Kamo kalıyordu. En çok Meli sevindi buna. Ağlamaya devam ediyordu ama bu sefer mutluluktandı.
-"Aslında böyle bir karar almayacaktım. Fakat en değerlim, yeğenim, dün akşamdan beri bu adam yüzünden perişan halde... Buradan gitmesi durumunda daha da üzüleceği belli... Anlayacağınız istemediğim bir karar aldım."
Ayağa kalktı ve kimseye bakmadan toplantı salonundan çıktı. Geri kalanlar da nezaketen hiçbir şey demeden yavaşça ayrıldılar salondan. Ben, Serbey, Meli ve Kamo kalmıştık.
-"Gitmiyormuşum" dedi Kamo söylediği şeye kendi de inanamıyor gibiydi.
Meli hıçkırıklara boğulmuş bir şekilde sandalyesinden kalkıp Kamo'nun yanına gitti. Neredeyse üstüne atladı. Kamo, kendini tutamayıp acı içinde bağırdı;
-"AAAHHH!!!"
Neler olduğunu anlamayan Meli, ağlamayı bırakıp şaşkın gözlerle bize bakmaya başladı. "Ben ne yaptım ki??" der gibiydi. Yanıkları henüz bilmiyordu. Kamo çok acı çekiyor olmalıydı ama ona rağmen gülümsemeye çalıştı.
-"Sevgilim... Sen bir şey yapmadın. Ben kendi kendime yaptım. Anlatacağım."
Serbey'e doğru döndüm.
-"Biz kalkalım artık" dedim. Tekrar yüzümü Kamo'ya çevirdim; "Doğru söylemek gerekirse... Kaldığına çok sevindim."
-"Biliyorum."
Tam odadan çıkıyorduk ki Serbey durdu.
-"Ben kalmana sevinmezdim ama kendini yeteri kadar cezalandırdın. O yüzden... İyi ki buradasın" dedi.
Karargahta sessizlik hakimdi. Gri duvarlar daha da grileşmiş gibi geldi gözüme... Öğle yemeği zamanı çoktan geçmişti. Kendimizi aç hissetmiyorduk. Doğrudan odamıza geçtik. Serbey düşünceli gibiydi. Sanki bedeni odada yanımdayken aklı uzaklarda gibiydi. Benim mi bir şey söylememi bekliyordu?
-"İyi oldu Kamo'nun kaldığı" dedim.
Cevap vermedi.
-"Ne çok yorulduk dünden beri" dedim.
Yine cevap vermedi.
-"Farkında olmadan seni üzecek bir şey mi yaptım?Bana kızgın gibisin" diye sordum.
Başını yavaşça bana çevirdi.
-"Anlatmanı bekliyorum" dedi. Gözleri kısıktı. Şüpheleri var gibiydi.
-"Neyi anlatmamı?"
Yatağın kenarına oturdu. Bana da eliyle sandalyeyi işaret etti. Ben de oturunca ellerini kavuşturup derin bir nefes aldı.
-"Dün gece yorgundun. Konuşmak istemedin haklı olarak. Bu sabah kahvaltıda konuyu hiç açmadın. Sonra Kamo'yla ilgili durum girdi araya zaten... Şu an hiçbir işimiz yok. Odada yalnızız. Konu her neyse bilmek istiyorum."
Tamamen unutmuştum! Keşke Serbey de unutsaydı fakat unutmadı işte. El mahkum anlatacaktım. Saklamam daha kötü sonuçlar doğurabilirdi.
-"Dünkü yemekte..." diye söze başladım.
-"Evet??"
-"Genç bir adam vardı. Bütün akşam bakışlarını üzerimde hissettim ve doğal olarak bundan hiç hoşlanmadım. Evli bir kadın olduğun için değil, bekar da olsam o bakışlardan hoşlanmazdım."
Yere doğru indirdi yüzünü... Konuşmuyordu. Bir eliyle alnını ovuşturdu.
-"Biliyorum..." dedi.
Şaşıp kalmıştım.
-"Neyi biliyorsun?? Nasıl biliyorsun??"
Ayağa kalktı. Odanın içinde bir ileri bir geri yürüdü. Tekrar aynı yere oturdu. Gözlerini gözlerime dikti.
-"Senin farkında olduğunu bilmiyordum" dedi.
-"Nereden anladın???" diye sordum. Şaşkınlığım henüz geçmemişti. Serbey gibi bir adamın böyle bir şeyi bilip her şey normalmiş gibi davranması çok acayipti.
-"Luna, gözüm sürekli sende. Farklı bir yere bakarken de sende, hatta sırtım dönükken bile sende. Başka kimin ya da kimlerin gözünün de sende olduğunu görebiliyorum."
Kalkıp sürahiden bardağa su doldurdu. Bütün suyu hızlıca içti. Bardağı sert bir şekilde geri koydu.
-"Asker'e sordum kimdir nedir diye. Biraz araştırdı. Yöneticiler de kendi aralarında bir sıraya sahip biliyorsun. Ana kumanda diyebileceğimiz bir azınlık varmış. Evlerine gittiğimiz abla kardeş de öyleydi mesela. Neyse işte, bu herif de, o vasıfta bir kadının oğlu. Babası iki sene önce ölmüş. Annesiyle yaşıyor. Kadın biraz saf bir tipmiş, kararları bu alıyor onun yerine sanırım."
-"Çok da genç..." diye araya girdim.
-"Değil... Öyle gözüküyor. Senden iki yaş küçük."
-"İki yaş mı?! Daha genç duruyordu. Dert tasa yok tabii, genç kalmış pislik!"
Yaşının bana yakın olması kötü olmuştu. Sanki bana bir adım daha yaklaşmış gibi hissediyordum. Kanım çekilmişti.
-"Sarılsana bana" dedim.
Kolumdan tutup dizine oturttu. Başımı boynuna yasladım. Bir de öpücük kondurdum. Kokusunu içime çekme fırsatı geçmişti elime. Onun da, düşmeyeyim diye, bir eli belimde, bir eli bacaklarımdaydı.
-"Luna... Normal şartlarda onu oradan sağlam çıkarmazdım fakat öyle bir durumdayız ki; ona en ufak bir zarar versem, misliyle bize geri dönecekti."
-"En doğrusunu yapmışsın" dedim.
Gerçekten de kendini kontrol edemeseydi kim bilir şu an ne durumdaydık... İyice sokuldum kollarının arasına.
-"Seni çok seviyorum" dedim.
-"Benle ilgili bir sıkıntın var sandım. Dün o iğrenç herifin farkına vardığını bilmediğim için, yüzündeki endişeli ifade benim yüzümden sandım. Çok korktum. Sen bende öyle bir şey hissetsen, bir süre sonra karnın acıkır unutursun. İnan ben seni daha çok seviyorum."
Kapı tıklatıldı. Yanık adam geldi herhalde diye düşündüm. Malum, bok ettiği akşama rağmen burada sevgilisiyle kalmaya hak kazanmıştı. Ceza yerine ödül olmuştu ona. Bize bunun nispetini yapacaktı herhalde. Serbey kalkıp kapıyı açtı. Bir asker vardı kapının önünde. Arkasında da komutan. Durum pek hayra alamet gibi durmuyordu.
-"Bir şey mi oldu komutan?" diye sordu Serbey.
-"Bugün zarf gönderme günleri herhalde. Bu sefer Luna'ya gelmiş. Arkası mühürlü, açıp bakmadım o yüzden. Mühürlü zarfları kişiye özel gönderiyorlar."
Neler oluyordu!? Neden bana mühürlü bir zarf gelmişti ki durduk yerde. Yavaşça mühürü kırdım. İçinden küçük bir not kağıdı çıktı. Not, rahatsız edici şekilde abartılı bir el yazısıyla yazılmıştı. Yazının süslü bir kadına ait olduğuna yemin edebilirdim.Merhaba Luna hayatım;
Ben Vikol'un annesi Rişil. Çok kıymetli oğlum, dün akşamki ziyafette seni görüp çok ama çok beğenmiş. İnanır mısın, gece gözünü bile kırpmadı! Sürekli senin güzelliğinden bahsediyor. Bu çocuk resmen sana aşık olmuş! Sanırım bir eşin varmış. Merak etmene gerek yok bir tanem, evliliğin artık geçersiz. Sen artık benim oğlumla evlisin... Aramıza katılacağın için ne kadar şanslısın bir bilsen! Senin de haberi alınca sevinçten deliye döneceğini tahmin edebiliyorum! Kim yönetici bir aileye katılmak istemez ki!
Bekliyoruz seni benim güzel çiçeğim. Oğlum da sabırsızlanıyor.-"Ne yazıyor Luna???" diye sordu Serbey sabırsızlıkla.
-"Başım dönüyor" dedim.
-"İyi misin??? Tutun bana..."
-"Not..." dedim.
Serbey notu elimden aldı. Okudu.
-"Gidemezsin" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...