Luna'nın gelmesi büyük hataydı fakat yapacak bir şey yoktu. Gelmişti artık. Omuzlarımda hissettiğim yük birkaç katına çıkmıştı. Hem mecaz hem de gerçek anlamda. Luna, bir türlü üstümden inmiyordu. Çok özlemişti. Sakatlanmış numarası yaparak biraz nefes alabilmiştim. Benden de aynı çoşkuyu bekliyordu tabii. Hepimizin kurtuluşu, gerçekleşme olasılığı çok çok az olan bir plana bağlı olduğu için onun kadar mutlu olamıyordum maalesef. Onunkine de pek mutluluk denemezdi ya... Luna her şeyin farkında çok zeki bir kadın... Belli ki; plan battıktan sonra Beşinci Ada'ya atılacağız. O güne kadar, hayatın keyfini çıkarmaya çalışıyordu sadece. Ben ise; ona göre çok daha gergindim. Mesela biraz önce odadan çıkıp tuvalete gitmişti ve bu kadar basit bir şey için bile aklım onda kalmıştı. Bacağımı hızlı hızlı sallarken gözüm de sürekli saatteydi. Kaç dakika geçmişti acaba... Sakinleşmenin yollarını arıyordum. Bir çözüm bulamadan kapıya vuruldu. Luna olamazdı. Sert darbelerdi bunlar; bir askere ait olacak sertlikte. Hemen kapıyı açtım.
-"İkinci kattaki salonlardan biri size ayrıldı. Ekibinizle beraber yukarı çıkabilirsiniz."
Tahmin ettiğim gibi gelen, askerlerden biriydi.
-"Tamam fakat bir dakika rica ediyorum. Eşimi bekliyorum da..."
-"Eşiniz bir beyefendiyle birlikte bilardo salonunda."
Bir beyefendiyle birlikte bilardo mu?
Asker, söylemesi gerekeni söylemiş ve karı koca meselesine karışmak istemezmiş gibi yürüyüp gitmişti. Ben de onun ters tarafına, izinli askerler için ayrılmış bilardo salonuna yürüdüm. İçeriden birbirine vuran bilardo toplarının sesi geliyordu. Büyük cam kapıyı itip içeri girdim. Karşımdaki muhteşem ikili bana bakıp sırıtıyordu. Luna ve Kamo tabii ki...
-"Luna seni tuvalette sanıyordum. Keşke bir haber verseydin."
Luna birşeyler diyecek gibi oldu ama Kamo ondan önce davranmıştı;
-"Liderim ya, senin hanımı pistten alsak mı??? Israrla bilardo bildiğini iddia ediyor da... Demin ıstaka elinden fırladı."
-"Elimden fırlamadı bi kere! Sert bir şekilde masaya bıraktım topa vurduktan sonra!"
Çocuk gibilerdi.
-"Luna, sen bizim odaya geçersen sevinirim. Biz Kamo'ya ikinci katta toplantıda olacağız, aklım sende kalmasın istiyorum" dedim itiraz etmesini önlemek için en kibar en rica eder tonlamamla.
O yine de itiraz etti.
-"Ben de gelemez miyim yaa?? Süper fikirlerim var benim! Üstelik hiçbir karşılık istemeden paylaşırım! Lütfeeeennn!"
Mızmızlandığında istediğinin olması için dudaklarını büküp en masum bakışını atmaya çalışıyordu. Bu numaraları yemem ben.
-"Sana hayır demek çok zor ama başka çarem yok. Aşağılık insanlarla yapacağımız mücadelede, senin, ekibin bir parçası olmanı istemiyorum Luna." Suratını asıp kollarını birleştirdi. İmdadıma Kamo yetişti neyse ki...
-"Serbey, senin temiz kalmanı istiyor Luna. Bırak bu meseleyi bizler halledelim. En azından birimizin akli dengesi yerinde olsun."
Kamo'ya minnettarlık dolu bakışlarla baktım.
-"Peki..." dedi Luna dudak bükerek.
Onu odaya bırakıp diğerlerinin kapılarını çaldık. Bunca zamandır beklemedelerdi. Etrafta dolanıp vakit öldürürken hepsinin yüzlerinden bıkkınlık okunuyordu. Şimdi ise gözleri ışıl ışıldı. Zamanı gelmişti çünkü. Toplam on mühendis ve bir asker sonunda biraradaydık.
-"Merhaba arkadaşlar..." dedim.
Hepsine tek tek bakıp gülümsedim.
-"Beklenen an geldi çattı. Ekip lideriniz olarak buradayım ama ben de aslında sizden biriyim. Hiçbir fazlam yok. Şu an benim yerime 'lider' vasfıyla herhangi biriniz oturuyor olabilirdi."
Nefes arası...
-"Görevden ve bizim karşı planımızdan, biriniz dışında hepinizin haberi var. O kişi de aramızdaki asker arkadaşımız. Tamamen eşimin tavsiyesiydi burada olmasının sebebi, bize cân-ı gönülden eşlik edeceğini düşündü. Öncelikle kendisini tanıtmasını rica ediyorum."
Asker, çok gururlu ve istekli duruyordu.
-"Herkese merhaba, ben 32A67302, sanırım burada isimler kullanılıyormuş fakat benim bir ismim yok."
Sesinde içinde bulunduğumuz sisteme sitem ve hatta nefret vardı.
-"Evet bu ada dışındaki adalarda kimsenin doğuştan ismi yokmuş bilgim var. Burada yaşayacaklar da kendilerine bir isim buluyor anladığım kadarıyla, o zaman herkes kendine bir isim bulsun ve odalara dağıldığımız zaman yaka kartı hazırlasın" dedim.
Tamam anlamında başlarını salladılar. Oturduğum yerden bu on kişiye bakınca gördüğüm en kıymetli şey; hedefe kitlenmişlikti. Tam da olması gerektiği gibi.
-"Kendini tanıtmaya devam et lütfen" dedim.
-"Bambaşka hayallarim varken, işte buradayım. Hayallerimi geri almak için."
Luna çok haklıydı. Bu asker tam bize göreydi.
Herkes tek tek kendinden bahsetti. Konuştukça rahatladılar. Evli olanlar eşlerini bırakıp geldikleri için üzgündü. Hele de çocuk sahibi olanlar... Keşke üzüntülerini dindirecek güçte cümleler kurabilseydim. Sanırım o yeteneğe sadece Luna'yla konuşurken sahip olabiliyordum. Ona özeldi.
Yaklaşık üç saat süren ve tanışma faslı olarak gördüğüm ilk toplantımızı bitirdiğimde herkes birbiri hakkında biraz da olsa fikir sahibi olmuştu. Üstlerindeki gerginliği atmışlardı. Odaya doğru yürürken nöbetçi askerin ve her daim boş olan masasının orada olmadığını gördüm. Sonunda toplanabilmemiz, onlar için de rahatlatıcı olmuştu ki, bizi artık, ihanet riski olmayan tam bir ekip olarak görüyorlardı. Bu güzeldi.
Açlıktan ölüyordum. Öğle yemeği vakti gelmişti artık, oyalanmaya gerek olmadan yemekhaneye gidebilirdik. Odanın kapısı kilitli olmadığı zaman dışarıdan da açılabiliyordu fakat yine de Luna'yı rahatsız etmemek için hafifçe tıklattım ve yavaşça içeri girdim. Korktuğum şey başıma gelmişti maalesef.
Luna yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...