Şimşeklerin nihâyet durduğundan emin olduktan sonra ozanı tabiri caizse odamdan atmıştım. Güzel gözleri ve etkileyici kokusu bile bazen işine yarayamıyordu. Yaşadığımız durumu göz önüne alırsak onu odamdan atmam az bile kalırdı.
İkimizin haklı olması aşırı can sıkıcıydı. Aptal kalbim tıka basa ozanla dolu olmasaydı bunları yaşamazdık. En azından aptal videoya öyle tepki vermezdim. Tuğçe denen kızın her bir detayı büyük zevkle çok sevgili ev arkadaşıma anlattığına emindim. Onlara istediklerini vermiştim. Evet bunları anlamam için bir gece geçmesi gerekmişti. Ne diyebilirdim ki aptalın tekiydim.
Türk kahvemden bir yudum alıp bilgisayarımda ki boş Word sayfasına baktım. Sabah erkenden evden çıkmıştım yağmurla karşılaşmamak adına. İçimdeki kaçma dürtüsüne engel olmak imkansızdı. Yüzünü gördüğüm yerde insanlıktan çıkacağıma neredeyse emindim.
Suratımı buruşturdum. Kahvenin telvesini fazla koymuşlardı. Fincanının bütün tatlılığı bitmişti gözümde. Demek ki dışının güzelliğine aldanmamak gerekiyordu. Aynı ozan gibi ya da benim gibi.
Düşüncelerimden kaçmak adına gözlerimi kırpıştırıp etrafı izledim. Şirin bir kafeye gelmiştim. Yaşlı bir çift karşı masam da oturmuş kahve eşliğinde sohbet ediyorlardı. Diğer taraftaki liseli arkadaş grubuysa derslerinden dert yanıyorlardı. Lisedeyken ,üniversiteye gidince her şeyin biteceğini düşünürdüm. Şimdi ise hiçbir şeyin bitmediğini aksine daha kötü bir hal aldığını görüyordum. Karamsarlık çok bela bir şeymiş meğer. Ozan sayesinde emin olmuştum.
Burayı ara sokaklardan birine girmem sonucu tesadüfen keşfetmiştim. Hem ne demişler tesadüfen bulunmuş şeyler her zaman daha iyidir. Aynı ozan gibi. Sinirle nefes alıp bilgisayarımı kapattım. İlham falan yoktu. Belki de yazma işine ara vermem için işaretti bu. İlham perilerim nereye gittilerse uzun bir süre geri dönmeyeceklerdi.
Dirseğimi masaya yaslayıp elimi yüzüme getirdim. Etrafı sessizce izlemeye devam ediyordum. Koltuklar yeşil renkteydi ve duvarlarda çeşitli tablolar vardı. Yeşil bir vadinin olduğu resmi gereğinden çok incelerken karşımda aniden bir hareketlenme olmuştu. Elimi yüzümden çekip kaşlarımı çattım. Gelen kişi Berna’ydı. Nasıl dalgınsam artık geldiğini bile geç fark etmiştim.
“Beni takip etmeyi kesmelisin.”
Berna geçen seferki halinden çok farklıydı. Sol gözünün altındaki kızarıklık, parmaklarının gereğinden fazla titremesi gözümden kaçmamıştı. Üzerinde siyah bir kazakla tayt vardı. Siyah saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı. Ona ne olduğunu merak edemeden duramamıştım.
Montunu boş sandalyeye koyup önüme oturdu. Dizini ritmik şekilde sallıyordu. Yorgun gözleri dumanı tüten kahvemdeydi. Sertçe yutkundum. Karşımda bir düşman bekliyordum ama aksine başkası tarafından mağdur edilmiş bir kadın vardı.
“Mesajlarıma cevap verseydin seni takip etmek zorunda kalmazdım. “
Gözlerini zar zor kahve fincanından çekti. Kötü halini görünce iyi halimden utanır olmuştum. Bugün kareli bir etekle beyaz renkte boğazlı bir kazak giymiştim iyi hissetmek adına. Neredeyse iyiydim. Tabi ozanı görürsem daha iyi olacaktım.
Yanımızdan geçen bir garsona seslendim gayri ihtiyari tavırla. Berna karşılık vermemi beklerken sabırsız duruyordu. Halini görmezden gelmeye çalışıp garsondan ikimiz için yiyecek herhangi bir şey olup olmadığını sorup iki tost menü söylemiştim.
Gözlerindeki ışıltıyı gördüğümde canım olduğundan daha sıkkındı. Birileri ona eziyet mi ediyordu? Nasıl bir bataklığın içindeydim böyle?
“Tek yiyemiyorum. Bana eşlik edersin değil mi?”
Tek kaşını kaldırıp arkasına yaslandı. Bir şeyin peşinde olup olmadığımı sorguluyordu herhalde. Haklıydı da. Aç olduğunu anlamamak aptallık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşığın Peşinde
Literatura FemininaKalpsiz canavar güzeller güzeli prensesin aşkına sahip olduğunu anladığında içinde ki amansız öfke dinmemişti. O, bu hikayenin kahramanı değildi çünkü. En başından beri yapması gereken şeyi yapacaktı, prensesin yıllarca herkesten koruyup muhafaza et...