek kişi değil belli ki, yanında onun gibi düşünen askerleri de var."
-"Evet, yanlış hatırlamıyorsam altı kişi de onlar... Komutanı da sayarsak yedi kişi... Sayımız her geçen gün artıyor."
-"Bize nicelik değil nitelik lazım."
-"Eğer beni aranıza alırsanız, niteliğiniz de biraz toparlanır."
Güldüm.
-"Hadi kalkalım artık. Senden aldığım haberi, ekibe iletmem lazım."
-"Belki toplantıya komutan da katılır."
-"Henüz değil..."
-"Ben katılabilir miyim?"
Hiç vazgeçmiyordu.
-"Seninle başka işim var" dedim. Çok özlemiştim onu.
Yemekhaneden el ele çıktık. Odaya doğru yürürken ekipten birkaç kişi yanımıza geldi.
-"Sayın liderimiz" dedi biri.
-"Lütfen öyle demeyin, 'Serbey' deyin. Bu arada sizin isim bulma işiniz halloldu mu? Yaka kartlarını takmamışsınız henüz."
-"Biz de onu diyecektik. İsim işi biraz gerdi bizi de, hiçbir şey bulamıyoruz."
-"Onu halledecek birini tanıyorum" dedim.
Luna ona baktığımı görünce güldü.
"İsimleri ben hallederim. Böyle böyle sızacağım aranıza..."

5 ADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin