5-Küçük Civciv Öfke Saçıyor

61 6 0
                                    

İnsanoğlunun yaptığı başlıca şeylerden biri de zamanı özgürce kendi akışına bırakmamaktı. Sanki karşısında azılı bir katil varmış gibi  düşmanca hareket eder dururlardı.

Sanırım bende zamana dost yerine düşman olan insanoğlunun arasındaydım. Yalnızca birkaç dakika önce parmak uçlarını sanki dünyanın en güzel şeyine dokunurmuş gibi getiren adamın şimşek hızıyla uzaklaşmasını izlemiştim ve bunun için zamanı suçlamaya başlamıştım.

İyi anlar zamanla yok olmaya mahkûmken kötüler sanki hep ensemizdeydi.

Bütün kadınlara aynı davrandığını zannetmiyordum. Ozan'a göre aşk bir vebaydı ve ben hastalığı ona geçirmek için yemin etmiş biriydim.

"Kız yesene. Ne bakıyorsun sofraya aval aval. "

Güzelim ambiyansı tam zamanında gelip bozmasaydı iştahım olabilirdi. Etrafımda formuna dikkat etmelisin diye dolanan annem yokken doyasıya yeme özgürlüğüm vardı halbuki.

Deniz reçel sürdüğü ekmeği henüz boş olan tabağıma bırakmıştı. Minnetle gülümsedim. Ekmeği elime alıp küçük bir parçasını ısırınca ozan nihâyet bana ters ters bakmayı kesmişti. Kahvaltısına, yani çok sevdiği sigarasına dönmüştü. Acaba astım hastası olsaydım yanımda böyle içebilir miydi merak ediyordum. Şeytan astım olmadığını yalnızca sen biliyorsun dese de dinlemedim. Hastayım diye ilgilenecekse hiç istemiyordum. Ayrıca sigarası dururken ceylin çiçek kimdi?

Hırsla ekmek diliminin geri kalanını mideye indirdim. Televizyonda arka sokaklar açıktı. Diziyi izlemeyi ilk okulda bırakmıştım. Ondan oyuncuları tanımıyordum.

"Muhteşem menemenimin tadına bakmayacak mısın yani?"

Deniz kendi yemeyi bırakmış beni doyurmaya başlamıştı. Bu sefer tabağıma menemenden biraz koyup önüme tekrardan yerleştirmişti.

"Sen şimdi ortadan yemezsin. Bir prenseslik sezdim sende Ceylin. "

Hareketleri aynı ağabeyim gibiydi. Kötü olduğumu hisseder ve ne olduğunu sormak yerine beni mutlu edecek şeyler yapardı.

İç çektim hüzünle. Kız arkadaşı tekmeyi koymadan ağabeyimi tekrar insan içinde görebilene aşk olsun. Ankara'ya geldiğimi bildiği halde mesaj dahi atmamıştı. Birileri ona benim sayemde ağabey olduğunu söylerse hoş olurdu.

Babam hariç hayatımda ki hiçbir erkekten bir cacık olmazdı. Belki bu ay dergide erkekler ve cacıklar başlıklı bir yazı yazardım. İlk paragrafta kesinlikle salatalığın erkeklerden daha yararlı olduğunu destekleyen cümlelerim olurdu.

"Pek aç hissetmiyorum. "

Yalan, deli gibi açtım. Sadece karşımda duran sarı çıyan yeme hevesimi kaçırıyordu.

Ozan bardağını sertçe masaya bırakmıştı. Deniz  ona bakarak göz devirmişti yalnızca. Aralarında bilmediğim bir konuşma geçtiğine yemin edebilirdim.

"Masaya ihtiyacımız var dostum. "

Masa hafifçe sallanmıştı. Köşede duran bardağı son dakika tutmasaydım yanık bir bacakla gezmek zorunda kalabilirdim.

"Senin eline ihtiyacın yok gibi ama. "

Ortamda oluşan gerginlik denizin gülerek çayını içmesiyle son bulmuştu. Elime servis bıçağını alıp tehditkar olduğunu düşündüğüm bir tavırla sallamaya başladım.

Aşığın PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin