En sonunda dayanamayıp, “Denizciğim senin yerine yasemine ben evlenme teklifi edebilir miyim?” demiştim. Sabahtan beri peşimde nasıl evlenme teklifi etsem diye konuşup durmuştu. Hayır, bahaneyle evin işlerini yemekleri yapmama yardımcı olmuştu tamam ama her şeyin bir sınırı vardı canım.
“Olur mu öyle?” Ciddi ciddi önerimi değerlendirirmiş gibi düşünüp aynı zamanda sofrayı hazırlamama yardım ediyordu. Denizciğim bazen ozanın dediği kadar vardı. Resmen beyninin bir kapatma tuşu vardı ve olmadık zamanlarda o tuşa basıp insanı delirtiyordu. Son tabağı da masaya yerleştirip derin bir nefes aldım. Elimi belli olmaya başlayan karnıma götürüp hafifçe okşadım. Senin bu amcanla ne yapacağız bebeğim ha? Neyse sana iyi bir oyun arkadaşı olacağı kesin ama yaşıt kuzenlerin olur mu bilemiyorum işte. Neyse annen son gaz çalışmalara devam edecek merak etme. Hayır, hayırsız abimden de ses seda yok. Ben ozanı tanımadan önce evleneceğiz diyordu, ben evlendim üzerine çoluk çocuk sahibi oldum neredeyse adamda hala tık yoktu yani. “Yok şekerim hayatta olmaz. Yasemini benimle evleneceği varsa da sinirinden evlenmez. Önce evlenme teklifi edip ardından babasının yanına gidip dayak yiyeceğim daha.”
Masada eksik var mı üstün körü bakıp yavaşça sandalyeyi çekerek oturmuştum. Deniz, sofiayı aratmayacak şekilde önce tencereden bir dolma kapmıştı. Sarmayı midesine indirip ağzına bir tane daha atmış ve öyle gelip oturmuştu. “Neden bu kadar korkuyorsun deniz?”
“Korktoğomo nordon çokordon.”
Ne demek istediğini başta anlayamamıştım. Sonradan tekrar söyleyince anlayabilmiştim. Yasemin gelse de tercüme etse şu çocuğu.
“Evlenme teklifi etmek kolay çünkü.” Karnımdaki elimi hareket ettirerek konuşmaya devam etmiştim. “Önemli olan sonrası.” Yediği nedense boğazında kalmıştı. Kutudan peçete çıkartıp ona uzattım. Gözleri karnımla yüzüm arasında dolanıp duruyordu. “Öyle bir sorunumuz yok bizim.”
Bebeğimi kastettiğini fark ettiğimde gözlerim dolmuştu. Zaten ağlamaya yer arıyordum. Duygu geçişime peçetesini çöpe atıp geri yanıma oturduğunda sandalyesini biraz daha yanıma getirmişti. Bende kendime bir peçete alıp gözyaşımı silerken konuştum.
“Bebek sorun mu yani?”
Dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Ay ne? Bence ağlamak için güzel bir sebepti. Kocam olsa ağlama karıcığım deyip beni kollarına alırdı. Sahi nerede kalmıştı kocam? Biraz da karısıyla ilgilensin işte. Gel de ağlama.
“Oha bunu nereden çıkardın kız? Yani biz sizin kadar hızlı gitmiyoruz anlamında dedim. Ağlama bak beni de ağlatacaksın.”
Onu umursamadan ağlamaya devam ettiğimde deniz bana “Sarma koyayım mı?”
Kafamı hayır anlamında sallamıştım. Sarma değil kocamı istiyorum işte. Tabii bunu gel de denize anlat. Hoş, yaptığımın çocukluk olduğunun farkındaydım. Adam çalışıyordu sonuçta.
Ama ne yapayım özlüyorum.
“Öf deniz ne alaka şimdi sarma?”
“Bilmem yemek yiyince benim moralim düzeliyor.”
Sen neden ağlıyorsun deniz? Dışarıya bu kadar gamsız gözükürken tek başına kaldığında hangi anılar, hangi acılar gırtlağına yapışıyor?
Deniz kendince beni sakinleştirmeye çalışırken kapı çalmıştı. Aniden ağlamayı kesip ayaklanmıştım. Kocam gelmişti kesin. Gidip biraz ona ağlayayım. Deniz’in “Kız dursana.” Demesini umursamayıp hızla mutfaktan çıkmıştım. Hızlı adımlarla giderek, dış kapıyı “Kocam.” diyerek açmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşığın Peşinde
ChickLitKalpsiz canavar güzeller güzeli prensesin aşkına sahip olduğunu anladığında içinde ki amansız öfke dinmemişti. O, bu hikayenin kahramanı değildi çünkü. En başından beri yapması gereken şeyi yapacaktı, prensesin yıllarca herkesten koruyup muhafaza et...