Uzuuuunn bir aradan sonra merhaba. Bunu okuyan güzel insan seni burada görmekten ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Seni özledim!! Biraz kısa ilk bölüm hatrına ama unutma en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz. Kalbinden öpüyorum 🧡🧡
Tarihi yazmayı unutma🖤
***
Vedalar tutmuştu terkedişlerin elini. Bir hoşçakala sığdırdığımız hayat binlerce ayrılığa gebeydi. Her gidenin yeri dolardı elbet ama her ruhun yeri dolar mıydı yeniden? Bir anne deyişe muhtaç çocukların cehennemi ölünce cennet olur muydu hiç? Anne... Sen de söyle şimdi.Anne...
Ne oldu yüreğine? Ateşe attı mı ruhun kendini yoksa denize mi atlamayı tercih etti? Titrek bir nefes aldım sessiz usulca. Elimi toprakta gezdirirken bile acaba kalkar mı diye düşünüyordum. Ha anne? Kalkar mısın yeniden?
"Bir gün, belki bana da doğar güneş . Yoruldum artık yağmurda ıslanmaktan. Yağmurun şıp şıp dama vuruş sesleri tıpkı gözlerimden akan gözyaşım gibi. Ne dersin, başarabilir miyim?"
Öyle bir andı ki bu her nefes alışımda dudaklarım titriyordu. Her sene sadece bugün bu kadar sıcak akıyordu gözyaşlarım.
"Ben de güneşin altında, parkta deliler gibi coşan çocuklar gibi mutlu olabilir miyim? Yapamıyorum, güvenemiyorum çevreme. Bir türlü cesaret edemiyorum hayata.Yardım et bana anne..."
İçimde elimi toprağa sokup onu çıkartma istediği vardı. Sahi dokunur muydum saçlarına? O yumuşacık teni elimden kuş tüyü misali akıp gider miydi? Kendi kalbimi çekip çıkartıp ona can olur muydum?
"Gel yanıma, sar beni kollarına. Korkuyorum dışarda ki hayatta, yalnız başıma dolaşmaya. Ne olurdu gelseydin? Kokunu , sevgini bana hissettirseydin. Ama sen ne geliyorsun,ne de bana güç, cesaret veriyorsun. Anladım artık gelmeyeceksin . Anılarda hatırlatacaksın kendini. Olsun, insan unutur ya bazı şeyleri ben anne, unutmadım unutmayacağım seni..."
Dünya da bir yerlerde birileri ölür ve birileri doğardı. Yirmi dört yıl önce bugün iki cenaze çıkmıştı o hastane odasından. Biri toprağa verilmişti biri Egemen Kara'nın kollarına. Ben Deniz Kara o tabuta konmayan ama en çok ölen kişiydim. Ağlayarak gelmiştim ya fani dünyaya ne kadar haklıymışım. Annesini kaybeden yetim bir çocuğun çığlığı... Bir bebek,iki ceset... Bir selâ, bir ninni...
Ellerim titrerken mezar taşına dokundum.
"Babamla tanıştığın yaş annem... Ben babamla tanıştığın yaştayım. Kurban olduğum gözlerine bakamadım bu yıl da. Affet. Doğduğum için beni en çok sen affet." Dudaklarımdan kaçan hıçkırık kuru bir tebessüme gebeydi. Gözyaşlarımı silip derin bir nefes aldım. Mezarın üzerinde duran mavi gülleri okşuyordum. Her gün adımın altında eziliyordum.
"Onu öldürenin sen olduğunu düşünüyorsun değil mi? " Duyduğum sesle yerimde sıçramıştım. Tanıdık olmadığım sesin sahibi ne zaman gelip arkamdaki mezar taşına oturmuştu? Kaşlarım çatıldı.
"Sen kimsin?" Dinlemedi beni. Yeşil gözleri güneşin ihtişamına gölge düşürmüş gibiydi.
"Asıl katil hayattır." Gözlerime öyle derin baktı ki ne demek istediğini kavramaya bile çalışmadım. Sadece baktım. O gördüğüm yaşlı kirpikler ve kızarmaya başlamış gözleri nefesimi kesmişti bir süre. Tesadüfen çıkmış olamazdı karşıma? Tesadüf diye bir şeye inanmıyordum ben. Kader vardı. Her şeyden daha gerçekti. Peki kimdi onu böylesine derinden yaralayan?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTOR I Siyahın Dansı 1+2
RomanceGizli Cevherler kategorisi; #Wattys2016 KAZANANI!!! *** Geçmiş kafasını tozlu perdeler arasından uzatmış gülümserken başlamıştı tüm hikaye. Toprak girdiği bir ameliyatta hem küçük Can'ın hayatını hem kendi hayatını kaleme almıştı. Tek farkla! Kalemi...