Adam gülümsedi. İkinci Ada'daki afişlerde gördüğüm sahte gülümsemelerden biriydi.
-"Siz ikiniz ayrı adalara götürüleceksiniz ve birbirinizi görmeniz engellenecek."
Başımı Serbey'e doğru çevirmek istedim ama yapamadım. Kaskatı kesilmiştim. Kadın oturduğu yerde yüzünü öne eğdi. Pislik herif ise onun tam tersi bir rahatlıkla viskisinden bir yudum daha aldı. Bizden cevap bekliyordu.
-"Böyle bir seçenek yok!" dedi Serbey net bir ifadeyle.
Adamdan tiz bir kahkaha geldi bu sefer.
-"O zaman yeni görevin hayırlı olsun!" dedi elindeki kadehi; "Şerefe!" dercesine havaya doğru kaldırarak.
-"Nedir benden istenen?"
Serbey'in bu kadar kolay kabul ettiğine inanamıyordum.
-"Bir saniye!!! O saçma sapan görevin hayata geçirilmesinde bir katkımız olmayacak!!! Delilik bu!!!" diye çığırdım.
Serbey ise kararını çoktan vermişti.
-"Ayrı kalmayacağız Luna!!!"
Kadının gözleri dolmuştu. Büyük ihtimal, salonunun ortasında romantik bir dizi sahnesi izliyor gibiydi. Gündüzleri evdeki kadınlar sıkıntıdan kafayı yemesin diye yayınlanan dandik pembe dizilerden... Maalesef ki, bizim yaşadığımız şey; tamamen gerçekti.
-"Senden benim ve arkadaşlarımın beklediği bu büyük aktarmayı organize etmen. Tahmin edersin ki kolay bir iş değil. Böylesine önemli bir görevin başında senin gibi bir lider olmalı. Ancak senin kadar iyi bir mühendis bunun altından kalkabilir. Çok iyi bir okulu dereceyle bitirmişsin. Kısa süren iş hayatında da büyük başarılara imza atmışsın. Bize tam da sen lazımsın! Başkasıyla bu işi istediğimiz gibi yapamayız."
-"Ben dediğiniz kadar tecrübeli değilim. Böyle bir projeye istediğiniz düzeyde liderlik yapabilir miyim bilmiyorum."
-"Bu görev düzgün tamamlanamazsa ya da yarıda kalırsa bütün adaların, hepimizin sonu olur."
Umarım senin ve senin gibilerin sonu olur!!! Hepiniz geberin!!!
-"Bana öncelikle iyi bir ekip lazım. Sağ kolum diyebileceğim bir adam... Kapsamlı şekilde düşünüp hazırlanmak için de zaman tabii ki..." dedi Serbey sakinliğiyle beni tekrar şoka sokarak.
Ne ekibi ne hazırlığı!!! Neden bahsediyordu bu adam??!!
Sevimsiz herif elini Serbey'e uzattı. Serbey de elini ona uzattı. İnanamıyorum ama anlaşıyorlardı!!! O kanlı ellere değmek zorunda olanın ben olmayışıma sevinmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Serbey, adamın elini çok emin bir şekilde ve uzun süre sıkmıştı. Bence bu; "Her şey istediğiniz gibi olacak merak etmeyin" anlamına gelebileceği gibi,"İzle de gör bakalım nasıl kan kusturuyorum sizlere!!!" anlamına da gelebilirdi. İkincisinin olması için ben de elimden geleni yapacaktım. Elimden ne gelebileceğine dair hiçbir fikrim olmadığı halde...
Mağaradaki dairemize döndüğümüzde akşam olmuştu bile... Yolda ikimiz de hiç konuşmamıştık. Yine konuşmadan elimizi yüzümüzü yıkadık. Üstümüzdekileri çıkardık. Soyunurken ve giyinirken birbirimize bakmıyorduk. Kibarlık yaparak önce o sırtını dönmüştü. Direkt antredeki koltuğa geçip uzandı. Tavana bakmaya başladı. Düşünüyordu. Ben de önceden görüp çok sevdiğim gecelik yerine, evden çıkarken çantama tıktığım kıyafetlerden birşeyler geçirdim üstüme. Yatak odasına geçip pikenin altına girdim. Aynı onun gibi tavana bakmaya karar verdim.
-"Serbey..."
-"Sen hala uyumadın mı?"
-"Gelsene yanıma."
Koltukta doğrulduğunu duyabiliyordum.
-"Kim?! Ben mi?!"
Onu şaşırtacak bir şey söylediğimde hep böyle aptallaşıyordu ve bu halini çok seviyordum.
-"Sen."
Dikkatli ve çekingen adımlarla yanıma geldi. Ne diyeceğini bilemez bir hali vardı.
-"Ben... Sen rahat etmezsin diye oraya şey yaptımdı."
-"Büyük ihtimal rahat etmem. Yatakta biriyle uyumaya alışık değilim çünkü..."
Usulca yatağa girdi. Yastığı başının altında kıvırdı. Çok fazla mutluydu.
-"Sence gizli kameralarla izleniyor muyuz burada da? Ya da konuşmalarımız dinleniyor mudur?" diye sordum.
-"Sanmam" dedi.
-"Neden ki? Ya arkalarından kötü planlar falan yapıyorsak?"
-"Bizi izleyip dinlemeye vakit ayıramayacak kadar rahatlarına düşkünler. Hem bunu kendilerine yediremezler. Eğer bir planımız varsa da onlara zarar vermeden durdurulacağını biliyorlar."
-"Umarım öyledir."
-"Sen anlatıyorsun Beşinci Ada'yı işte... Öyle bir durumda doğrudan oraya atılacağımız için, böyle bir şeye cesaret edemeyeceğimizi düşünüyorlardır."
Yan yana yatmış şekilde ikimiz de tavana bakıyorduk. Meditasyon gibi bir şeydi sanırım bizim için.
-"Sana bir sır vereyim mi?" diye sordum.
-"Tabii ki."
-"Ben içten içe annemle babamın öldüğünü düşünüyorum sanırım. Hatta beynim öyle olduğunu kabul etmiş. Nereden anladım bunu biliyor musun?"
Büyük bir ciddiyetle beni dinliyordu.
-"Nereden anladın?"
-"Buradan atılmıştı babam zaten. Tekrar burada olamazlar olamazlar o yüzden de, İkinci Ada'da da gözlerim onları hiç aramadı. Hatırlamadım bile..."
-"Evet farkındaydım. Bir şey demedim özellikle. Kendini ona alıştırmışsın demek ki, durduk yerde umut yeşertmek istemedim."
Elini tuttum. Parmaklarını sayıyordum.
-"Sekiz tane parmağın var."
-"En son altıydı. İki tanesi sonradan çıkmış demek ki..."
-"Ne yapacağız peki?"
-"Gece uykuda dökülürler diye umuyorum."
Gülümsedim. Oyunuma duraksamadan dahil olmuştu. Bu adam, yani benimki, yakışıklı olduğu kadar tatlı, tatlı olduğu kadar da rahatlatıcıydı. İyice uykum gelmişti.
-"Hadi uyuyalım."
-"Sen uyu, ben biraz daha düşüneceğim."
-"Tavana bakarak mı?"
-"Sana bakarak..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...