Zihnimde hala küçük bir kız çocuğu olduğuma dair sesler yankılanıyordu. Her şeyin mantıklı bir açıklaması olduğu konusunda kendimi ikna etmeye çalışsam da küçücük bir parçam polllyanacılık yapmaktan vazgeç diyordu.
Beni canından çok sevdiğini düşündüğüm ailem dahi günlerdir arayıp sormaz olmuştu. Kaldı ki tek hatamda terk edip giden bir adamın söylediği yalana iyi bir kulp bulmam imkansızdı.
Yaseminin eli hala omzumdaydı. Kafamı ona çevirdim. Yüzünde anlayışlı bir ifade vardı. Beni içten içe yargılayıp yargılamadığını merak ettim. Öyle yapıyorsa bile güzel saklıyordu.
“Geri dönelim ve işimiz çıktığını söyleyip kalkalım olur mu? Yoksa ben o kızı boğarım."dedi öfkeyle. Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım.
“Ne yani inadına onunla oturmayacak mıyız? Kaçar gibi olmaz mı?“
Umursamazca omuz silkmişti. Elini omzumdan çekip aynadaki yansımasına baktı. Saçının düzgün olduğunu düşünmüş olacak ki gülümseyerek bana tekrar dönmüştü.
“Neden bizi huzursuz eden biriyle oturalım ki ceylin? Siktir et gitsin.“
Şaşkınca elimi dudaklarıma götürdüm. Üstüme iyilik sağlık. Başımıza taş yatacaktı kesin. Yasemini ilk defa küfür ederken duyuyordum. Elini beline götürüp halime bir adım geri çekilerek bakmış ve küçük bir kahkaha atmıştı.
“Az önce küfür ettin! Bunu denize söylemem-yani söylesem de dinlemez beni neyse. “
Lavaboya başka bir kadın daha girdiğinde gözüyle çıkışı işaret etmişti. Kafamı yavaşça sallayıp makyajım bozulmuş mu diye son kez bakıp ardından yavaşça yürüdüm.
Oturduğumuz yere doğru giderken ecrini yerinde görmemeyi umut ediyordum ancak kahvesini içerek telefonuyla ilgilenir halde bulunca bütün umutlarım yerle bir olmuştu.
“Belki sıkılıp gider diye oyalandım o kadar.“
Yasemin’in sessiz isyanına ortak olmamak elde değildi. Ecrin kafasını çevirdiğinde bizi görüp gülümsemişti. Gayri ihtiyari bizde gülümseyip yanına gidip oturmuştuk. Yaseminin sipariş ettiği Türk kahvesi çoktan gelmişti bile.
“Tatlım biraz daha geç kalsanız ben geliyordum. Umarım söylediklerim seni rahatsız etmemiştir.”
Zehirli sözlerini ederken ki yüz ifadesini görmemiş olsam kesin inanmıştım ona. Öyle içten davranıyordu ki az önce olanlar benim hayal gücümün ürünü mü diye düşünüyordum.
“Kim olsa rahatsız olurdu. Sonuçta birlikte olduğu insanın ona yalan söylediğini ima ettiniz.”
Yasemin’e sus der gibi baksam da omuz silkip beni umursamamayı tercih etmişti. Kadına benden de fena uyuz olmuş olmalıydı.
“Yalan söylediğini ima etmedim Yağmurcuğum.”
Gergince dudağımı ısırdım. Adını yanlış söylemesi yetmemiş gibi birde hoşlanmadığı kızın ismiyle hitap etmişti. İçimden bir ses ecrinin bilerek adını yanlış söylediğini diyordu.
Yasemin sakince kahvesinden bir yudum alıp yanında ikram edilen çikolatasının paketini açmış ve ağzına atmıştı. Düzeltme ihtiyacı duymuyor mu diye düşünürken yediğini yutup kendi adını söyleme lütfunda bulunmuştu.
“Yağmur değil yasemin.”
Arkadaşımın sakin duruşunun altında fırtınalar esiyor olmalıydı.
“Pardon tatlım. Bende akıl falan kalmadı ki."
Telefonu masanın üzerinde olduğundan çaldığı an kimin aradığını görmüştüm. İsim benzerliği diye kendimi avutup başta memnuniyetle içtiğim çayımı zoraki bir şekilde içmeye koyuldum. “Kızımın babası arıyor da kusura bakmayın. Ah şu Ozan! Bir rahat vermedi. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşığın Peşinde
ChickLitKalpsiz canavar güzeller güzeli prensesin aşkına sahip olduğunu anladığında içinde ki amansız öfke dinmemişti. O, bu hikayenin kahramanı değildi çünkü. En başından beri yapması gereken şeyi yapacaktı, prensesin yıllarca herkesten koruyup muhafaza et...