Eğer evrendeki konumum bir tanrıça olmak olsaydı, ben şans tanrıçası olur tüm şansı insanlara dağıtır ve şanssızlığımda kalakalırdım. Öyle de sap gibi kalırdım ki, tanrıça olan ben değilmişim gibi bir de alay konusu olurdum. Dilden dile dolaşırdı benim bahtsızlığım ve bir tanrıçanın sinirinden korkması gereken insanlar bile benim halimi diline dolardı.
Silkinerek geriye doğru yaslandım. Kürsünün önünde duran Hüseyin Hoca'ya doğru kaçamak bir bakış attım. Ön sıraya oturan bir öğrencisinin sorusunu cevaplarken benin dalıp gittiğim anı gözden kaçırmış olmalıydı. Esnememek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Hemen yanımda oturan Ayşegül, telefonuna eğilmiş biriyle mesajlaşıyordu. Ona baktığımı hissetmiş olmalı ki kafasını kaldırıp bana baktı. Başımı tekrar hocaya çevireceğim sırada "Bu Arda," dedi. Devamını getirmesi için ona baktım. Kısık bir sesle "Peşinden beni üç sene koşturan adam değilmiş gibi davranıyor," dediğinde "Ne güzel işte," diye yarım ağızla bir karşılık verdim hocanın dikkatini çekmemeye çalışarak.
"Bilmiyorum," dedi geriye doğru yaslanırken. "Önce hatalarını kabul etti. Sonra o beni yarı yolda bırakan ya da peşinden koşturan adam değilmiş gibi davranıyor. Ben onu elde etmek için ne yaptıysam şimdi o yapıyor. Benim ona kurduğum cümleleri Arda bana kuruyor." Tiz bir sesle "Sevgiliyiz ya biz inanabiliyor musun?" diye sorduğunda omuzlarımı dikleştirip öğrencinin üzerine doğru eğilen hocaya baktım. Dikkatini çekmediğimizden emin olduğumda gülümseyerek "İnanıyorum," dedim. "Ama açıkçası ben de şaşırıyorum."
"İki ileri bir geri giden o değilmiş gibi, benimle konuşurken başka kadınla sevgili olan o değilmiş gibi."
Bir gözüm hoca da her an yakalanma korkusuyla "Eski defterleri açarsak sen de adamın arkadaşının bir sözüyle ilişkini bitirmiştin," dedim.
Bir anda kendini tutamayarak yüksek bir sesle "Hah," dedi. "Hoş geldin Arda'nın avukatı Aslı Çetin." Ve tam olarak o an sıranın altına değil de yedi kat alta inmek istedim. Başımı geriye doğru attım ama açıkçası kafamı kuma sokmak ya da bir anda ortadan yok olmayı dilerdim. Dualar ettim içimden Ayşegül'ün sesinin yüksekliğini duymasın diye ama alev gibi gözlerini üzerimize diken Hüseyin Hoca'yı görünce dualarımın gerekli yere ulaşamadığını anladım. Sesli bir yutkunuşun ardından homurtuyla karışık bir şekilde "Ayşegül tüm siyah tişörtlerin kirli olsun da inşallah beyaz giymek zorunda kal," dedim.
Ayşegül'ün kızaran yüzüne baktığımda bedduama cevap veremeyecek haldeydi. Amfide yankılanan "Aslı ve Ayşegül gerekli bir açıklama yapayım mı?" diye soran Hüseyin Hoca'ya bakarak "Yorulmayın siz hocam hemen çıkıyoruz," diyerek eşyalarımı sırt çantama attım. Ayşegül de çantasını toparlayıp ayağa kalktığında ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu. O önde ben arkada dersten çıktığımızda "Bu adamın egosundan nefret ediyorum," diye tısladı.
Merdivenlere yönelirken "Dersten atmayı seviyordur belki," diye mırıldandım.
"Bence özellikle bizi atmayı seviyor," dedi. "Hatta biliyor musun bu durum onda özel bir alışkanlık haline geldi. Gerçekten bu sene mezun olursak bu adam sırf dersten atmak için bizi okulda tutar."
Ters bir bakış atarak "Abartma," dedim. "Adam bizi attı çünkü, adamın dersinde boğazını yırtar gibi bağırdın."
"Anlık bir tepki verdim. Üç saattir aralıksız ders işliyor. Yahu bir bırak bir sigara içelim! Ama yok kendi içmiyor diye bizi de bırakmıyor. Eh be adam belki tuvaletimiz geldi? Belki karnım acıktı." Merdivenlerden her indiği basamakta durup durup laf söylüyordu. "Belki regl oldum yahu o da olmadı da belki nikotin krizine girdim ya da kan şekerim düştü." O aralıksız küfreder gibi saydırırken ben de sessizce onu takip ediyordum. Alt kata indiğimiz de "Bir sene de böyle uzarsa bu okul gerçekten bırakırım," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...