Bölüm şarkısı: Eda Baba -Öpmek Geldi İçimden
Piraye olduğumu anladığım da tek bir istekte bulunmuştum. Bir gün öldüğümde beni yakmanı, küllerimi de şeffaf camdan bir kavanoza doldurmanı istemiştim. Sen camdan bir kavanoza bıraktın beni ama diri diri yaptın. Kırdın, yıktın, yaktın beni ve bunların her birini gözlerimin içine bakarak yaptın. Ölmemi beklemedin. Yanarak, yıkılarak ve kırılarak camdan bir kavanozun içinde nefes almaya çalışıyorum. Umutsuzluğun peşinde adım adım kendimi kaybediyorum.
Karanlık sokak daha fazla tutamadı beni. Evime gittim. Her seferinde kaçtığım evim bana yabancı geldi. Duvarlara yazılan her bir söz, zehir gibi aktı içime. Dayanamadım. Gecenin bir vakti kendimi sokağa attığımdan beri uyumamıştım. Kavanoz, bez sırt çantamda ve bu sefer içini açıp notu okumadım. Merak ediyor ama yara almaktan korkuyordum. Bir tarafım ise kavanozu Fatih'in kafasına fırlatmak ve 'Neden benimle oynuyorsun?' diye sormak istiyordu.
Düşünmek istemedikçe içiyorum. İçiyorum ama hala düşünüyorum. Dudaklarıma kilit vurdum ama esas sorun zihnimden geçenler. Zihnimin içinde tüm gece Fatih ile konuştum. Ona kuramadığım bir ömürlük cümleleri, karşımda o varmış gibi ya da bir gün ona söyleyebilecekmiş gibi düşünüp durdum..
Adımlarımı doğru düzgün atamıyorum ama hala yürüyebilecek kadar ayığım. Halbuki dünya kaysın istiyorum. İçtikçe unutmak istiyorum. Ne ayıkken unutabiliyorum ne de alkol damarlarımda gezinirken.
Gün aydı, bana daha da kararmış gibi geldi. Telefonumda Ayşegül'ün cevapsız çağrıları vardı. Her ne olursa olsun konuşarak beynine tecavüz ettiğim kadına bile konuşmak istemiyorum. Dudaklarıma vurduğum kilidi bugün Fatih'e çözmek istiyorum. Dün akşam gözlerimden çekemediği gözlerinin hesabını sormak istiyorum, ona gitmek ve onu çalıştığı yerden çekip çıkarmak istiyorum. Ama gururum, bir türlü bana izin vermiyor. Ben de gururumu da alıp karşıma içmeye devam ediyorum.
İnsanlar, yolun kenarına rakı şişesiyle oturduğum için bana garip bakışlar attıkça, sinirlenmeye başlıyordum. Sinirlendikçe içmeye devam ettim. Hayatım sanki bir rakı şişesindeki son yudumdu.
Saatleri burada geçirmek, bana iyi gelmiyor. Sırtımı yasladığım duvara tutunarak ayağa kalktığımda bacaklarımda bir titreme başladı. Saçlarım bir perde gibi yüzümün önüne düştüğünde sıkı bir küfür salladım. Saçlarımı geriye doğru attım ve sırt çantamın hala sırtımda olduğundan emin oldum. Ayaklarım sanki özellikle çapraz adımlar atıyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Saatleri burada akıtıp bitirmiştim. Keşke bir ömrüm burada yitip gitseydi. Hiç yaşamak istemiyorum. Günahkar bedenim için yaşamak, ölümden daha ağır.
Kampüse doğru elimden geldiğince düzgün bir şekilde ilerlemeye çalışırken telefonum tekrar çalmaya başladı. Kotumun arka cebinden telefonu çıkardığımda bu sefer açtım. "Seni beş yüz parçaya bölüp, beş ayrı ülkenin beş yüz şehrine tek tek gömeceğim o parçalarını," derken telefonun bir ucunda bana bağıran Ayşegül'dü. Zaten beni bir o gerçekten merak eder, bir o beni sever...
Boğazıma oturan bir yumru ile ağlamamı bastırdım. "Ben de seni seviyorum Ayşegül," dedim kelimeleri düzgün bir şekilde telaffuz etmeye kendimi zorlayarak.
Durdu bir süre hiçbir şey söylemeden. Sonra derin bir nefes aldığını duydum. "İçmişsin," dedi. Sesinde sinirin yerine bir şaşkınlık gelmişti.
Söylediğini es geçip "Neredesin?" diye sordum. Hala yürüme çalışmalarına devam ediyordum. Yürüdükçe ayılmaktan korkuyorum. Yürüdükçe bitmeyen yollardan çok korkuyorum. Yaşamaktan ölesiye korkuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...