Uzun bir aradan sonra Merhaba.☺ Baya uzun bir bölüm olduğunu söylemek istiyorum. Hatta en uzun bölüm diyebilirim. Aslında Teogtan sonra yeni bölüm atacaktım ama dayanamadım. Ve arkadaşlar sizlerden ricam kitabın tanınması için yardımcı olmanız. Başka arkadaşlara da kitaptan bahsederseniz çok mutlu olurum. Ve son bir şey beğenerek okuyorsanız vote ve yorum bekliyorum.
İYİ OKUMALAR ...😊😀😅
***
Yirmi dört yıl önce oluşmaya başlayan içimde ki boşluğun yavaş yavaş dolduğunu hissediyordum. Her ne kadar hatırı sayılır bir boşluk kalacağını bilsem de ben de mutlu olmaya başlıyordum. Uzun yıllar sonra birileri tarafından değer verilen olmaya başladım mesela. İçimdeki aile sevgisinin her zaman boş kalacağını düşünsem de içimden bir ses yanıldığımı haykırıyordu.
Bir güne ne hayaller kurup yerle bir oluşunu izledim hatırlamıyordum. Hiçbir şeye inancımın kalmadığının da farkındaydım. Yaşımın küçük olmasına rağmen benden yaşça büyük olan insanların kaldıramayacağı kadar ağır şeyler yaşadığımında farkındaydım. Hayatın her darbesinin tadını biliyordum.
İçimde bir yerlerde gizlenen ve kara sandıktan olabildiğince uzak kalmaya çalışan Toprak'ın da bilincindeydim. Uzun süredir arkasına dahi bakmadan kaçtığı o delikte bir başına kurtarılmayı bekliyordu. Ancak ben oturup seyirci kalmaktan başka bir şey yapamıyordum. Korkuyordum açıkçası. Onu ,o delikten çıkartmaktan en önemlisi çıkartamamaktan korkuyordum.
Bekliyordu...Sabırla bekliyordu... Soğuk ellerini hapis olduğu zindanın küçük ve parmaklıklarla çevrili olan tozlu penceresinden dışarıya uzatmış ,beyaz atlı prensini bekliyordu. Bu düşüncelerinin masallarda kullanılan uydurma hayaller olduğunun hayli farkındaydı ancak -benim aksime- kalbindeki küçük bir umut ışığı ile bekliyordu.
Sevgiye aç, şefkate susamış bir hali vardı küçük Toprak'ın. Yorulmuştu o da haklı olarak. Yok olmak istemediği için kaçıyordu karanlıktan. Az değil yirmi dört yıldır saklanarak yaşıyordu. Birilerinin onu bulup yok edileceğinden korkuyordu ve korkusunu güçlü durarak saklamaya çalışıyordu. Ama bir ayrıntı vardı ki o güçlü değildi.Güçlü görünmeye çabaladığı için bu denli yıpranmış ve hırpalanmıştı ya zaten.
Ama herkes onun gibi düşünmüyor aksine çok güçlü bir kişiliği olduğunu tartışıyorlardı. Ve bana göre kesinlikle haklıydılar. Güçlüydü o. Güçlü gibi görünmeye çalıştığını düşünüyordu sadece. Ama elbet kendini fark edecek ve saklandığı delikten kendi elleri ile kurtulacaktı. Aksi taktirde şu masallarda ki deli saçması olan beyaz atlı prensin geleceği yoktu.
Onun beyaz atlı bir prense değil korunmaya ihtiyacı vardı. Kraliyet ailesinden gelme, nazik, odasının ve hayatının her yerinde beyaz renkleri barındıran bir o kadar da el bebek gül bebek büyütülen bir prense ihtiyacı yoktu onun. Yapamazdı o prensle zaten. O sadece annesinden sevgi görmüş, zor şartlar altında büyüyen ve odasında renk yerine küf bulunan bir kız çocuğuydu.
Onun hayatında renk yoktu. Sadece annesinin gece uyurken anlattığı masalları düşler ve renkleri keşfetmeye çalışırdı. Ya da her kız çocuğunun sevdiği gibi pembeyi sevmezdi.
" Toprak ben burada çok sıkılıyorum." diye yakınan Can ile gerçek dünyama döndüm.
" Ama birtanem dinlenmek zorundasın. Seni şu an hastaneden çıkartamam biliyorsun." Dedim üzgün bakışlarımla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTOR I Siyahın Dansı 1+2
RomanceGizli Cevherler kategorisi; #Wattys2016 KAZANANI!!! *** Geçmiş kafasını tozlu perdeler arasından uzatmış gülümserken başlamıştı tüm hikaye. Toprak girdiği bir ameliyatta hem küçük Can'ın hayatını hem kendi hayatını kaleme almıştı. Tek farkla! Kalemi...