17-Bahtsız Prenses

32 1 0
                                    


Bütün insanlar kendi içlerinde tutsak değil midir zaten? Kimi kendi dayanılmaz yaşantısında, kimi ise herkesten itinayla koruduğu kalbinde.

Şimdi, karşımda usta bir oyunculukla gülümseyen, yalanlarını sırasıyla dizen adamın gerçek yüzünü yalnızca ben biliyordum ve emindim: artık ben de bir tutsaktım.

Ankara’ya gelirken tek derdim sevilmekti. Sevdiğim adamın herkesten sakındığı kalbine sahip olmak. Meğer tek sorun sevilmek değilmiş. Asıl sorun uğruna her şeyi yapacağın insanı en yakınından dahi koruyabilmekmiş. Aylar önce hiç sevilmedin mi diye sormuştum ona. Cevabımı şimdi alıyordum. Kendi çocuğundan dahi korkan biri nasıl olur da onu sevebilirdi ki zaten?

“Ondan uzak durmanı söylemiştim.”

Ozan, babasını kenara çekmiş inatla sarsıyordu. Adamın gözlerindeki alay bana karşı kazandığı zaferin göstergesiydi. Bütün hücrelerimle iğreniyordum. Sadece karısını aldatıyor diye değil. Bir oğlu yakasına yapışırken öbürü üzüntüden yanına dahi gelemiyor diye. Gözlerim denize kaymıştı. Gitmeliyim der gibi bakıyordu. Kafamı salladım usulca. Gitmeliydi. Böyle canavar bir herifin yanında dahi durmamalıydı. Elinde ki kaskı sıkıca tutup son kez baktı bize. Okan fark etmedi bile. Kimse denizin içinde gerçekleşen fırtınayı görememişti. Terk edilen çocuk kimdi biliyordum artık. Arkasını dönüp koşar adımlarla gidiyor, uzun saçları rüzgarla dans ediyordu. Bir gün diye düşündüm kaçacak kişi kendisi değil babası olacaktı.

“Sakın ol oğlum sadece konuşuyorduk. Değil mi tatlım? “

Karşımda dünyanın en iğrenc gülümsemesine sahip adam vardı. Beni avucuna aldığını zannediyordu. Derdi sahip olduğum paraydı, kesinlikle emindim. Eğer bir kere yardım edersem sonu gelmeyecekti.

“Kesinlikle konuşmuyorduk. “

Sözlerim gözüne yumruğu yemesine yetmişti. Esmer kız beceriksizce araya girmeye çalışıyordu. Birkaç kişi durmuş ne olduğunu sorguluyor, hatta videoya alıyordu. Burnumu çektim. Ağlıyordum.

Ankara’ya geldiğimden beri Allah’ın günü ağlıyordum. Çok yorulmuştum artık. Derdim sadece sevilmekten onun ne olursa olsun güvende olmasına evrilmişti.

Yanına birkaç adımda vardım. Elimi yumruk yaptığı eline koyduğumda gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp babasını yalnızca itti. Adam yeri boylayacaktı neredeyse. Kız son anda kolunu tutup destek olmuştu. İğrenmemek elde değildi. Bir kadın böyle birini nasıl sevebilirdi?

“Bu iş burada bitmedi baba. “

Bana döndü. Sinirini kontrol altına almaya çalıştığı belliydi. Elini yüzüme getirdi. Herhangi yara var mı diye bakıyordu. Sızlayan kolumun aksine kalbimin ağrıdığını söylemezdim. Benim gibi bir boş boğaz bunu nasıl saklayacaktı bilmiyordu.

“Bir şey sorma ozan. Beni sadece evet götür.”

Emir değil ricaydı. Endişeli yüzü bütün vücudumda dolanıyordu. En sonunda beni kendine çekti. Öyle sıkı sarıldı ki bütün kemiklerimi un ufak edecek sandım.

Öyle bir sarıldı ki beni bir daha bırakmayacağını umdum çaresizce.

“Özür dilerim çiçek. “diye mırıldandı saçlarıma küçük bir öpücük kondururken. Neden özür dilediğini bilmiyordum.

***

Eve geldiğimizde kimse yoktu. Hissettiğim rahatlama görmeye değerdi. Birde ozan vardı. Bir şahin gibi beni izliyordu. Babasıyla aramızda tatsız bir konuşma geçtiğinin farkındaydı. Geçmişti de. Yalnızca ona söylemeyecektim. Hem ne diyebilirdim ki? Tebrikler kardeşin olacak mı? Annesinin bu habere sevineceğine emindim.

Aşığın PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin