46. BÖLÜM: "KAPTAN"

40 2 0
                                    

-"Biliyorum. Tükenmek üzereydin. Kendinden bile vazgeçmeyi düşünüyordun" dedim.
-"Yok, düşünmeyi geçmiştim artık Luna... O gün adaları karşımda görmeseydim, yanıma aldığım bıçağı kullanacaktım."
Çok ciddiydi. Şu an aslında, ölümün kıyısından dönmüş bir adamla oturuyordum. Ruhu yaralı bir adamla... İyi ki çalılıklarıma saklanmış. İyi ki onu tanımışım. İyi ki başkasını değil de onu sevmişim.
-"İyi ki..."
-"Efendim?"
-" 'İyi ki' diyorum. İyi ki seninleyim."
-"Evet... İyi ki benimlesin."
Başka bir şey konuşmadan yatağımıza uzandık. Yarını düşünmeye başladım. Sonra, yarını düşündüğüm için kendime kızdım. Bu ana odaklanacaktım. Yarını, yarın düşünecektim. Bir dakika sonramız belli değilken, 'şimdi'yi kaçırmak istemiyordum.
-"Öpsene beni..." dedim elini alıp kalçamın üstüne koymuştum.
-"Zevkle..." dedi.
Uzun uzun seviştik. Her zamankinden daha yavaş bir şekilde... Yaralarımızı sarmak ister gibi....
   Ertesi sabah ürpermiş şekilde gözümü açtığımda, henüz hava aydınlanmamıştı bile. Gece, yarı çıplak uyuyakaldığımızı fark ettim. Serbey'e yaslı olan sol tarafım sımsıcak, duvar kenarında kalan tarafım buz gibiydi. Yorgan da bacaklarımızın orada toplanmıştı ve hiçbir işe yaramamıştı. Ada ada gezeceğimiz bugün, ishal falan olmazdık umarım!
-"Yok kesin hasta olacağız biz!"
Serbey kıpırdanıp öbür tarafına döndü.
-"Heh böyle daha da harika oldu. Şimdi iki tarafım da donacak!"
-"Hayırdır??" dedi tek gözünü açarak.
-"Hayır mayır değil! Bi uyandım, vücudumun yarısı elli beş derece, diğer yarısı ise beş derece!!! Beş derece olan tarafımdaki bütün organlarım üşütmüş olmalı! Karaciğerim falan da orada düşünebiliyor musun?!"
-"Bugüne kadar 'karaciğer üşütmesi' diye bir şey duymadım hiç, merak etme..."
-"Şeyimi üşüttüm kesin, safra kesemi!!!"
-"Ooo bak o sıkıntı! Safra kesesi üşütmesi çok tehlikelidir. Hemen döndür bakayım sen o keseyi bana, biraz ısıtayım zavallıcığı."
Ciddi ciddi döndüm. O da üstüme kapandı. Sıcacık olmuştum. İki saat sağlığımla ilgili endişelerimi onunla paylaşmamışım gibi yine pat diye uyudu. Hafif hafif horluyordu da! İnsan gerçekten tekti şu hayatta... Kimseye güven olmuyordu. Kimse seni, sen kadar sevmiyordu. Canım kendimdi.
-"Serbey uyan çok ağırsın, ezildim! Heeeyyy!!! Kime diyorum?!"
-"Tamam ya..." dedi. Yüzü sırtıma gömülmüş olduğu için ne dediği tam olarak anlaşılmıyordu. Hatta o vaziyette nasıl nefes alabiliyordu onu da anlamamıştım.
-"Ben duşa gidiyorum" dedim.
-"Hıhı" dedi uykusunun arasında.
Yataktan çıktım. Giyindim. Bez çantama havlularımı, sabun ve şampuanımı, saç fırçamı, iç çamaşırlarımı, duş sonrası giyeceğim kıyafetleri koydum. Saç kurutma makinesi orada vardı. Soğuk oluyordu içerisi ama kendimi hızlıca duşun içine atabilirsem, suyun sıcaklığı çok iyi gelecekti. Gerçekten de öyle oldu. Odaya döndüğümde Serbey'i de giyinmiş bulunca keyfim iyice yerinde geldi.
-"Çok acıkmıştım yaşasın!!! İyi ki hazırlandın sen de, hadi hemen gidip kahvaltı edelim!"
-"Her şeyini al, verilecek mektubu en önemlisi... Karnımız doyduktan sonra odaya uğramadan direkt çıkarız artık, işimiz çok bugün."
Kimsenin uyanmadığını sanıyordum yemekhaneye girene kadar, fakat komutan da erkenciydi.
-"Günaydın!!!" dedim gereksiz şekilde enerji dolu bir sesle...
-"Size de günaydın. Henüz kahvaltı servisi başlamamış, soğutuculu dolapta paketli sandviçler var. Erken kalkacaklar için akşamdan hazırlanıyor. Tazeler yani, çok da lezzetli... Tavsiye ederim."
-"Süpeeer! Hemen alırız, teşekkürler. Siz neden bu kadar erken indiniz yemekhaneye?"
-"Ben her sabah 5'te kalkıyorum zaten. Çalışma odamda vakit geçiriyorum kahvaltı vakti gelene kadar. Bugün sizi uğurlamak için geldim. Malum uzun bir gün olacak. Akşama kadar görüşemeyeceğiz. Bir de sizden ricam olacak."
Komutanın bizden ricası olmasına şaşırmış ve sevinmiştim.
-"Tabii ki! Ne isterseniz!"
-"Ben aslında... Saçma olacak biliyorum. Çok da şart değil, önünden geçerseniz eğer... Üçüncü Ada'nın merkezindeki tarihi fırından, börek getirmenizi isteyecektim. Mümkünse biraz bol, senelerdir yemiyorum. Meli de çok sever, ona da ayıracağım."
İçimden komutana sıkı sıkı sarılmak gelmişti. O da özlemleri olan bizim gibi bir insandı. Koca bir komutan olmak, insanın içindeki börek aşkını köreltemiyordu.
-"Kilolarca alırııımmm!!! Param da var benim hem! Kendimize de alacağız zaten, biz de çok seviyoruz! Hemen yanındaki yer de çok güzel yapıyor. Oradan da elli kutu falan alırım!"
Komutan içten bir şekilde gülümsedi. Bembeyaz dişleri çıktı ortaya. Belli ki, gençliğinde çok yakışıklı bir adamdı. İstediği kadını kendine aşık edebilecekken o, kızını, Meli'sini yetiştirmeyi seçmişti. Çok da iyi başarmıştı. Tabii, Kamo'ya olan aşkını saymazsak.
-"Kamo, Meli'yi çok seviyor komutan. Hatta o da yakında sizden izin isteyecek İkinci Ada'ya gitmek için. 'Hayır' demeyin olur mu? Meli'ye yüzük alacakmış."
-"Bakarız."
Sabah sabah adamcağızın da keyfini kaçırdıktan sonra sandviçimi alıp masada beni bekleyen Serbey'in yanına gittim.
-"Çok lezzetlilermiş, öyle söyledi komutan."
-"Adama ne dediysen, iki dakikada yüzü düştü. Tebrik ediyorum."
-"Ben bir kere çok şeyimdir. Efendime söyleyeyim... Kadirşinas!!! Evet!!! Bayağı kadirşinas biriyim."
-"Kadirşinas mı?"
-"Evet, beğenemedin mi?"
Sandviçler gerçekten de çok güzeldi. Doymamıştım. Üç tane daha yesem ne olurdu ki? Kendimi adalarda yiyeceğim şeyleri düşünerek sakinleştimeye çalıştım. Karargahtan çıkma vakti gelmişti.Komutan bizim için araç ayarlatmıştı. Hiç oyalanmadan bindik. Bu sefer sahile gidiyorduk. Bize verilen tekneye...
Kaptan, güler yüzüyle bizi bekliyordu.
-"Hoş geldiniz" dedi. "İsterseniz Üçüncü Ada'dan başlayalım. Bugün İkinci Ada'ya sevkiyat var. Öğlene kadar sürer. Karmaşa hakim olacaktır."
-"Sevkiyat mı???" diye sordu Serbey. Şaşırmıştı.
-"Tamam o zaman, dediğiniz gibi Üçüncü Ada'dan başlayalım. Sonra diğerini geçeriz. Sizi de yoracağız bugün, kusura bakmayın" dedim.
-"Ne demek... İşim bu benim... Üstelik sizin gibi kaprissiz insanlara kaptanlık yapmak çok büyük zevk! Malum, Birinci Ada sakinlerinin isteklerini karşılayabilmek biraz zor..."
-"Biraz mı?! Çok kibarsınız" dedim gülümseyerek.
Kaptan da gülümsemişti. Serbey'e döndüğümde; "Adamı rahat bırak da soruma cevap ver bir zahmet! Öldüm burada meraktan" der gibi bakıyordu. Evet aynen böyle bakıyordu. Yanına oturdum. Yüzüme bilmiş bir ifade yerleştirdim.
-"Hiç merak etmedin mi; araçlar, evdeki beyaz eşyalar, hastane ekipmanları, ilaçlar falan nereden geliyor diye? Gerçi İkinci Ada'da bir sürü fabrika var da, elektrikli küçük ev aletleri falan üretiliyor daha çok... Ben asıl büyük parçaları soruyorum."
-"İkinci Ada'dayken "Üretim Merkezi" tabelaları vardı. Oralarda üretiliyor sandım."
-"Evet evet, adanın arka taraflarına doğru, fabrikaların olduğu, sanayi için ayrılmış bölgeler var. Fakat her şeyi üretebilecek kadar yer yok tabii... Yük gemileri var. 5 Ada'ya ait. Üç tane... Onlar dönem dönem dış dünyada yöneticilerin bildiği ama bizim bilmediğimiz bir yerlere gidiyor. Oralardan yüklenen ürünler buraya taşınıyor. Koordinatlarımızı gizli tuttuğumuz için sadece buralılar yapıyor bunu. Kaptanlar, tüm gemi mürettebatı adalardan.  Gizlilik korunuyor böylece... Tabi sana komik bir şey söyleyeyim; Birinci Ada'nın lüks alımları da buraya iniyor önce, buradan daha ufak gemilerle parça parça onlara taşınıyor. Koca koca gemilerin sahillerine yanaşması göz zevklerini bozuyormuş çünkü."
-"Şaka gibi gerçekten..."
-"Bir de konteyner konteyner mal geldiği halde, şöyle bir dağıtım yapılıyor; Yüzde ellisi Birinci Ada'ya, kırkı İkinci Ada'ya, onu Üçüncü Ada'ya... Ki biliyorsun ki Birinci Ada'nın nüfusu diğerlerinden çok daha az... Bu istatistiği babam söylemişti ben çocukken. Küçücükken bile oranların arasındaki eşitsizlik beni nasıl etkilediyse, aklıma kazınmış resmen..."
-"Beşinci Ada'ya zaten yok da, Dördüncü Ada'ya da yok anladığım kadarıyla..."
-"Onlar diğerlerinin artıklarıyla idare ediyor. Elma yersin, çöpünü atarsın. Kuşlar gelip kalanını tırtıklar ya, onun gibi işte..."
O ana kadar değil bizi dinlemek, duyduğundan bile şüpheli olduğum kaptan, olduğu yerde dönerek anlamlı bir şekilde bize baktı. Söylemek istediği bir şey var da çekiniyor gibiydi;
-"Kulak misafiri oldum size... Her ne planlıyorsanız, lütfen aranıza beni de alın."

5 ADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin