Saat sekiz gibi kalkmıştık. Kamo'nun uzun ziyareti ve birbirimize kenetlenmemizden sonra saat on olmuştu bile! Tam kahvaltının nerede kaldığını düşündüğüm sırada kapı çaldı.
-"Yaşasın! Kahvaltı geldi sonunda! Midem sırtıma yapışmıştı!"
-"Ben açarım" dedi Serbey.
Elinde koca bir tepsi olan görevli bize gülümsemeden bakıyordu.
-"Kahvaltı servisi için geldim."
-"Teşekkür ederiz" dedi Serbey.
Görevli tam gidecekken seslendim.
-"Affedersiniz! Bir komşumuz çöplerin toplanmadığından şikayetçiydi. Bilginiz var mıdır acaba?"
Adam garip bir şekilde yüzüme baktı.
-"Sorumu duyabildiniz mi?" diye sordum kibarca.
-"O kişi burada değil" dedi ruhsuzca.
-"Peki şimdi ne olacak?"
-"Benim işim yemek servis etmek. Çöpleri kim alacak bilgim yok."
Nedense konuyu deşmek geldi içimden.
-"Nereye gitti çöplerden görevli arkadaş? Giderken bilgi vermedi mi? Çalışan kişi bir anda, herhangi bir sebep sunmaksızın işi bırakabiliyor mu?"
Adam sabit bir şekilde gözlerime bakıyordu. "Madem cevabı duymayı bu kadar istiyorsun. Al sana cevap!" der gibi bir tavra büründü.
-"Beşinci Ada'ya attılar onu..."
Arkasını dönüp gitti.
Serbey de ben de, hiç beklemediğimiz bir anda karnımıza yumruk yemiş gibiydik. Kapı açık, biz kapının önünde, öylece duruyorduk.
-"Luna, kapıyı kapat istersen..."
-"Beşinci Ada' atmışlar duydun mu?"
-"Duydum. Hadi kapıyı kapat."
Kanım çekilmiş gibiydi. Serbey yavaşça kolumdan tuttu. Kendine döndürdü. Sarıldı. Kokusu iyi gelmişti.
-"Gel kahvaltı edelim Luna."
-"Bir şey yemek istemiyorum."
-"Olmaz öyle, gel hadi."
Zor zar birşeyler yedim. Serbey de bir iki lokma alıp yemeyi bırakmıştı. Bizi neler bekliyordu? Burada ne yapıyorduk? Ben neden çok az tanıdığım bir adam için ada değiştirip buraya gelmiştim?
-"Yapma... Öyle bir daldın ki; bana olan inancını bile sorguluyorsundur kesin."
Aklımı okumaya başlamıştı. Hadi bakalım bunu da bilsindi. Yanıma aldığım lotus biblomu düşünmeye başladım. Güzel mavi evimin, tatlı bahçesindeki küçük masamın üzerinde duruyordu en son. Belki de hep orada durmalıydı. Bu kadar aksiyon yaşamak zorunda kalmazdı.
-"Kutuya koyduğun bir biblondan söz etmiştin. Çıkarıp koysana buradaki sehpanın üzerine..."
-"ŞAKA MI YAPIYORSUN ACABA SEN???!!!"
Beklemediği bir anda bu çıkışı yapmıştım. Donakalmış bana bakıyordu.
-"Sen benim aklımı mı okumaya başladın çok afedersin Serbey Efendi ???!!!"
-"Ben... Bilmem... Ne dedim ki? O bibloyu sordum sadece... Bir anda aklıma geliverdi."
Acaba başka ne yetenekleri vardı? Gerçekten birşeyler mi çeviriyordu???
-"O iğrenç herif sana neden inanmadı söyler misin çabuk?"
-"Hangi iğrenç herif?"
-"Sopa kadının kocası."
-"Sopa kadın kim???"
-"Öfff!!! İsimlerini unuttum. 'Onlar'işte!"
Gülmeye başladı. Tatlı tatlı gülüyordu.
-"Pardon; 'iğrenç herif ve sopa kadın' demenden hızlıca anlamalıydım. Gerçekten öylelerdi çünkü... Şahane benzetmeler!"
Hala gülüyordu. Çok güzel gülüyordu. Bir süre sessiz kaldı. Neyi, nasıl açıklaması gerektiğini mi düşünüyordu acaba? Dingin bir tonlamayla konuşmaya başladı.
-"Aslında dediği gibi bazı şeyleri eksik anlattım."
-"Nasıl yani???"
-"Çok da hatırlamak istemediğim detaylar vardı. Seni de üzmek istememiştim."
Sormaya korkuyordum.
-"Ne gibi detaylar???"
-"Anlatmasam daha iyi."
-"Lütfen..."
-"Ağlamanı istemiyorum Luna..."
-"Denerim ama söz veremem."
-"Geldiğim yerde savaş suçlusu ilan edilmiştim. Buraya savaştan değil, hapisten kaçarak geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...