Gelmiştim fakat henüz onlardan kimseyi görmemiştim. Hırçınlığım yüzünden beni ayrı bir odada tutuyorlardı. Onlara saldırıp zarar vereceğimden korkmuşlardı. Geldiğimden beri yemek yemeyi reddediyordum. Arada sıvı alıyordum sadece. Kilo veriyordum durmadan. Bir hemşire gelip gidiyordu odaya, serum takıyordu. Bazı haplar içiriyordu. Filmlerdeki gibi yutmama numarası yapamıyordum çünkü dilime değdikleri an eriyordu ilaçlar. Vitamin takviyesi olduğunu söylüyordu hemşire ama bence sakinleştirici etkili birşeylerdi. Sürekli uykum vardı çünkü... Sırf o lanet olası ilaçları artık içmemek için kendime gelmiş numarası yapmaya karar verdiğimde altıncı günün sabahındaydık.
-"Günaydın, bugün nasılsınız bakalım Luna Hanım?"
-"Hiç olmadığım kadar iyiyim!" dedim coşkuyla. En tatlı gülümsemem vardı yüzümde.
Hemşire, verdiğim cevaba şaşırmıştı. Gerçekten iyi miyim yoksa yalan mı söylüyorum diye dikkatlice yüzüme baktı. Öyle bir rol yapacaktım ki, beni bu odadan çıkartıp o pisliklerin yanına götürecekti. Onların aralarında konuşmalarından dışarıda ne olup bittiğini anlayacaktım. Sevgilimin de adı geçerdi belki...
-"İyi olduğunuza eminseniz, belki artık normal odanıza geçersiniz. Ben bir güvenliğe haber vereyim. Sizi bir görsün onlar da."
-"Tamamdır, teşekkür ederim."
Odada yalnız kalmıştım. Birazdan birkaç iri kıyım adam gelip sorular sorardı. Onlara da rolümü düzgün yaparsam, bu iç sıkıcı odadan ve içirdikleri ilaçlardan kurtulabilirdim. Üstümü başımı düzelttim. Saçlarımı güzelce taradım. Parfüm bile sıktım. Gayet, akıl sağlığı yerinde genç bir kadın gibi görünüyordum. Yirmi dakika kadar sonra kapım tıklatıldı. Hemen açtım.
-"Merhaba Luna Hanım, rahatsız ediyoruz ama kendinizi iyi hissettiğinizi duyduk. Açıkçası çok sevindik. Malum bayağı zorladınız bizi..."
Karargahtan beni almaya gelmelerinden ve sonrasından bahsediyorlardı. Hatırlamak istemediğim son bir hafta. Çok şakacılarmış gibi güldüm.
-"Biliyorum bayağı uğraştırdım sizleri, kusura bakmayın. İnsan bir anda hayatı değişince panik yapabiliyor. Şu an idrak edebiliyorum artık olan biteni. Burada olduğum için gerçekten de çok şanslıyım!"
Hemşirenin baktığı gibi bakıyordu bana karşımdaki üç adam. Doğru mu söylüyordum yoksa tamamen kafayı mı sıyırmıştım anlamaya çalışıyorlardı. Onlar da haklılardı tabii... Yakın zamanda karın boşluklarına diz atmış, tırnaklarımla yüzlerini parçalamış, kollarına dişlerimi geçirmiştim. Birinin saçını da yolmuştum galiba, tam hatırlayamıyordum.
-"Demek çok şanslısınız..." dedi adam. Bana en ufak bir güven duymuyor gibiydi. Daha süslü cümleler kurmalıydım.
-"Tabii ki! Ben çok titiz bir insanım en başta, orada tuvaletler ve duşlar herkese açıktı. Düşünebiliyor musunuz!?? İğrenç bir şey! Ayrıca dikkat etmişsinizdir inanılmaz soğuktu karargah. İçim titriyordu resmen! Burası ise elli derece! Üşümek bir yana, yazlık kıyafetler giyiyorum. Yemek konusu var bir de mesela... Salak gibi günlerdir o şahane yemeklerden yemedim. Buradan çıkayım, ilk iş tabak tabak yemek yiyeceğim!"
Halbuki hiçbir şey yemek istemiyordum.
-"O zaman şöyle yapalım..." dedi adam. Durdu. Biraz düşündü. İsteksiz bir şekilde devam etti; "Önce Vikol Bey'le buluşturalım sizi, o uygun gördüğünde de Rişil Hanım'ın huzuruna çıkarsınız."
Pazarlık yapabileceğim bir durum yoktu.
-"Tamam, çok sevinirim" dedim.
Aynı hemşire gibi, adamlar da durumdan hiç tatmin olmamış şekilde odadan çıkıp gittiler. Şimdi sırada, gördüğüm anda midemin bulanmaya başladığı o sinsi herif vardı. Yeni kocam olduğunu düşünen götelek...
Stres içinde bir saat bekledim. Gelen giden olmadı. Sıkıntıyla yatağa attım kendimi. Rişil Hanım'ın malikanesinde boş duran bir hizmetli odasında kalıyordum aldı gündür. Odada tek kişilik yatak, yatağın yanında minik ahşap bir komodin, komodinin üstünde bej bir lamba, yatağın karşısında çift kapılı aynalı ahşap bir gardırop, ortada da küçük bir halı vardı. Bir de tek kişinin bile zor sığabildiği; lavabo, klozet ve duşakabinden oluşan banyo. Otel odası gibiydi aslında. Zorla tutulduğum bir otel odası...
-"Kapıyı açıyorum..."
Gelmişti. Kapının ardından sesleniyordu o bet sesiyle.
-"Tabii ki..."
Açıp girdi. Bana baktı. Hoşnutsuzluk vardı gözlerinde.
-"Zayıflamışsın. Bir an önce kilo al. Ben senin ziyafetteki halini beğenmiştim. Zayıf kadınları hiç sevmem."
Harika bir başlangıç... Gerçekten büyük bir aşkla bağlıymış bana! İlk işi halimi hatrımı sormak oldu. Bir ihtiyacım falan var mı merak etti sağ olsun...
-"Yemiyordum kaç gündür. İştahımın geri geldiğini hissediyorum artık... Kilo alırım çabucak."
Dünyanın en zor şeyi, bir kaşık suda boğmak istediğin biriyle, tatlı tatlı konuşmaktı sanırım. Başıma ağrı girmişti.
-"Artık çıkabilir miyim buradan?" diye sordum.
-"Daha değil..."
Pencereye doğru yürüdü. Perdeyi kapattı. Bana döndü.
-"En şık kıyafetlerini giymeni istiyorum. Yoksa aldırırım. Annemin kuaförü gelir saçını yapar. Makyaja ihtiyacın yok... Belki bir ruj... Sonra bakacağım sana, onayımdan geçersen çıkabilirsin. Eşim, her zaman muhteşem görünmeli. Bu eve yakışabilmeli. Misafirlerimiz de oluyor tabii. Terlikleri ayağından çıkar. Abiye ayakkabılar giy bundan sonra..."
-"Ta- Tamam... Çok şık bir şeyim yok. En şık olanı ziyafette giymiştim zaten. Yeni birşeyler gerekiyor sanırım. Keşke ben gidip alabilseydim."
Daha baştan, kendime hakim olamayıp şansımı zorlamıştım sanırım.
-"Bizler alışverişe gitmeyiz. Onlar ayağımıza gelir. Hangi markadan ne istiyorsan seçersin kataloglardan. Alırız."
-"Tamam."
Yanıma yaklaştı. Eliyle saçımın bir kısmını omzumun arkasına attı. Bana dokunmasını istemiyordum. Kasılıp kalmıştım. O ise, gözleriyle her yerimi incelemekle meşguldu.
-"Çok aşığım sana" dedi. "Bu durumdan faydalanmaya çalışma sakın. Senin için çok kötü olur."
-"Burada olduğum için çok mutluyum" dedim. Daha doğrusu demeye çalıştım. Sesim zor duyulacak şekilde kısık çıkmıştı. Fazla gerilmiştim ve bu hiç iyi bir şey değildi.
-"Bu sana küçük bir uyarıydı" dedi ve gitti.
Odada yalnız kalmıştım. Ayağımdaki terliklere baktım. Buraya ait değillerdi. Aynı benim gibi...
Beş dakika geçmemişti ki, yine kapı tıklatıldı. Bu sefer kimdi acaba??
-"Merhaba Luna Hanım, katalogları getirdik" dedi bir hizmetli.
Teşekkür edip onlarca kataloğu kucakladım. Hepsini yatağın üzerine koyup hızlıca bakmaya başladım.
-"Bunlar yanlış olmasın??" diye sordum. Modellerin hepsi aşırı abartılıydı. Renkli, kabarık etekli gelinlikler gibilerdi ya da ne bileyim maskeli balo kostümleri falan...
-"Yok efendim. Hanımlarımızın en sevdiği markalar bunlar. En çok satan modeller de, parlak kırmızı olanlar. Simli ve payetli modellere de talep çok. Siz nasıl bir şey düşünüyordunuz?"
-"Ben... Bu kadar parıldamayan, daha sade... Nasıl desem... Düz kesim..."
-"Maalesef o türde basit şeyler burada giyilmiyor."
Kadın, modelleri abartılı bulduğum için bana sinir olmuştu sanırım.
-"Şöyle yapsak... Elinizde olan birşeyler yok mudur? Yani burada, hazırda, giyilebilecek birşeyler??"
Tüm zevksizliklerine rağmen birkaç model seçip isteseydim eğer, bedenime göre dikilip gönderilmesi en azından birkaç gün alacaktı. Benimse dayanacak birkaç saatim bile kalmamıştı.
-"Var aslında..." dedi kadın düşünceli bir şekilde.
"Ara sıra markalar, Rişil Hanım'a hediye ürünler gönderiyorlar. Malum en iyi müşterilerden biri kendisi."
Gururla bahsediyordu hanımından. Belki de çok kötü bir kadın değildi Rişil Hanım. En azından ben buradan kaçıp gidene kadar idare edebileceğim bir tip çıkardı umarım.
-"Süpermiş!!!" dedim sevinçle.
Gerçekten de sevinmiştim. Böylelikle vakit kazanmış olacaktım. Daha çabuk çıkabilecektim bu odadan.
Kadın, yarım saat içinde elleri kolları dolu bir şekilde geldi odaya. Yanında da ona yardımcı olan genç bir kız vardı. Ayakkabı kutularını üst üste kucaklamıştı. Yüzü görünmüyordu.
-"Bunlara bir bakın" dedi.
Hepsine baktım. Diğerlerine göre makul şeylerdi. O yüzden giymek istememişti Rişil Hanım sanırım. Büyük ihtimalle gözüne fazlasıyla sıradan gelmişlerdi.
-"Şu taşlı yeşil elbise dışındakilerin hepsi kalabilir. Ayakkabılardan da, şu ince topuklu olanı giyemem. Diğer ikisi de ayağıma küçük gelir. Bunlar tam benim numaram. Modelleri de fena değil. Evet bunları istiyorum."
Tam çıkacaklardı ki durdurdum.
-"Kuaför de hemen gelsin lütfen. Vakit kaybetmek istemiyorum."
-"Tabii efendim. Söyleriz."
Her şey hızlıca olup bitecekti. Ben hazır bir şekilde o pisliğin karşısına çıkacaktım. Derli toplu olduğum için de gözüne hoş gelecektim. Buradan kurtulacaktım. Belki aralarında görevle ilgili konuşacaklardı. Belki sevgilimin haberini alacaktım. Sabahtan beri düşündüğüm tek şey buydu. İstediğim tek şey...
Kapı tıklatıldı tekrar. Kuaför ve ekibi gelmişti.
-"Meeeeerhabaaaaa şekeriiiimmmm, ben Müzü!!! Aaayyyhhh burası niye bu kadar karanlık!!!" Vikol'ün kapattığı perdeleri açtı. Kolundaki altın rengi bilezikler şıkırdıyordu. Aşırı süslüydü. Erkekti ama kadın olsaydı da böyle olurdu zaten. Çok tatlıydı.
-"Merhaba, enerjiniz ne kadar güzel" dedim.
-"Senin güzelliğin o, meleğimmm! Ne harika bir şeymişsin sen öyle!!! Makjözü boşuna getirmişim yanımda!!!" Makyajdan sorumlu olduğunu düşündüğüm kıza döndü; "At kız elindeki malzemeleri!! Bu fıstığa boya moya sürdürtmem! Kendinden boyalı bu ayol!!!"
Söylediklerine tiz kahkahalarla gülmeye başladı. O kadar çok güldü ki, gözünden yaş geldi. Ben de ayıp olmasın diye gülümsedim.
-"İltifatlarınız için teşekkür ederim ama Vikol, ruj sürmemin iyi olacağını söyledi" dedim.
-"Bırak o sevimsizi!!" dedi. İyice kanım ısınmıştı Müzü'ye. "Annesine de karışıyor sürekli, yok onu giy yok bunu sür!! Aramızda kalsın şekerim, Vikol denen o adamdan hiç haz etmiyorum!!"
"Ben de" desem olmayacaktı.
-"Çok şakacısınız" dedim zorla gülümseyerek.
-"Bir şaka varsa o da senin kocan!!!"
Yine kahkahalara boğuldu. Benimse yüreğim sıkışmıştı. O pis mahluk benim kocam değildi. Benim bir tane kocam vardı. Gözlerim yaşarmıştı.
-"Kocanı sevmediğim için alındın mı seeennn??? Kıyamam ben sanaaa!!!" Yanındakilere döndü."Ne duygusal çıktı bu ayol!! Nasıl yaşayacak acaba bu yılanların arasında??"
O da, bu adadakilere, para kazanabilmek için katlanıyordu demek ki...
-"Hadi artık başlayalım. Daha kaç tane malikane gezeceğim. Yetişmem lazım hepsine, sonra manyak karıların çenelerini çekemem! Aklında özel bir model var mı çiçeğim??"
Yoktu. Aklımda sadece Serbey vardı.
-"Düz fön olabilir. Abartı bir şey istemiyorum."
-"DÜZ FÖN MÜ??? Ay hiç güleceğim yoktu. Ne saftirik şeysin sen ayolll!!! Bana bırak sen en iyisi, inan sanatıma hayran kalacaksın. Kızlar siz de başlayın hadi!"
Biri ayaklarımı tuttuğu gibi sıcak su dolu bir aletin içine soktu. Masaj yapıyordu ayaklarıma. Acaba elektriğe bağlı mı diye baktım. Bu şekilde ölmek istemiyordum. Ortada herhangi bir kablo yoktu. Şarjlıydı demek.
-"Ayaklarınızı yumuşatıp pediküre hazırlıyoruz" dedi pedikürcü kız.
Diğer kız elimi kaptığı gibi yine kutu gibi bir şeyin içine soktu. Manikür içindi belli ki. Doğduğumdan beri hiç yaptırmamıştım. Birilerinin kullandığı aletleri kullanmak, üstelik de kanama riski varken, korkunç geliyordu bana. Korkum bu ada için yersizdi. Kızlar, kullanacakları aletleri gözlerimin önünde poşetlerinden çıkartıyorlardı. Her seferinde yeni aletler... Vay be!!!
Güya makyaj yapmayacak olan kız da yine yepyeni malzemelerin jelatinlerini açıp kenara koydu. Bin tane şey vardı. Her bir nokta için ayrı bir ürün.
-"Hafif yapacağım. Bir tek ruj koyu olacak" dedi.
O sırada Müzü, büyük bir ciddiyetle, saçıma korkunç şeyler yapmaya başladı. Sanırım boyuyordu da! Hayatımda hiç boyatmamıştım saçımı... Üstelik hangi renge boyayacağını da söylememişti. Neler oluyordu!? Bütün ipler elimden alınmış gibi hissediyordum. Adeta bir koyun gibi hiçbir şeye itiraz edemeden olduğum yerde oturuyordum. Tutup bir yere götürseler, oraya da gidecektim. Elime bir şişe verip içmemi isteseler, sorgusuz sualsiz içecektim. Çok ama çok garip histi. Müzü de kendi gibi değildi. O konuşkan, güler yüzlü adam gitmiş, yerine suratı asık, ürkütücü bir adam gelmişti. Arada malzemeleri tutan yardımcısını bağırarak azarlıyordu sadece.
En sonunda her şey bitti. İki buçuk saat kadar sürmüştü. Oturmaktan kaba etlerime ağrı girmişti. Ayağa kalkıp yürümek, bacaklarımı açmak istiyordum. Oda bu kadar küçükken nereye, ne kadar yürüyebilecektim ki!
-"AYNAAA!!!" diye bağırdı Müzü. Kızlar hemen yanlarında getirdikleri büyük çantadan saçıma bakacağım aynayı çıkarıp getirdi. Müzü önüme geçip aynayı iki eliyle tuttu.
-"Tatata taaaaa!!!! Nasıl olmuş???"
Kendimi tanıyamadım. Para karşılığı bedenlerini satan kadınlara dönmüştüm! Saçlarım neredeyse turuncu denebilecek bir renkteydi. Şekli ise kabarık ve dalgalıydı. Hafif olacağını söyledikleri makyaj, kalın bir tabaka gibi duruyordu yüzümde. Ruj koyu bordoydu. Zaten uzun olan kirpiklerime bir de takma kirpik takmışlardı! Ne diyebilirdim ki... Kimi kime şikayet edebilirdim... Burada olduğum sürece, sorun çıkarmayacak ve uyumlu olacaktım. Başka şansım yoktu.
-"Teşekkürler" dedim.
-"Ayyy rica ederim. Harika oldun tatlım!!! Artık sık sık görüşeceğiz zaten, ben olmasam da ekibimden biri olur. Sonuçta her sabah bu rutin uygulanacak hiç merak etme. Hadi biz gidiyoruz. Sonra görüşürüüüüzzzz!!!"
Her sabah bu rutin uygulanacak mı!? Nasıl bir kabustu bu! Müzü eline öpücük kondurup bana doğru üfledi. Kırıtarak odadan çıktı. Kızlar arkasından malzemeleri toparladı. Bana iyi bir gün dileyip gittiler. Odada yalnız kalmıştım. Gardırobun önünde durup aynadan kendime baktım. Ağlamaya başladım. Bambaşka biri olmuştum. Serbey beni böyle görse ne derdi?? Halime gülerdi büyük ihtimal. Ben de onunla birlikte gülerdim. Çok özlüyordum. Kalbimi ağrıtacak kadar çok. Kendimi toparlayıp yeni gelen kıyafetlerden birini giydim. Altına da hafif topuklu bir ayakkabı seçtim. Bence iğrenç görünüyordum ama büyük ihtimalle Vikol denen şerefsiz beğenirdi.
-"Hazır mısın?" dedi kapıdan bir ses. Gelmişti.
-"Hazırım" dedim.
İçeri girdi. Beni görünce gözleri parladı. Tahmin ettiğim gibi bu rüküş halime bayılmıştı.
-"Gerçekten hazırmışsın" dedi pis pis gülerek."O karı kılıklı herif iyi iş çıkarmış."
Bana o akşamki gibi bakıyordu. Tepeden tırnağa süzdü.
-"Artık annemle tanışma vaktin geldi" dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...