Sabah, inanılmaz bir açlıkla uyandım. Midem sırtıma yapışmış gibiydi. Dün de doğru dürüst bir şey yememiştim zaten... En son Meli, kahvenin yanında çikolata ikram etmişti. Onun zoruyla yarısını ısırıp kenara bırakmıştım. O kadar üzgünken, canım bir lokma bile yemek istememişti. Büyük ihtimalle Serbey de çok aç kalkacaktı. Hala mışıl mışıl uyuyordu yanımda. Hafifçe dönüp yüzüne baktım. Saçlarını okşadım. Dün onu kaybettiğimi düşünmüştüm. İnanılmaz bir acı içindeydim. Neyse ki bu yeni güne beraber başlayacaktık. Midem guruldadı. Açlığa dayanamayacak gibiydim. "Hafifçe" desem yalan olacak bir şekilde kıpırdandım. Sonunda uyanıyordu.
-"Aaa tüh!!! O kadar da dikkatli duruyordum halbuki! Nasıl da uyandın yahu??? Hayret bir şey gerçekten! Resmen tilki uykusu seninki!! O zaman madem uyandın, hadi hemen kalk bi tuvalete git. Elini yüzünü yıka, duş alma sakın, çünkü neden? Çünkü sabah çok soğuk oluyor duş bölümü, aman diyeyim hasta falan olursun. Geç buldum erken kaybederim bir de, evlerden ırak!! Sonuçta o kadar sene bekled..."
-"Tamam anladım Luna, acıktın."
Ayağa kalktı. Üstüne hızlıca birşeyler giydi. Tuvalete giderken;
-"Sen git başla, ben oraya gelirim" dedi.
Dediğini ikiletmedim. Elime ne geçtiyse giyip ki; durduk yerde rengarenk olmuştum, yemekhaneye geçtim. Kamo ve Meli beraber kahvaltı ediyordu. Komutan ise, diğer köşede yalnız başına oturuyordu. Kahvaltısını bitirmiş, bulmaca gibi bir şeyi dolduruyordu elindeki kalemle... Masadaki çay bardağı boştu. Kendi tepsime onun için de bir çay koydum ve yanına doğru yürümeye başladım. Tabii yanından geçmem gereken bir adet "Kamo" vardı.
-"Ooo yenge!!! Mutluluğun kıyafetlerine yansımış resmen! Gökkuşağının her tonu var üstünde!"
-"Sana da günaydın Kamo..."
-"Ya bir şey merak ediyorum. Sizin odada boy aynası yok mu?? Benimkinde var da... Çekinme yani..."
Meli dirsek atınca; "Ne dedim ben yaa??" der gibi bir hareket yaptı. Baktı ki çiçeği burnunda sevgilisi çok ciddi, o da susup önündeki tabağa döndü.
-"Teşekkürler Meli" dedim gülümseyerek.
-"Ne demek, her zaman!" dedi o da, hala Kamo'ya sinirli bakışlar fırlatıyordu.
Komutanın masasına gelmiştim. Elimde tepsi, ayakta duruyor, "Oturabilirsin" gibi bir şey demesini bekliyordum. O ise, önündeki kağıtlara dalmıştı.
-"Eee, günaydın, oturabilir miyim yanınıza? Birazdan Serbey de gelecek" dedim.
Komutan beni görünce şaşırdı.
-"Kusura bakmayın, aklım başka yerde, geldiğinizi hiç fark etmedim. Askerlere özgü sezglerimi kaybetmeye başladım sanırım, malum yaşım elli olmak üzere..."
-"Daha çok gençsiniz" dedim. Kızı saydığı Meli, ona göre "elin adamı"nın yanında otururken, onun tek oluşuna üzülmüştüm.
-"Gençlik de zaman gibi göreceli aslında Luna..." dedi. "Bastonla yürümek için çok gencim mesela, üst üste taklalar atmak içinse çok yaşlı... Neden bu örneği verdim biliyor musun, yerimde hiç durmayan bir çocuktum. En sevdiğim şey; Üçüncü Ada'nın tepelerinden denize doğru taklalar atarak inmekti. Annemin arkamdan bağırışlarını hatırlıyorum; 'Oğlummm!!! Başın dönecek, kendini denizde bulacaksın!!!' Bir yerimi sakatlayacağım diye de korkuyordu. 'Sakat sakat asker olamazsın' diye korkutuyordu beni..."
Gülümsedim. O sert adam, ne kadar da hoş sohbetmiş aslında.
Arkadan yine Kamo'nun sesi duyuldu.
-"Vaaayyy!!! Yemekhaneye liderimiz gelmiş, hiç söylemiyorsunuz!!! Şu yakışıklılığa bak beee!!! Liderim, eşinizin bu sabahki kombinini nasıl buldunuz? Benim gözlerim kamaştı da..."
-"Gözlerin bedenine fazla geliyor herhalde Kamo, ben hemen söküp alayım onları senden, hem kombin falan yorumlamak zorunda kalmazsın."
-"Size de karı koca bir şey söylenmiyor. Üstelik bir de, güzel sevgilimden azar yiyorum sizin yüzünüzden!"
Serbey elinde tepsiyle bize doğru geldi. Salonda kahvaltı etmekte olan ekibin diğer üyelerini başıyla selamladı. Yanıma oturdu.
-"Merhaba" dedi komutana.
-"Hoş geldin Serbey, afiyet olsun size, ben kalkayım artık..."
-"Lütfen oturun. Sizinle sohbet etmek çok güzel" dedim. Gitmesini istemiyordum. Başta kötü sandığımız iyi bir adamdı o... İyi insanlar, iyi davranılmayı hak ederlerdi.
-"Bulmaca mı çözüyorsunuz?" diye sordu Serbey.
-"Beyin jimnastiği yapmaya çalışıyorum boş vakitlerimde, biraz önce Luna Hanım'ın geldiğini fark etmedim mesela... Benim gibi bir adama yakışmayacak şeyler bunlar."
-"Aklınız çok dolu da o yüzden" dedi Serbey kibarca. "Sadece dünkü kısa ziyaretimizden bile dünya kadar çıkarım yaptınız. Ben öylesine durup boş boş bakıyormuşum etrafa... Siz iyi bir askersiniz efendim. Eğer askerlik görevinizi iyi insanların başta olduğu bir düzende yapsaydınız çok daha mutlu hissederdiniz kendinizi emin olun. İnsanın kendi topraklarını koruyor olması kadar yüce bir duygu olamaz. Ben sırf başkalarının topraklarını korumak zorunda bırakılmayayım diye hapishaneye girdim biliyorsunuz. Umarım bir gün, daha iyi bir düzende, elli yaş sınırı falan da olmadan, komutanımız siz olursunuz yine, çok isterim."
Komutanın gözleri dolmuştu. Kendini zor tutuyor gibiydi. Bize başıyla selam verip hızlıca yanımızdan ayrıldı.
-"Harika konuştun" dedim Serbey'e.
-"O iyi bir adam" dedi. Benim gibi düşünüyordu.
-"Düşünsene, bütün pislikler gitmiş, adalar bizlere kalmış, Dördüncü ve Beşinci Ada tekrar düzenlenmiş, mutlu mesut yaşıyoruz. Rüya gibi..."
Serbey gülümsedi.
-"O şartlarda çocuk sahibi olmak ister misin peki?" diye sordu.
-"Rüya gibi dedim. Kabus değil..."
-"Biz de Kamo ve Meli'nin çocuğunu severiz o zaman ne yapalım."
-"Yalnız onların çocuğu çok tatlı olmaz mı yaa??"
-"Çok tatlı olur. Huyu babasına benzemesin de..."
Güldük.
-"Tatsız konular açmak istemiyorum ama, dün nasıl geçti? Sopa kadınla kocasına mı gittiniz yine?"
-"Hayır, bu sefer bir abla kardeşin evine gittik. Diğerlerinden daha yüksekmiş statüleri... Bence gayet iyi geçti. Sağ salim döndük sonuçta. Buradayım ve sevdiğim kadınla kahvaltı ediyorum. Daha ne isterim ki! Yalnız, komutana sorarsan böyle cevaplamayacaktır. Çok garip geçtiğini düşünüyor çünkü..."
-"Nasıl garip?"
-"O da öldürülmediğimiz için şaşkın belki de... Giderken çok sıkıntılıydı."
-"Vardır bir bildiği."
Biz etrafta kimse yokmuş, sadece ikimiz varmışız gibi sohbete dalmışken, Asker yanımıza gelmişti.
-"Liderim, istediğiniz asker arkadaşları ayarladım. Hepsi planın selameti için her şeylerini feda etmeye hazır. Hepsi benim gibi oynanan bu tiyatrodan bıkmış durumda..."
-"Bıkılan askerlik değil dediğin gibi... O iğrenç heriflerin çevirdiği pis işlerin içinde zorla tutuluyor olmak. Yoksa hepiniz çok istekli olurdunuz zaten... Herkesi hayattan bezdirmeyi başaran sadece bir avuç insan aslında... İnanılmaz bir durum!"
Bir süre daha aralarında durum değerlendirmesi yaptılar. Konuşmalarının bitmesine yakın yemekhanenin dışından sesler gelmeye başladı.
Cıvıl cıvıl çocuk sesleri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...