Yıl olarak bakarsak çok fazla yaşamış sayılmam. Ama son birkaç senedir yaşadıklarımdan yola çıkarak hayatımın bir sınav üzerine kurulu olduğundan eminim diyebilirim. Ne zaman yaptığım bir şeyin hata olduğuna karar verirsem çok kısa süre aynı soru ile tekrar kendimi karşı karşıya bulurum. Bu da hayatın "Bakalım gerçekten onun bir hata olduğunu düşünüyor musun?" diyerek beni test etmesi olsa gerek. Bir kez daha aynı hataya düşmezsem dersimi almışım demektir. Ama o hataya tekrar düşme ihtimalim de çok yüksek.
Kendimi biraz tanımışsam tekrar ve tekrar o hataları yaşayabileceğimden çok emindim. Belki de en başta kendime güvenmediğimden o gün Fatih'e bir cevap vermedim. Sadece basit bir şekilde "Düşünmek istiyorum," diyerek sıyrılmaya çalıştım. Sonrasında düşününce bu tavrımın bile olumlu bir durumun göstergesi olduğunu düşündüm. Zaten her ne olduysa bunlardan ben sorumluydum.
En çok ben sorumluydum.
En fazla hatayı ben yapmıştım.
İkisini de hayatıma almak benim hatamdı. Onların tek hatası; sevilmekten ölesiye korkan adamlar olmalarıydı. Benim hatam ise sanırım en başta doğmakla başlamıştı. Bu durumda aslında hatayı ben değil annem ve babam yapmışta olabilirdi.
Kafamın içindekiler yüzünden odaklanamadığım test sonuçlarını elimin tersiyle Ayşegül'ün önüne ittim. Bana ters bir bakış atıp "Herkes kendi deneyini yapsın," dedi.
"Canım istemiyor," diye cevap verdim. "Üstelik bu senin bitirme çalışman için yapmak zorunda olduğumuz deney yani bana sorarsan tüm deneyler sana ait."
Gözlüklerini indirip "Bana yardım edeceğini söylemiştin," dedi. "Sana güvendim."
"İkinci dönem teslim edilmeyecek mi bu çalışma?"
"Evet, ama konumuzla alakası ne?"
"Sabahın sekizinden beri burada eterlerin ve alkollerin arasında durmamıza gerek yok. Zamanımız var ama acele ediyoruz?"
"Bir kere çalışmamı son anda yapmak istemiyorum. Ve aynı zamanda hatasız olmasını istiyorum. Haliyle zamanımı güzel kullanmam lazım."
"O zaman sen hatasız çalışmana devam et ben de gidip bir kahve içeyim."
Az önce ona verdiğim kağıtları sinirle katlarken "Tamam," dedi. "Ben de gelirim birazdan şu ilk raporumu yazayım da." Sesindeki huysuzluğa aldırış etmeden kendimi bahçeye attım. Aralıksız yağan yağmura homurdanarak kantinden kendime bir kahve aldım. Yağmura tahammül edemeyeceğim için kapalı yere geçip, deri koltuklardan birine uzandım. Niyetim kahveyi içerek ısındıktan sonra biraz burada uyumaktı.
Kahvenin son yudumunu aldıktan sonra geriye doğru uzanıp, kollarımı göğsümde birleştirdim. Gözlerimi kapatmamı bekleyen telefonum bir anda uyumamı engellemek ister gibi çalmaya başladığında mecburen uyku halinden çıkıp telefonu açtım. "Efendim," dedim ama daha çok konuş ve kapat der gibi çıktı.
"Geçen gün seni aradım ama o an müsait değildin sanırım," dediğinde Fatih'in kapıya geldiği o an tekrar zihnime süzüldü. Koltukta uzanmaya devam ederken hiç bölmeden dinlemeye devam ettim. "Ben Şevket. Sefa'nın arkadaşıyım ve sen Aslı olmalısın."
"Çok zekisin," dedim uykumu bölmesinin siniriyle bozuk bir sesle. "Numaramı alıp aradığına göre ben Aslı'yımdır. Sen de bunu biliyorsundur."
"Sefa ters bir tepkiyle karşılaşacağımı söylemişti o yüzden şuan ne söylersen söyle seni pek ciddiye almayacağım."
"Senin arkadaşın da çok zekidir ama ben sabırsız bir insanım. Üstelik uykum var ve sen konuşuyorsun diye ben uykusuz kalıyorum. Ne söyleyeceksen söyle ve kapatalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...