---MERT---
"Azra! Azra yalvarırım cevap ver. Azra!" diye bağırdığım sırada aniden sessizlik olmuştu. Korku ile tekrar bağırdım tüm gücümle. Ve tekrar. Ve tekrar. Ardından ise telefon aniden kapanmıştı. Bir kez daha aradığımda ise ulaşılamıyordu. Ellerimin titremesini göz ardı edip Azra'nın peşinden yolladığım adamlardan Ali'yi aradım. İlk çalışta açmasıyla nerede olduklarını sordum.
"Mert bey, aracınız." dedi fakat sonrasında sessizliğe gömüldü. Bu sırada koşarak çıkmıştım bile şirketten. Arabayı hızla oradan çıkarırken bir yandan da dua ediyordum.
"Ne olmuş araca? Azra iyi mi? Azra kullanıyordu arabayı. Ali cevap ver! Azra nasıl?" diye bağırdım. Ali arabanın kaldırımda olduğunu ve kaza yaptığını söyleyince dünya başıma yıkılmıştı. Diğeri ambulansı ararken Ali'den Azra'ya bakmasını istemiştim. Azra'nın kanlar içinde olduğunu söylediğinde gazı mümkünmüş gibi daha da kökledim. Hayır! Hayır hayır! Kızıma ve karıma bir şey olmamalıydı. İkisi de günahsız melekten farksızdı ve bunu hak etmiyorlardı.
"Lanet olsun! Nasıl yalnız bırakıp şirkete geldim ben! Ahhh!" Araba asfaltta son hızda ilerlerken elimi direksiyona vurdum defalarca. Sert bir frenle araba asfaltta kayarak durduğumda karşı yoldaydım. Arabadan iner inmez koşarak yoldan karşıya geçtim. Korna sesleri ve bağırışlar arkamdan yükselirken hiç umursamadan arabanın yanına yetiştim. Tam o sırada ambulansta yetişmişti.
Gördüğüm tablo ile kanım donmuştu resmen. Azra kanlar içinde ve bir ölüden farkı yoktu. Elleri karnına sarılmış bir halde arabadan çıkardılar onu. Ben Azra'ya sesleniyordum cevap vermesini umarak. Ali beni tutarken sağlık görevlileri Azra'yı nazikçe sedyeye yatırıp hızla ambulansa ilerlemeye başladılar.
"Nabzı gittikçe düşüyor." dediklerinde ayaklarım beni taşıyamaz olmuştu. Ali kaza anında orada bulunan biriyle konuşmuş, bana anlatıyordu.
"Mert bey, direksiyon hakimiyetini kaybedip kaldırıma çıkmış ve takla atmış araba. Adamın gördüğü kadarıyla o esnada telefon ile konuşuyormuş. Ve sanırım telefonu düşürmüş konuşurken. Zaten olanlar ondan sonra olmuş diye tahmin ediyorum. Zira telefon hala düşürdüğü yerde."
Anlattıkları yaptığım aptalca hatayı yüzüme vurmuştu. Benim yüzümdendi. Benim yüzümden karım ve kızım ölümün pençesindeydi şu anda. Elim saçlarımı bulup çekiştirirken Azra'yı ambulansa aldıklarını gördüm. Hiç beklemeden koşarak yanlarına gittim ve eşi olduğumu söyleyip bindim. Onlar telaşla Azra'ya birşeyler yapıyorlardı fakat hala düşüktü nabzı. Aşağı doğru sarkan elini tutup dudaklarıma götürdüm.
"Güzelim, Azra'm, biricik karım benim. Yalvarırım bırakmayın beni. Lütfen. Lütfen. Yalvarıyorum size beni bırakmayın." dedim. Gözyaşlarım herşeyi bulanıklaştırsa da silemiyordum. Sanki silersem ikisine de ihanet edecekmişim gibi.
"Karım? Karım nasıl? Nolur bana iyi bir şey söyleyin yalvarıyorum. Kızım yaşıyor mu?" Birbirlerine bakıp bana döndüler. Bu bakışı biliyordum ben. Ben onlara yalvarmaya devam ederken bana sakin olmamı söylemişlerdi. Ambulans bir süre sonra durmuş ve kapıları açılmıştı. Onlar hızla Azra'yı içeri alırken bende peşlerindeydim.
"Hocam sekiz aylık gebe ve kaburgalarında kırık var. Annenin nabzı çok düşük ve bilinci kapalı."
"Doktor lütfen kurtar onları. N'olur." dediğim sırada Azra'yı ameliyathaneye almışlardı. Doktor elini omzuma koyup "Bakın durumu çok kritik. O yüzden bol bol dua edin. Biz elimizden geleni yapacağız." dedi ve o da Azra'nın peşinden gitti. Bense kendimi duvarın dibine bıraktım. Ne yapacaktım ben? Onlara bir şey olursa yaşayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SENİNLE
ChickLit"Ben seni sevmek dışında ne yaptım? Senden başka biri nasıl sevilir onu bile bilmiyorum ben. Yıllar sonra gelip oynadın mı benimle? Ne geçti eline ya! Ne geçti! Seviyorum ya ben seni! Aşığım sana ben! Ama sen? Sen sevdin mi beni? Ya sevmeyi geç! Sen...