***
Karanlık... Geçmişimin bana uğrattığı bozgun... Yıkılan hayallerim... Elimden alınan çocukluğum... Ayakta tek başıma durma zorunluluğum... Ve daha nicelerini içinde sır gibi saklayan o kara sandık...Hazır mıydım peki? Hazır mıydım, tekrar hatırlamaya? Unuttum mu peki geçmişimin bana attığı kazıkları? Ah... Kimi kaldırıyordum ki? Her şey dün gibi aklımdaydı ama ben inkar ediyordum. Ne kadar geçmişim peşimi bıraktı desemde ,her gece lanet olası rüyalar bırakmıyordu ki peşimi. Beynimi kemiriyordu kabuslarım... geçmişim benden hiç geçmemişti ki. Yarası gibi tazeydi acıları. Oluk oluk kanıyordu.
O yataktan ağlayarak çıkmak bir zaman sonra zor gelmiyordu insana. Alışıyordu bünyen. Geceleri uyurken saçını okşayan bir el aramıyordun mesela... Ya da eve gidince sıcak sofran hazır olmuyordu... Ama alışıyordun. Alışmak zorundaydın!
Ah şu zorunluluklar! Bırakmıyor ki peşimi. Her an ayağıma dolanacakmış gibi geliyor. Sanki dolanacakmışta, düşecekmişsin gibi hissettiriyor insana. Bedenindeki yaralara bir başkası eklenecek,diye korku doluyor ruhun... Diğer yaralarım iyileşmeden bir başka acıyı kaldıramaz diye düşünüyorsun.
Elimdeki kalemi masaya vurmamın sonucu odada tok seslerin yankılandığı yaklaşık bir buçuk saat içerisinde çok düşünmüştüm. Beynimi o kadar çok zorladım ki başımdaki ağrı bariz bir şekilde bedenime acı sinyalleri göndermeye başlamıştı. Tam bir buçuk saat önce inanılmaz derecede cesaretlenmiştim. Kalbimin derinliklerinde saklı olan o kutuyu bir başkasının açmasına izin verecektim. Anahtar yaralı ellerim arasında titrekçe duruyordu. Elimi Egemen'e uzatacaktım.
Ağzımı açacağım sırada odanın içerisinde yankılanan telefon sesi tüm cesaretimi yıkmaya yetmişti. Egemen telefona cevap verip, önemli bir işinin çıktığı ve bu meseleyi daha sonra konuşacağımızı söyleyip gitsede ben onun aksine farklı düşünüyordum.
Hazır değildim ki ben. Yapamazdım. Daha kendime inandıramadığım geçmişimi bir başkasına anlatamazdım. Hele ki kafamda onlarca soru işareti kol geziyorken. Onlara bir cevap bulamadan beynimi daha fazla soru işareti ile çöküşe uğratamazdım. Bunu göze alamazdım. Almamalıydım. Önce beynimdeki fazlalıklardan kurtulup önümü açmam gerektiğinin farkındaydım. Yoksa soru işaretlerinde boğulup kaybolma ihtimalim çok yüksekti. Ya da birkaç soruya takılıp düşmenin...
Bunları göze alıp, yoluma devam edersem bir daha ayağa kalkamayacağımın bilincindeydim. En azından birkaç şey biliyordum kendimle ilgili. Bu iyi bir şeye işaret değil mi? Yoksa yine mi yanılıyordum? Telefonumun sesi tüm odada duyulduğu zaman aklımdakileri başka zaman artık, diyerek bir kenara ittim. Masanın üzerinde bulunan telefonu elime alıp kimin aradığına baktım.
SİNEM.
Hemen cevapla kısmını sola kaydırıp aramayı cevapladım.
" Canım nasılsın?"
" İyiyim birtanem. Yorucu bir gündü, odamda dinleniyorum. " Ahh... kesinlikle yorucu bir gündü. Kafamı kurcalayan meseleler sağolsun.
"Anladım tatlım. Akşam uçağım var. Yaklaşık yedi saate kadar İstanbul'da olurum. Diyorum ki kız gecesi mi yapsak?" Kafa dağıtmak için mükemmel bir fikirdi.
" Olur olur. Hatta harika olur."
" Tamam o zaman ben uçaktan iner inmez senin eve gelirim."
" Tamam canım. Öptüm."
Telefonu kapatıp,masaya gelişi güzel attım ve arkama yaslandım. İyi olmuştu bir bakıma. En azından kafa dağıtacaktım. Kısa da olsa kendimi düşünecektim. Hem özlemiştim Sinem'i. Bir haftadır görüşemiyorduk. Senelik iznini kullanıp anne ve babasının yanına Kayseri'ye gitmişti. Beni de çağırmıştı ama bırakamayacağım hastalarım olduğu için gidememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTOR I Siyahın Dansı 1+2
RomanceGizli Cevherler kategorisi; #Wattys2016 KAZANANI!!! *** Geçmiş kafasını tozlu perdeler arasından uzatmış gülümserken başlamıştı tüm hikaye. Toprak girdiği bir ameliyatta hem küçük Can'ın hayatını hem kendi hayatını kaleme almıştı. Tek farkla! Kalemi...