45. BÖLÜM: "OYUN"

40 2 0
                                    

Serbey'e durumdan bahsettim. Vakit kaybetmeden gitmek iyi olacaktı. Akşam yemeğinde komutana, o açtı konuyu. Aynı gün içerisinde iki adaya da uğramak istediğimizi, bazı şahsi işlerimiz olduğunu belirtti. Detaylara hiç girmemişti.
-"Bunlar karargahtan son çıkışlar" dedi komutan. "Plana başladığımızda hepimiz için en güvenli bölge burası olacak. Gidin, işlerinizi yapın. Bir süre burada kilitli kalacakmışsınız gibi düşünüp oyalanacak birşeyler de alın kendinize hatta... Yalnız; keşif yapma sebebiyle gidiyor gibi bilineceğinizi unutmayın. Yaptığınız alışverişler, yöneticilerin adamlarının gözlerine batar. Bu sefer ödemelerle ilgili bilgileri olmamalı yani... Paranız var mı?"
Tahmin ediyorduk zaten. Demek ki, şimdiye kadar harcamaya elimin gitmediği banka hesabımdaki param, bugünler içindi...
-"Var, var!" dedim sevinçle. Yabancı birilerinin parasını harcamak istemiyordum zaten. O bana ailemden kalan paraydı. Ailemin parası, benim paramdı. Bu düşünceyle barışmanın zamanı gelmişti artık.
Serbey heyecanımı görünce gülümsedi. Yemeğimiz bitmiş, komutana iyi bir akşam dilemiş, odamıza doğru yürüyorduk ki, Kamo odasından fırladı.
-"Huhuuu!!! Yemin ediyorum yok böyle bir çift!!! Işık saçıyorsunuz etrafa!!!"
-"Öyleyizdir" dedim.
-"Meli bende, oturuyoruz. Gelsenize siz de, sohbet ederiz" dedi.
-"Yarın diğer adalarda işlerimiz var Kamo, erken kalkacağız. Hiç gelmeyelim. Meli'ye selamlarımızı iletirsin" dedi Serbey.
-"Yine birşeyler karıştırıyorsunuz siz değil mi???" diye sordu Kamo, gözlerini şüpheyle kısarak.
-"İkinci ve Üçüncü Ada'dan bir şey ister misin Kamo???" diye sordum. O istemese de dünya kadar şey alıp gelecektim onlara da zaten... Bir sürü param vardı.
-"Aslında bir ara ben de izin alıp İkinci Ada'ya geçeceğim birkaç saatliğine... Meli'ye bir hediye almak istiyorum da..." Oda kapısını iyice kapatıp sessizce devam etti; "Yüzük alacağım..." dedi mutlu mutlu. Ayaküstü biraz daha sohbet ettikten sonra biz de odamıza geçtik. Serbey'e döndüm.
-"Kamo sizlere özenmiş herhalde" dedim.
-"Bizler kim?"
-"Dış dünyadakiler işte... Yüzük alacakmış ya, burada 'evlilik yüzüğü' diye bir şey yok ki..."
-"Geldiğim yerlerde de uzun zamandır yok. En son çok yaşlı bir kadının parmağında görmüştüm. Doksandan fazlaydı yaşı... Artık evlilik damgaları var. Dövme gibi düşün, birbirinin parmak izinden..."
-"Vaaayyy süpermiş!!! Yani kadına erkeğin parmak izi, erkeğe kadının parmak izi damgalanıyor! Şahaneymiş! Ayıptır sorması nereye yapılıyor??"
-"Sol elin üzerine..."
Bilmediğim ne kadar çok şey vardı. Aklıma oynamak istediğim oyun geldi.
-"Tuvaletin var mı???"
-"Yok, neden?"
-"İyi, karnın da tok zaten. Yatmamıza iki saat olsa, zamanımız da var."
-"Ne düşündüğünü bana da söyleyecek misin?"
-"Seninle oyun oynayacağız!!!"
-"Ne gibi bir oyunmuş bu?" muzır muzır güldü.
-"O şekil bir oyun değil!" dedim kızmış numarası yaparak. "Birbirimize sorular soracağız. Hem geçmiş yaşamlarımızla, yaşadığımız yerlerle ilgili, hem de kişisel sorular."
-"Benim için uygun."
-"Hadi o zaman, kim başlıyor?"
-"Sen başla."
-"Tamam başlıyorum. En son sizin oralarda yaşanabilecek tek bir yer bile kalmadı mı?"
-"Kaldı. Fakat benim bulunduğum yerden çok uzaktaki bölgelerde. Oralara gitmeye çalışırken de birbirleriyle savaşan ülkelerden geçmek zorundasın ki; öleceğin için varamazsın zaten."
-"Sıra sende."
-"Evini bırakıp benimle böyle bir maceraya atıldığın için pişman mısın?"
-"Kaç kere konuştuk bunu... Değilim, hem de hiç! Sen böyle bir adam oldukça da pişman olmayacağım. Eveeet, şimdi ben soruyorum; Ömrünün sonuna kadar tek bir şey yeme hakkın olsaydı, ne yemek isterdin?"
-"Seni."
-"Offf Serbey ya!!! Biraz ciddi ol lütfen!!!"
-"Tamam, tamam. Aslında bu soruya; 'Az pişmiş bonfile et' derdim. Ta ki, senin tavsiyenle yediğim pırasalı böreğe kadar... Artık favorim o."
-"Ya sinirlenmeyeyim diyorum ama yani çok pardon da; az pişmiş bonfile yerine pırasalı börek ne alaka??? Sıkıldıysan oynamayalım Serbey!"
-"Sıkılmadım gerçekten, lütfen sor."
-"SEN SORACAKSIN!!!"
-"Özür dilerim, sıra bendeydi tabii ki... Hemen soruyorum o zaman... Mesela şeyi sorabilirim... Diyelim ki sen... Ya da mesela şöyle yapalım..."
-"Tamam Serbey tamam!!! Oyun falan yok artık!!! Beni tanımak için elinde şahane bir fırsat vardı ama maalesef ki kaçırdın! Sen bilirsin... Çok şey kaybettin tabii!!! Neyse ben bir şey demiyorum... İNSAN MERAK EDER AMA YAAA!!!"
-"Luna, ben senin hakkındaki her şeyi biliyorum."
-"Ay neyi biliyormuşsun acaba??? Söyle bakalım benim en sevdiğim renk ne???"
-"Açık mavi..."
-"Çocukken en sevdiğim oyun???"
-"Bisikletinle daha önce gitmediğin ada sokaklarından birine gidip, kaldırımda oturup, anneannenin çantana koyduğu şeyleri yiyip içmek."
İyi gidiyordu.
-"Ne sesini çok severim?"
-"Kumru."
-"Okuldayken en sevdiğim ders?"
-"Okulu sevmiyordun genel olarak."
-"Annemin kızmasına rağmen ne yapmaya devam ediyordum ben peki?"
-"Saçlarını paket lastiğiyle toplamaya ki, annen kızmakta haklıymış."
-"Ne tür kitaplar okumaktan hoşlanırım???"
-"Roman."
Hadi bakalım bunu da bil Serbey Efendi!
-"Küçüklüğümde neyi tamir edip herkesi şaşırtmıştım??"
-"Komşunun radyosunu."
-"YA SEN TÜM BUNLARI NASIL BİLEBİLİRSİN ACABA??? AJAN MISIN BE ADAM!!! YOK TEKNEYLE GELMİŞ DE YOK HİÇBİ ŞEY BİLMİYORMUŞ DA!!! NE İŞLER ÇEVİRİYORSUN ARKAMDAN SÖYLE! NASIL HEPSİNİ DOĞRU BİLEBİLİRSİN AKLIM HİÇ Mİ HİÇ ALMIYOR!!!???"
-"Sen anlattın Luna."
-"Ben mi anlattım???" Anlatmış olabilir miydim gerçekten!?
-"Evet, her fırsatını bulduğunda kendinden bahsediyorsun. Senin hakkında her şeyi bilmemi istiyorsun. Benimle bu şekilde daha güçlü bir bağ kurabileceğini düşünüyorsun. Gizli saklı bir şey olmadan. Ben de bu huyunu çok seviyorum. Yıllarca anlatsan da sıkılmam."
-"Söylediğim her şey nasıl aklında kalıyor peki?" diye sordum az önceki cadı kadın gitmiş yerine süt dökmüş bir kedi gelmişti.
-"Severek ve dikkatle dinliyorum çünkü... Ağzından çıkan hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışıyorum. Önceden de şaşırmıştın içinden geçenleri bile anlayabiliyorum diye... Hatta ajan olmakla suçlamıştın yine... Farkında değilsin ama, sen de bana aynısını yapıyorsun aslında..."
-"Nasıl yani aynısını yapıyorum?"
-"Her şeyimi kaydediyorsun hafızana... Kendimle ilgili sorular sorsaydım, sen de hepsini bilecektin."
Doğru söylüyordu. Ben de onu kısa zamanda gayet de iyi tanıyabilmiştim. Vazgeçmeye niyetim yoktu yine de...
-"O zaman şöyle yapalım. Birbirimize, kendimiz hakkında daha önce hiç söylemediğimiz bir şey söyleyelim. İtiraf ya da sır gibi... Olur mu?"
-"Olur" dedi.
Nasıl; "Olur"! Benden gizlediği bir şey yoktur diye umuyordum.
-"Önce sen..." dedi.
Benim bir sırrım yoktu ki... Bilmediği herhangi bir şey kaldı mı diye düşünüyordum. Aklıma eski bir anım geldi.
-"Ben dört yaşındayken, bizim sokakta oturan altı yaşlarında bir çocuk yanıma gelip saçımı öpüp kaçıp gitmişti."
-"Eee???"
-"Ben de babamın yanına gidip onu şikayet ettim ve bir de, dövmesini istedim."
-"İyi yapmışsın!" dedi Serbey gülerek.
-"O da senin gibi güldü. Ben de tabii ona küstüm. Tam hatırlamıyorum ama anneannemin anlatmasına göre, tam bir hafta babamla konuşmamışım. Ne kadar alındıysam artık..."
Kahkaha attı bu sefer de... Çok tatlı bir kahkahaydı. Beni yatağın kenarından kaldırıp kucağına oturttu.
-"Babana şikayet etmeyeceksen saçından öpmek istiyorum" dedi.
-"İstesem de edemem ki..." dedim mutsuzca.
Beni küçük küçük öpücüklere boğdu. Kıkırdadım. Sonra aklıma henüz onun bir şey söylemediği geldi.
-"Ya sen???"
-"Ne ben?"
-"Bilmediğim bir şey söyleyecektin. Önce benim söylememi istedin ya, şimdi sıra sende."
Son bir kez de burnumdan öpüp arkasına yaslandı.
-"5 Ada'yı bulduğum gün, akşama kadar vakit vermiştim kendime... Gücüm kalmamıştı" Derin bir nefes aldı. Arkasına yaslandı. Başını hafifçe yukarı kaldırıp gözlerini yumdu.
-"Kendimi öldürecektim."

5 ADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin