60. BÖLÜM: "HASTALIK"

45 3 0
                                    

-"Sonuçlar normal, muayenede de bir sıkıntı görmedim. Hasta değilsiniz."
Hasta olduğumu ortaya attığımdan beri iki gün geçmişti. Vikol ne olur ne olmaz diye farklı bir odada kalıyordu. Hatta yanıma bile yaklaşmıyordu. Bu da işime gelmişti. Görüşmemeye devam etmek istiyordum.
-"Nasıl desem... Ben pek gönüllü evlenmedim de... Kocam olduğunu düşünen adam aslında kocam değil, ben normalde başka biriyle evliydim ve onu çok seviyordum. Acaba siz beni hasta gibi gösterseniz, öyle olduğumu söyleseniz belki bir süre daha kazanabilirim ve..."
Kadın memnuniyetsizlikle yüzüme baktı.
-"Setire Hanım, maalesef böyle bir şey yapamam."
Hayal kırıklığına uğramıştım. Bir doktor bile benimle empati yapamıyorsa işim gerçekten de çok zordu.
-"Babam böyle bir durumda, genç bir kadının bunları yaşamasına izin vermezdi. Ona elinden geldiğince yardımcı olurdu" dedim iğneleyici bir tavırla.
-"Babanız mı?"
-"Evet babam. O da bir doktor. Doktordu yani... Hem de işini çok iyi yapan bir doktordu. Bu adada da çalışmış sizin gibi... Sonra haksızlıklara dayanamamış gitmek istemiş falan... Neyse işte boş verin..."
Amacım doktoru konuyla ilgili meraklandırmak ve belki de yumuşatabilmekti. Meraklandırma bölümünde başarılı olacak gibiydim.
-"Yirmi senedir bu adada doktorluk yapıyorum. Benden önceki hadiseler herhalde..." dedi.
-"Evet evet, en az otuz senesi vardır. Yine de tıp öğrencisiyken falan duymuşsunuzdur belki babamı... Derslere de giriyordu çağrıldıkça çünkü... Numarası neydi acaba, hatırlayamıyorum. Hocalarınızdan kızı olan, sonra bir anda ortadan kaybolan biri yok muydu?"
Düşündü taşındı. Hatırlamak için kendini zorluyor gibiydi. Hemen arkasındaki koltuğa oturup uzaklara dalıp gitti. Birkaç dakika sonra gözlerinde parıldamalar gördüm. Birşeyler mi gelmişti aklına?
-"Çok sevdiğimiz bir hocamız vardı. İlk senemdi sanırım. Evet, kızı da vardı. Hatta çok tatlı bir kız çocuğuydu. Babasının yanında gelmişti bir iki kere. Dört beş yaşlarındaydı. Boş sıraları birleştirip üstlerine montunu sererdi hocamız. O ders anlatırken kızı rahatça uzanıp uyuyabilsin diye..."
Anlattığı kişiler biz miydik acaba?? Onunla okula gittiğimi hatırlamıyordum. Belki de oradaki vaktimi uyuyarak geçirdiğim içindir.
-"Yalnız maalesef siz değilsiniz" dedi dudağını bükerek.
-"Neden ki??" diye sordum.
-"Sizin adınız Setire, o ise kızına başka bir isimle sesleniyordu. Neydi acaba?? Daha kısa bir isimdi. Çok hoş bir isim..."
Biziz!
-"Luna mı???" diye sordum hatırlamasını umarak.
Durdu. Sanki beni yeni yeni fark ediyordu. Bir saniye önce herhangi bir hastayken, şimdi; seneler önce ders dinlediği sınıfta uyuyan o küçük kız olabilirdim. Gözlerinde soru işaretleri vardı.
-"Luna... Evet Luna'ydı adı. Ben anlayamıyorum gerçekten... Şimdi yani o küçük kız büyüdü ve karşımda mı duruyor!? Peki nasıl??? Ne yapmam gerekli?? Ben... Ben nasıl yardım edebilirim?? Onlara hasta olduğunu söylemem yeterli olacak mı?? İyiliğim dokunsun istiyorum sana... Sevgili hocamın ruhu rahata ersin diye..."
Nasıl yani...
-"Ruhu derken?"
-"Kesin bir şey yok tabii ama eski öğrencileri olarak bizler, kendisinin ve eşinin vefat ettiğini düşünüyoruz. Bazen toplanır eskilerden bahsederiz. Tamamen tahmin üzerine bizim konuşmalar tabii..."
Toparlamaya çalışıyordu fakat ben duyacağımı duymuştum. Konunun uzamasını istemiyordum. Ağlamak istemiyordum.
-"Evet, hasta olduğumu söylemeniz yeterli. 'Çok bulaşıcı bir hastalık, sadece cinsel yolla değil, yan yanayken bile geçebilir' gibi abartırsanız daha da işime yarar."
Bir anda yerinden kalkıp sarılıverdi bana. Keskin bir parfüm kokusu vardı üzerinde. Saçları yüzümü örttü.
-"Demek o sensin. İnanamıyorum!!! Tek söyleyebileceğim; şahane iki insanın seni dünyaya getirdiği. Asla pes etme, asla..."
Beraber odanın dışına çıktık. Salona geçtik. Vikol ve Rişil Hanım oturdukları yerden bana iğrenerek bakıyorlardı. Eski zamanlardaki cüzzamlılar gibi hissetmiştim kendimi. Bu duruma hiç alınmıyordum ama... Aksine halimden inanılmaz memnundum.
-"Neymiş??" dedi Vikol dikkatle doktora bakarak.
-"Maalesef Setire Hanım nadir görülen bir virüsün taşıyıcısıymış."
Doktor başını hafifçe öne eğdi. Yüz ifadesi o kadar inandırıcıydı ki, biraz önce rol yapmasını bizzat rica ettiğim halde, "Acaba gerçekten de hasta mıyım??" diye şüpheye düşmüştüm.
-"Nasıl yani!?" diye ayağa fırladı Vikol.
-"Duyduğunuz gibi... Herhangi bir tedavisi ya da ilacı yok bu durumun."
Anne ve oğlu birbirlerine baktı. Anne gözleriyle oğlunu döverken oğlu korkusunu hiddet olarak bize püskürtmeye karar verdi.
-"Ne demek ilacı, tedavisi yok!!!??? Ben ne yapacağım!!!??? Bu kadını karım olarak aldım ben!!!"
ALDIM MI!!??
-"Bulaş riskini en aza indirebilmek için kendisine çok yaklaşmamanızı öneririm. Hatta bu tip vakalarda, tecrit en iyi çözümdür."
Sessizlik oldu. Dördümüz de şimdiki adımın kimden geleceğini merak ediyorduk. En sonunda Rişil Hanım oturduğu koltukta kıpırdandı ve gayet sakin, hatta sakinliğinden tüylerimi diken diken eden bir tonlamayla konuşmaya başladı.
-"Doktor hanım, teşekkürler bilgi için... Anlayamadığım; bizim için mutlak ölüm dışında imkansız olan bir şey yokken, bu duruma bir çare bulamayaşınız. Bu belki de tamamen sizin eksikliğinizdendir." Vikol'e döndü. "Farklı bir doktorun görüşünü istiyorum."
Beklemediğim yerden yumruk yemiş gibiydim. Şimdi ne olacaktı??? Hepsi de babamı tanıyor olamazdı ki!! Göz ucuyla doktora baktım. Anlık olarak bakışlarımız birleşti. Nedense onda, benim telaşımdan eser yoktu. Hatta tam tersi, rahat olmamı ister gibiydi.
-"Tabii ki Rişil Hanım nasıl isterseniz. Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda, benden daha kıdemli bir hekim adalarda maalesef yok. Yine de öğrencim olan gençlerden bir ekip gelip tekrar muayeneleri ve kontrolleri sağlayabilir."
Panik halde olmamasının sebebi kendine olan güveniydi belli ki... En ufak bir tereddütünün gözlerinden kaçmayacağını bildiği için kendinden emin bir duruş sergiliyordu. Bu son derece özgüvenli tavrı, tam da planladığı gibi işimize yaramıştı.
-"YETER!!! DEFOL GİT BURADAN!!!"
Vikol, beni hiç şaşırtmayarak en sevdiği oyuncağı elinden alınan şımarık bir çocuk gibi öfke nöbeti geçirmeye başladı.
-"DUR!!! HİÇBİR YERE GİDEMEZSİN!!! MALİKANEDE KALACAKSIN!!!"
Gideyim mi, kalayım mı, karar vermesini bekliyordum öylece ayakta... Deliyle deli olmak istemiyordum. Öfkesini kustuktan sonra yatışıp annesinin dizlerinin dibinde ağlayacaktı büyük ihtimalle...
-"ANNEM TORUN İSTİYORDU ANLIYOR MUSUNUZ!!?? ETRAFA NE DİYECEĞİZ BİZ ŞİMDİ!!?? AŞKIMDAN KÖR OLUP HASTA BİR KADIN ALDIĞIMI MI SÖYLEYEYİM!!?? 'APTAL ADAM' DİYECEK HERKES BANA!!! DUYUYOR MUSUNUZ BENİ!!?? ÖBÜR TÜRLÜ DE ÇOCUĞUM OLMADIĞINI DÜŞÜNECEKLER!!!"
Bağırmaktan sesi çatallaşmıştı. Bir süre sonra olduğu yere çöküp ağlamaya başladı zaten. Sözü annesi devralmak zorunda kaldı.
-"Sizi tutmayalım artık doktor hanım. Lütfen çıkın."
Doktor, yüzündeki kibar gülümsemesiyle, olabildiğince sakin bir şekilde salondan çıktı. Özellikle hiç bakmadı bana. Ben de tek bir mimik dahi yapmadan dikilerek beklemeye devam ediyordum. Nihayet sıra bana gelmişti.
-"Seni kapattığımız odaya geç ve biz aksini söyleyene kadar çıkma" diye emretti Rişil Hanım.
Tam da istediğim şey olmuştu.

5 ADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin