Bir saattir odada, yatağın kenarında, pijamalarımla oturur halde, Serbey'in bağırışlarını dinliyorum. Haklı da... İtiraz edecek bir şeyim yok... Dikkat ettiğimi sanarken, hayvan gibi içmişim dün akşam ve kendimden geçmişim. Tam bir malım. Malın önde gideniyim. Bayrak taşıyanıyım. Mallık yarışması olsa, şampiyonluğu kimseye bırakmam! Hatta bundan böyle adım; "Mal Kamo" olmalı, o derece...
-"HEPSİ SENİN APTALLIĞIN YÜZÜNDEN!!! HEPSİ!!!"
Deli gibi sinirli. Serbey yüzüme doğru böğürdükçe, Meli bana daha da acıyan gözlerle bakıyor. Acaba kaybettim mi onu? Hala beni istiyor mu? Hala çekici ya da tatlı geliyor muyum gözüne?
-"Biraz Meli'yle baş başa kalabilir miyim?" diye soruyorum cevabı bildiğim halde.
-"Ne diyorsun Kamo!? Ne Meli'si ne baş başa kalması??? Kahve de getireyim size istersen. Her şey o kadar normal ki çünkü!!! Havadan sudan falan sohbet edersiniz!!"
-"Korkutuyorsun onu."
Serbey Meli'ye döndü;
-"Korkutuyor muyum seni?"
-"Ha- Hayır."
-"Bak... Korkutmuyormuşum... Sen şimdi toparlan, git bir duş al, kendine gel, bir de komutandan azarını ye, sonra da hangi cehenneme gönderileceksen, siktir git oraya!!!"
-"Tamam."
Güvenini sarsmıştım. Tabii bana bir güveni vardıysa eğer... Kızgınlığının altında üzüntü ve hayal kırıklığı vardı. Bir de benim için endişeleniyordu tabii... Serbey'i tanıyordum. Çok sert duran ama yoğun duygular yaşayan bir adamdı. Luna'ya olan sevgisi de öyleydi. Sahi Luna nerdeydi?
-"Luna nerede?"
-"Sana ne lan Luna'dan!! Ne yapacaksın?? Neredeyse nerede!!!"
-"O da kızıp rahatlasın diye sordum. Yoksa günlerce suratını çekeceğim."
Kapı tıklatıldı. İki asker gelmişti. Beni komutanın yanına çağırıyorlardı. Henüz hazır değildim. Hiç de olmayacak gibiydim. Bana süre vermelerini istedim. Gerekli olan şeyleri toparlayıp herkesi arkamda bırakıp duşların olduğu yere geçtim. Sıcak suyu açtım. Fazla sıcaktı. Derim yanıyordu. Suyu ılıtmam lazımdı. Yapmadım. Ağlamaya başladım. Çıkardığım rezalete ağlıyordum. Herkesin hayallerini suya düşürdüğüm için ağlıyordum. Bu durumu kendime yediremediğim için ağlıyordum. En çok da Meli için ağlıyordum. Onu kaybetme korkusundan. O benden vazgeçmese de, ben buradan gidecektim ve daha yeni başlayan ilişkimiz yarım yamalak kalacaktı. Benim aklım onda, onun aklı bende yaşamaya çalışacaktık. Bunu ona yaptığım için ağlıyordum. Artık suyun sıcaklığını ve canımın yanmasını hissetmiyordum bile... Dizlerimin üzerine çöktüm. Başımı duşun mermer zeminine yasladım. Deli gibi ağladım. Belki on dakika, belki de yarım saat... Zaman mefhumum gitmişti artık... Gözyaşlarım duşun suyuna karışıyordu. Dedem geldi aklıma bir anda... Benden hiç ümidi yoktu. Adam olamayacağımı söylerdi hep... O da haklı çıktı. Adam olamamıştım hakikaten. Hep ergen kalacaktım. Yetişkinlerin dünyasında, bir türlü olgunlaşamayan bir ergen...
Kendimden geçmişim. Duşun içinden Serbey ve yanında getirdiği bir asker çıkarmış beni. Zavallılar dünden beri sürekli taşıyorlar zaten. İşin kötüsü hafif de değilim.
-"İyi misin? Kamo???"
Serbey'in sesi. Duyuyorum ama konuşamıyorum. Cevap vermeye gücüm yok.
-"Karargahın doktoru gelecek şimdi"
Doktora hiç gerek yok. Bana psikolog lazım.
-"İ- İyi-yim..."
-"İyi misin gerçekten?? Kamo! Aç gözünü!"
-"Tamam, iyiyim. Gerçekten... Al bak, açtım gözümü de..."
-"Ayağa kalkabilir misin??"
-"Hala çıplaksam hayır..."
-"Değilsin, havlu sardık üstüne."
-"Tamam o zaman..."
Beni kaldırdılar. Kollarımı omuzlarına attım. Serbey'in boyu uzun olduğu için hiç rahat değildim ama idare etmem gerekiyordu. Şikayet etmenin sırası değildi.
-"Meli beni böyle görmesin."
-"Göremez. Odasında şu an. Luna da yanında."
Benim odaya girdik. Asker izin isteyip yanımızdan ayrıldı. Serbey ona yardımları için teşekkür etti. Sonra bana döndü.
-"Manyak herif! Her yerini yakmışsın! Kaynar suyla mı yıkanmaya çalıştın!?"
Kollarıma baktım. Kıpkırmızıydı. Tüm vücudum kabarmıştı. Bu halde giyinirsem çekeceğim ızdırap beni öldürürdü. Tam da bu yüzden giyinmeye karar verdim.
-"Ne yapıyorsun??" diye sordu Serbey şaşkınlıkla. "Giyinemezsin bu şekilde, kıyafetlerin kumaşı derine yapışacak! Resmen ikinci derece yanık vücudun! Acıdan geberirsin!"
-"Ne yapayım, sana biraz daha mı sergileyeyim vücudumu? Görmediğin yerim kaldı mı acaba?"
-"Zevzeklik etme! Bekle de yanık kremi getireyim sana revirden. Gerçi seni yanık kremi de kesmez. İnat etme de doktor bir baksın."
İnat etmedim. İnat ya da itiraz edecek durumum yoktu. Haksızdım. Hatalıydım. Suçluydum. Rezil bir heriftim.
-"Böylesi yanığa sebep olacak kadar sıcak suyun altında nasıl dayandınız?" diye sordu Serbey'in getirdiği doktor. Verecek cevabım yoku. Önce biraz acı... Sonrasını hissetmemiştim.
-"Krem tek başına yeterli değil. Yanıkların ciddi olduğu yerleri saracağız."
Omuzlarımı sardı. Ensemi saramadığı için başka bir yöntemle kapattı. Odadaki küçük sehpanın üzerine kutu kutu ilaçlar bıraktı. Bir tanesinin ağrı kesici olduğunu gördüm. Onu içmeyecektim.
-"İstediğin bir şey var mı?" diye sordu Serbey, odadan çıkıyordu.
-"Beni affetmeni istiyorum. Sen harika şekilde yaptın liderliği... Ben aptal olduğum için, sana layık olamadım."
-"Seni affetmeyeceğim. Başka bir isteğin?"
-"Yok."
Garipseyerek yüzüme baktı.
-"Meli'yi çağırmamı istemeyecek misin?" diye sordu.
-"Hayır. Çağırma lütfen. Bu haldeyken onunla görüşmek istemiyorum. Daha fazla üzülmesin..."
-"Uzun süre görüşmeyeceksiniz o zaman, bu yanıklar kısa sürede geçmez çünkü."
-"Büyük olasılıkla yarın buradan gönderirler beni. Onunla vedalaşmak ağır gelecekti zaten, böyle daha iyi olur."
Çıktı odadan. Ben ve oda kaldık. Alışmıştım bu odaya. Nereye gitsem bir süre sonra alışıyordum zaten. Eğer "yuva" diyeceğiniz belli bir yer yoksa, size her yer aynıydı. Benim için de burası ya da başka bir yer fark etmiyordu. Adapte olmam kolaydı. Karargahın soğukluğuna bile alışmıştım aslında. Odanın serinliği, vücudumun sıcaklığıyla tezat oluşturuyordu. İyi hissettiriyordu. Ne gevşek herifsin lan Kamo! En boktan durumdan bile zevk alacak bir şey çıkartıyorsun! Biraz gururun olsun lan! Biraz dik dur hayata karşı! Hemen koyverme kendini! Kendimle hararetli bir şekilde tartışıyordum ki, kapı tıklatıldı. Henüz bir şey söylememe fırsat bulamadan aralandı. Kimin geldiği görülmüyordu fakat kapıyı tutan gri ojeli parmaklardan gelenin Luna olduğunu anlamıştım.
-"Pişşşt Kamo! Galiba giyinik değilmişsin ve hayatta en son isteyeceğim şey seni öyle görmek."
-"İyiyim Luna sağ ol, sen nasılsın?"
-"Kocama iş çıkartmayı kes demek için geldim buraya. Adamın canı çıktı iki gündür seninle uğraşmaktan! Cinsel hayatımıza kastın mı var senin acaba???"
Güldürmüştü beni... Hem de kahkahalarla... Her kahkahamda vücudumdaki sargılar geriliyordu ve canımı acıtıyordu. O zaman daha çok gülecektim.
-"Bir şeye ihtiyacın olursa askerlere söyle lütfen, bize değil. Bir de Meli'yi merak etme. Olanlardan haberi yok. Kimse de söylemeyecek. İstediğin zaman kendin anlatırsın."
-"Teşekkürler Luna..."
Sessizlik oldu. O da üzülüyordu halime...
-"Çok acıyor mu canın?"
-"Yanıklar geçer de izleri kalacak gibi duruyor..."
Luna da gitmişti. Başka misafir istemiyordum. Her şeyden sıkılmıştım. En başta da kendimden.
Bir buçuk saat kadar boş boş oturdum. Fena halde çişim gelmişti. Üstüme en bol kazağımı geçirdim. Altıma da bol bir eşofman. Odadan çıktım. Tuvalet sonrası tekrar odama geçecekken, komutanın beni çağırmış olduğu aklıma geldi. "Ne olacaksa olsun artık, kaybedecek bir şeyim kalmadı" diye düşünerek odasına doğru yürümeye başladım. Askerlerden biri beni görünce;
-"Komutan toplantı odasında, diğer herkes de orada" dedi.
Toplantı odasına yürümeye başladım. Ayaklarım geri geri gidiyordu fakat vazgeçemezdim artık. Bu işi bitirmeliydim. Odaya yaklaştıkça içeriden gelen sesler yoğunlaştı. Odaya girdiğim zaman ise, sesler bıçak gibi kesilmişti.
-"Hortladım!" dedim sesli bir şekilde. Bence komikti ama kimseyi güldürememiştim. İyice kepaze olmak için dediğimi açıklamaya giriştim;
-"Öldüğümü sananlar olmuşsa yani... Karşınızdayım işte bakın!"
-"Otur istersen..." dedi Serbey ciddiyetle.
Her zaman yaptığım gibi, Meli'nin karşısına oturdum. Kıyafetimin neden bu kadar özensiz olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Yanıklarımdan haberi yoktu henüz.
-"Arkadaşlar, biliyorsunuz dün akşam hiç hoş olmayan şeyler yaşandı" diye söze başladı Serbey.
Yerin daha ne kadar dibine girebilirdim bilemiyordum ama, iyice gömülüyor gibi hissediyordum.
-"Maalesef yaşananlardan onların da haberi olmuş."
Meli'ye baktım. Güçlü durmaya çalışıyordu. Kendini zorluyordu. Yine de birazdan dayanamayıp ağlayacaktı. Benim güzel Meli'm...
-"Kahvaltı sırasında komutan onlardan gelen zarfı bana iletti. El yazısıyla yazılmış ki; bu da işin ciddiyetini ve aciliyetini ortaya koymakta..."
Herkes sessizce dinliyordu. Arada da bana bakıyorlardı. Ne tepki vereceğimi merak ettikleri için. Halbuki, tepki vermeyecektim. Toparlanıp gidecektim. Olayların bu noktaya gelmesine ben kendim sebep olmuştum.
-"Benim için çok zor olan bu açıklamayı uzatmayacağım."
Meli ağlamaya başladı. Tahmin ediyordum zaten, çok bile tutmuştu kendini. O ağladıkça kabarık kıvırcık saçları iki yana sallanıyordu. Oyuncak bebeklerinki gibi olan saçları...
-"Maalesef Kamo arkadaşımız artık aramızda olamayacak."
Serbey sözlerini bitirmişti. Kimse bir şey demedi. Beni daha fazla utandırmak istemiyorlardı.
-"Hepinizden çok özür dilerim. Ben böyle bir adamın, sarhoş, küfürbaz, kontrolünü çabuk kaybeden... Bunlara rağmen bana katlandınız. Onun için de teşekkür etmem gerekli tabii..."
Meli'ye bakamıyordum. Bakmaya yüzüm yoktu. Sandalyemi çektim. Ayağa kalktım.
-"OTUR KAMO!!!"
Komutandı. O ana kadar hiç konuşmamış, sadece nefret dolu gözlerle bakmıştı bana. Neden oturmamı istiyordu ki şimdi? Henüz azarını yememiştim. Ondandı herhalde...
Keskin bakışlarını üzerime dikip kararlı bir tonlamayla konuşmaya başladı.
-"Hiçbir yere gitmiyorsun. Seni burada saklayacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 ADA
FantasyZamanı ve mekanı belli olmayan bir hikayedesiniz. Ülkeler artık yaşanmaz halde, çözüm taşınılan adalar mı, yoksa durum orada da aynı mı? İnsan gittiği her yere aynı adaletsiz düzeni mi götürüyor? Peki ya bu şartlarda birbirini sevebilmek mümkün mü...