Merhabalarrrrrr nasılsınız yorumlarında ilham bulduklarım 💓💓 finale 3 bölüm kaldı ha😫😫😫 kalbim yavaş yavaş yaz diyor biliyor musunuz? Hazır değil daha çünkü 😪 neyse iyi okumalar sizlere ❤
SİZİ ÇOK SEVEN BEN ÇIZELİM ŞURAYA😻
💜💙💛💚
***EGEMENDEN...
"Çocuklar bilmiyorum farkında mısınız ama olay çok ciddi. O çok tehlikeli. Borga'nın onu ölü bilmesini istedi. Çocuğundan vazgeçen baba, evladı ölünce ayaklandı. Çok saçma değil mi sizce?"
Ahmet baba konuştukça düşüncelerim derinliğini arttırıyordu. Haklıydı. Borga'yı istemeyip çöpe atmıştı ama ölünce dünyayı ayaklandırmıştı. Bu işte gerçekten gizemini koruyan bir parça vardı? Ya da parçalar... Yapboz bir türlü tamamlanamıyordu. Ve gün geçtikçe benim sabrım azalıyordu. Adam vardı ama aynı zamanda yoktu.
"Mantıklı aslında. Bir insan neden vazgeçtiği biri için bu kadar kin beslesin ki?"
Alper düşüncelerimi dile getirmişti.
"Başka bir derdi var."diyerek masaya bombayı bırakıp odadan ayrılmıştım. Daha fazla konuşmaya lüzum yoktu.
Sinirle yumruklarımı sıkarken tek istediğim Toprak'ın yanına gidip kokusunu tekrar tekrar ezberlemekti. Sakinleşmek için ona ihtiyacım vardı.
"Çok fevrisin ve bu seni zayıflaştırıyor. Sinirle verdiğin kararlar seni dibe çeker evlat, kasırgalar yaratmaz. Kökünü kazımak istediğin kişi, seni hayattan kazır. Bunu sakın unutma." Ahmet Baba her konuştuğunda göğsüm bir öncekine nazaran daha çok şişip inmişti.
Beni kızdıran haklı oluşuydu. Eskiden olsa korkmazdım bu kadar. Şimdi ise... Doğmamış çocuğum, karım, yeğenim zarar görecek diye ölüme korkuyordum. Ben gerçekten yaşadığımı hissetmişken onları kaybetmeye dayanamazdım.
"Şu or**** çocuğunu bir türlü bulamıyoruz. Bir de her yere elimiz kolumuz uzanır zırvalığıyla geziyoruz. Hiç kusura bakma ama biz şu ana kadar hiçbir bok yapamadık." Derin bir nefes alıp sakinleşmek istedim. Ama işe yaramıyordu.
"Bak, farkında mısın ama birkaç ay sonra benim bir evladım olacak. Ben..." iç çektim. "Ben korkuyorum."
Anlayışla başını sallayıp omzumu sıvazladı.
"Anlıyorum ve her şeyin farkındayım. Az kaldı evlat. Oyun bitecek."
Bitmeyecekti. Bunu o da ben de çok iyi biliyorduk. Ama elimizden bir şey gelmediğini kabul etmekte istemiyorduk. Kötü şeyler olacaktı. Hissediyordum. Neler yapacağım meçhuldü ama kimi koruyacağım tartışmaya bile açık değildi.
***
YAZARDAN...
Hayat fırtınalı bir okyanus olsa iki gencin mutluluğu fırtına ortasında kalmış sallanan sandal olurdu herhalde. Ya da bilinmez belki de o küçücük şey çok dayanıklıydı. Egemen bazı şeyleri atlıyordu. Korkusu, gücünün önüne geçmiyordu elbette ama yavaşlatıyordu. Yana yana yenilmez oluyordu. Acı çekmeye alışan bünyesi mutluluğu çok görüyordu.
Acıklı bir hikayenin sonuç bölümüydü onlar. Önce sevip kavuşamayan sonra da mutluluk nedir bilmeyen. Neydi hayatın bu alayı? Aklı sıra dalga mi geçiyordu? Genç adam denizin mavisine o kadar dalmıştı ki yanına oturan karısını bile farketmemişti. Toprak da farkettirmedi zaten kendini. Akşama kadar oturdular denize karşı. Bazen kocanın omzuna yaslandı kadın, bazen ise içindeki küçük mucizeye masallar okudu içinden. Deniz şiddetliydi bugün. Havayla sözleşmiş gibi korkutucu bir güzelliği vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTOR I Siyahın Dansı 1+2
RomanceGizli Cevherler kategorisi; #Wattys2016 KAZANANI!!! *** Geçmiş kafasını tozlu perdeler arasından uzatmış gülümserken başlamıştı tüm hikaye. Toprak girdiği bir ameliyatta hem küçük Can'ın hayatını hem kendi hayatını kaleme almıştı. Tek farkla! Kalemi...