Bölüm Şarkısı: Rainbow / Eloy
Basit şeyler istemek lazım bu hayatta. Bir miktar huzur, bir parça mutluluk gibi ve ufak olaylardan büyük mutluluklar çıkarabilmek lazım. Benimse mutlu olmak için bir gündür tek isteğim sadece biraz sessizlik. Bir parça sessizlik, beni nesli tükenen pandaların anlamsız mutluluğuna sürükleyebilir ama yanı başımdaki koltukta oturmuş berbat sesiyle şarkı söyleyen Ayşegül buna engel oluyordu. Uyandığımı anlamaması için hareket dahi etmeden onu dinlemeye devam ettim. Pes edeceğini düşündüğüm her an biraz daha yanılıyor gibi hissetsem de haklı davamdan vazgeçmek istemiyordum. Ta ki sesini biraz daha yükseltip bir Yıldız Tilbe şarkısında nağme yapmaya çalışana kadar. Beklemediği bir anda onun sesini bastırabilecek kadar yüksek bir sesle "Yeter," diye bağırdım. Başımı kaldırıp ters bir bakış atarak "Sesinin kötü olduğuna seni neden ikna edemiyorum ki?" diye sordum.Bu sefer ters bakışları ile beni öldürecek gibi duruyordu. "Sesimim güzel olduğunun farkındayım. Beni kıskanıyorsun ve bu yüzden susturmaya çalışıyorsun." Söyledikleri konusunda neyse ki ciddi değildi. Hatta kendi söylediklerine gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp duruyordu.
Koltuğun sırt kısmına tutunarak doğruldum. Ensemden saplanan ince bir ağrı hızla belime doğru indi. Başımı öne eğip iki büklüm bir halde acının geçmesini beklerken "Günlerce beklediğim derbiyi Erman Toroğlu'nun sesiyle dinlediğimde nasıl bedbaht oluyorsam, senin sesinle güne başladığımda da böyle düşünüyorum," dedim.
"Sen bana hakaret ettin sanırım?" diye sorduğunda acıyı bir an unutup gülümsedim. Gülümsememi o görmediği için içim rahattı. Acı biraz hafifleyince başımı kaldırıp, sırtımı dikleştirdim. Ona doğru dönerken sehpanın üzerinden sigara paketini aldım. "Yok," dedim. "Hakaret değil. İkinizin sesi de tüylerimi diken diken edecek kadar beni etkiliyor."
Şüpheli bakışlarla beni izlerken paketten iki dal çıkarıp birini ona uzattım. "Saatin kaç olduğunu biliyor musun?" Sorusuna cevap vermek yerine masanın üzerinden çakmağı alıp sigaramı yaktım. Benden cevap alamayınca "On iki," dedi.
Gözlerimi telefon ekranına çevirdim. "Sabaha kadar uyumadım," dedim.
"Biliyorum," dedi. Başımı kaldırıp ona baktığım da "Gece tuvalete kalktığım da Can ile konuşuyordun. O yüzden bölmek istemedim."
Can ile gece yaptığımız konuşmayı hatırlayarak gülümsedim. "Nasıl olduğunu soran iki mesajıma da cevap vermeyince aradım. Keşke aramasaydım."
"Neden?"
"Bir sıkıntısı yokmuş. Telefon salondaymış mesajlarımı görmemiş. Tabi bu arada tüm sosyal medya hesaplarında aktifti. Ne diye bu durumu abartıyormuşum falan filan." Ayşegül bir karış açık ağzıyla bana bakıyordu.
"Sana ilk aramasında ulaşamadığında direk beni arayan Can mı söyledi bunları? Uyuyorsun diye telefonu açmadığı da delirmiş gibi beni arayan adam?"
"Can," dedim sigarayı dudaklarımdan uzaklaştırırken. "Polisiye kitap gibi adam. Her sayfa da tamam diyorsun buldum sonraki sayfa da bulamadığını anlıyorsun. Dengesiz, garip bir değişik bir ürün." Can için bunları söylerken dün arabanın içinde konuşmadan kalan cümleleri zihnime süzüldü. Psikolojik sorunları bol olan bir adamı hayatıma almış olmaktan ziyade benden bunları saklamış olmasının beni tedirgin ettiğine karar vermiştim.
Düşünceli bir şekilde otururken "Çok dengesiz," diyen Ayşegül'e baktım.
"Sana bir soru soracağım," dedim.
"Sor."
"Her anlamda sorunları olan bir adamı hayatıma almak mantıklı mı? Sevilmek uğruna kendimi feda ediyormuşum gibi değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...