Herkes gitmeden önce Öykü’nün teyzeleriyle geçireceği son gece olduğunu öğrendiğimden bizde kalma fikrini ortaya atamamıştım. Nasılsa ev bir yere kaçmıyordu. Herkesin gidişini izledikten hemen sonra odamda ki balkondan dışarıyı izlemeye koyuldum. Üzerimde ayıcıklı sabahlığım vardı. Karanlık gökyüzü altında titreşen ağaç dalları, yan komşunun köpeğinin aynı dün yaptığı gibi delicesine havlaması karışık zihnime iyi geliyordu. Balkon kapısı aralandığında yalnızlığımın son buldu gibi anlamıştım. Arkamı döndüm. Abim, dikkatle beni izliyordu. Şirince gülümsedim. Yanına yaklaşıp çatılmış kaşlarına dokunduğumda nihayet gülümsemişti.
“Evleneceğine hala inanamıyorum. ”dedi yarı dalgaya alarak. Valla ben inanıyordum. Hatta yarın evleneceksin deseler gelinliğimi giyer ve doğrudan nikâh dairesine giderdim. Koluna girip ikimizi odama sürüklemiştim. Ben geniş yatağımın köşesine oturduğumda o da donen sandalyemi çekip oturmuştu.
“Dilini mi yuttun prenses?”
Dilimi yutmamıştım. Sadece içimde dayanılmaz bir arzu vardı. Bir an önce boşken bile beni büyüleyen evime bizden parçalar ekleyip yerleşmek ve bebeğimi orada kuşumla beklemek istiyordum.
“Düşünüyorum da.”
Alayla güldü. Gözlerimi kıstım. Birileri zekama hakaret ediyordu...
“Alınma ama düşünme yetini çoktan kaybettiğini düşünüyorum prenses. Tamam adam seni seviyor. Sana olan bakışlarından anladım zaten... “Elini saçlarının arasından geçirip rahatsız olduğunu belli eden bir nefes aldı. “Ama bana layık görmüyorsun. “Diye tamamladım. Söylerken canım ayrı sıkılmıştı. Bu konuşmayı sürekli yapmak zorunda mıydık sanki? Cidden oturup ağlayacağım şimdi.
“Sadece küçük kız kardeşimin benden önce evlenmesi tuhafıma gidiyor. Hele ki hiç tipi olduğunu düşünmediğim biriyle. Kahramanla benzer bir yönleri bile yok.”Kahraman.
Doğru yoktu. Kahraman rahat batınca kuyruğunu sıkıştırıp giden biriydi. Ozan ise sanki hiç derdi yokmuş gibi birde benim dertlerimi dert edinmişti. Bebeğimiz tabii ki dert değildi.
Ama biliyorum ki bebeği aldır deyip gidebilir ya da bunun için erken diyebilirdi. Onun yerine ikimizi de kabullenmiş bizi bir aile yapmaya çalışmıştı.
Aslında çoktan aile olmuştuk bile.
İşte aralarındaki en önemli fark. Tamam kahraman kötü demiyordum. Ergen zihnim onunla gereğinden fazla hayaller kurmuştu. Belki de onlar fazla gelmişti bilemem. Sonuç olarak bana olan sevgisinin yeterli olmadığını görmüştüm. İyi de olmuştu. Onunla olmak kolay olsa bile plastik bir bebekten farkım olmayacaktı. Hiçbir zaman tam anlamıyla büyüyemeyecektim. Prenses muamelesi görmekten bıkmıştım. Farkındayım bunlar şımarıkça geliyordu.
“Ondan normalde bahsetmezdin abi. Ayrıca aramızda sadece iki yaş var.”
“Birkaç gün önce beni aradı. ”Kafasını yere eğip bir süre düşündü. Ne diyeceğini bilmediğinde böyle yapardı. Merakım daha da artmıştı.
“Neden? Ondan nefret ettiğini sanıyordum.”
Beni uçurumun kenarına iten hislerimin sebebi kendisiydi. Bu evde kahramana içten kucak açacak kimsenin olduğunu düşünmüyordum.
“Zaten ediyorum. Ne yüzle aradığını da sordum. Senin sosyal medya hesabına denk gelmiş ve ozanla olan fotoğrafınızı görünce bana mutlu olup olmadığını sordu.”
Olmazsam beyaz atını alıp gelecekti herhalde. Neden toksik eski sevgililer gibi davrandığını bilmiyordum. Umarım aramaktan öteye geçmezdi. Yeterince derdim vardı. Birde onu çekemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşığın Peşinde
ChickLitKalpsiz canavar güzeller güzeli prensesin aşkına sahip olduğunu anladığında içinde ki amansız öfke dinmemişti. O, bu hikayenin kahramanı değildi çünkü. En başından beri yapması gereken şeyi yapacaktı, prensesin yıllarca herkesten koruyup muhafaza et...