-"Neler oluyor?!" diye öne atıldım.
Kamo'nun kolundaki askerlerden biri bana dönerek;
-"Size ihanet ederken yakaladık" dedi.
Bana ihanet ederken mi?
-"Bir saniye ne ihaneti?! Açıklama yapıp öyle götürün!"
Dinlemediler. Olanları izlemekte olan nöbetçi askerin yanına gittim.
-"Nereye götürüyorlar?"
-"Komatanın yanına..."
-"Komutan nerede?"
-"Üçücü katta."
Neredeyse koşarak üçüncü kata çıktım. Onlar da odaya yeni girmişti. Komutan, masasının yanında ayaktaydı. Öfke dolu gözlerle Kamo'ya bakıyordu. Bir süre sonra başını bana çevirdi.
-"Demek haberiniz oldu."
-"Bir yanlışlık var herhalde." dedim.
-"Sizle yemekhanede karşılaştığımda, birtakım durumlar olduğunu söylemiştim bizi oyalayan."
-"Evet, toplanmamızın gecikmesine sebep olarak söylemiştiniz."
-"Öyle. İşte, sebebi şu an karşımızda duruyor. İlk gördüğümde şüpheli hareketlerini sezmiştim. Sizin bilginiz olmadan ekibi toparlamaya çalışıyordu."
Ah Kamo!!! Büyük ihtimal yalnızlıktan ve eli kolu bağlı kalmaktan sıkılmış, ekibiyle bir araya gelmek istemişti. Burada olmasının sebebi, ekip liderinin arkasından iş çevirmesiydi. Benden habersiz göreve aykırı hareket edeceğinden korkmuşlardı. Bilmedikleri şey; benim de bizzat bunu yapacağımdı.
-"A şey... Onu ben istedim" dedim.
Bir sessizlik oldu. Kamo'ya döndüm. Şükür dolu gözlerle bana bakıyordu. Komutan ise şaşkındı.
-"Nasıl yani?" diye sordu sert bir tonlamayla.
-"Öğlen yürüyüşe çıkmıştım. Malum; tepedeyiz, ayaz var. Soğuk hava çarptı sanırım, kendimi pek iyi hissetmeyince, kendisinden rica ettim arkadaşları toplamasını. Tabii ben sizden izin çıktıktan sonrasını kastetmiştim ama kendisi, o an için söylüyorum sandı herhalde..."
Komutan ikna olmuşa benzemiyordu.
-"Ne zaman konuştunuz? Konuşmanızın yasak olması gerek."
-"Anlık bir şey aslında... Ben karargaha geri dönüyordum. O da pencereden dışarı bakıyordu. Beni gördü. Selam verdi. O sırada iki kelimelik bir konuşmamız oldu."
Komutan bana; 'Sana da çok güvendiğim söylenemez. Yat kalk senin gibi sağlam ayakkabı olmayan birini, ekip lideri yapan yöneticilere dua et" der gibi baktı. Evet, aynı böyle demişti.
-"Bırakın!" dedi askerlere.
Kamo bir an boynuma atlayacak gibi oldu. Ona öyle bir baktım ki, olduğu yere mıhlanmak zorunda kaldı.
-"Teşekkür ederiz. Arkadaşımın bu acemiliğiyle bizzat ilgileneceğim."
Komutanın odasından dışarı çıktık. Sinirden ne diyeceğimi bilemiyordum. Onunsa, her zaman söyleyecek birşeyleri vardı;
-"Kahramanım yaaa!!!"
-"Kamo... Bu yaptığın nasıl sonuçlanabilirdi biliyorsun değil mi?! Aptallığın yüzünden tüm plan altüst olacaktı. Seni büyük ihtimalle göreve ihanetten Beşinci Ada'ya atacaklardı. Çok daha önemlisi o kargaşada Luna'nın bana göndereceği videodan vazgeçebilirlerdi."
Kamo, alınmıştı.
-"Nasıl yani? Video, benim Beşinci Ada'dakilere yem olmamdan daha mı önemli gerçekten???"
-"Evet, her şeyden daha önemli..."
-"Vaaayyy beee! O kadar 'liderimiz, canımız, kanımız' falan diyelim. Canlı canlı yediler beni orada, liderin umurunda değil!!"
-"Kamo, istersen olayı daha fazla sulandırma. Yaptığın şey, bütün planı berbat edebilirdi. Lütfen biraz sabret, hareket ederken iki kere düşün. Hatta sen üç kere düşün, ne olur ne olmaz."
Odaların önüne gelmiştik.
-"Sağ ol Serbey."
-"Sen de... Mümkünse..."
İçeri girip kendimi yatağa attım. Ayakkabılarımı bile çıkarmamıştım. Büyük bir sıkıntıdan kurtulmuştuk ama fazla dikkat çekmiştik. Eğer sizi kötü bir şey yapmaya zorluyorlarsa ve bu kötü şeyi yapıp yapmadığınız kontrol altındaysa, takınacağınız en güvenli tutum; yapıyor gibi yapıp yapmamaktır. En başından beri aklımda olan buydu. Son saniyeye kadar, aynı onların buyurduğu gibi, Dördüncü Ada'dakileri Beşinci Ada'ya dökecekmişiz gibi yapmak. Maalesef Kamo gibilerle zaten zor olan iş, daha da zorlaşıyordu.
Uzandım. Yarım saat geçmemişti ki, biri kapıya güçlü bir şekilde vurmaya başladı. Gidip açtım.
-"Benimle gelin."
Genç bir asker karşımda duruyordu. Sabırsızdı.
-"Neden?"
-"Acele edin."
Askeri takip etmeye başladım. Kısa bir koridorun sonuna kadar yürüdük. Sola döndük. Biraz daha yürüdük. Geldik. Kapısı açık bir oda...
-"İçeri girin."
Asker dönüp gitti. Hızlıca başka işlerle ilgilenmesi gerekiyor gibi bir hali vardı. Yalnız kalmıştım. Dediği gibi içeri girdim.
-"SÜRPRİİİZZZ!!!"
LUNA...
Karşımdaydı ve gülümsüyordu... Hayal miydi?
-"Biliyorsun senden en fazla üç gün ayrı kalabiliyorum. O da zorunlu şartlarda..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...