*Başlıyorum bir Nazım uğruna Piraye olan kızımı anlatmaya, sizlerden özellikle benimle yorumlarınızı paylaşmanızı rica ediyorum. Yorumlarınıza çok ihtiyacım var.
---
Bölüm şarkısı: Kavanoz Dipli Dünya
Anlar, dakikalara döndü. Dakikalar hızla saatlere devrildi. Saatler gün oldu, hafta oldu ve ay oldu. Aylar çoğul ekler aldı. Her şey artarak ilerlerken ben bu süreçte eksildim. Nefeslerim eksildi. Ben küçüldüm. Fatih bana bir gün verdi ve ondan on yedi gün sonra hayatımın merkezi kaydı. Babamı, canımdan öte güzel adamımı soğuk bir tabutta, toprağın altına bıraktım. Babam gitti ya yetmedi bir de Fatih gitti. Tek farkları babamdan bana kalan sadece ruhu oldu, Fatih ise ne ruhunu bende bıraktı ne de kalbini...
Ne Ankara kaldı bana, ne Antalya. Bana kalan anlamsız şehirlerde anlamlı anılar oldu. Bir adamı toprağa verdim. Diğerini de başka bir şehirde başka bir kadının kollarına bıraktım.Tutunmam gerektiğini fısıldadılar, tutundum. Ben tutunamayanlardan Aslı...
Hayatın, acımasız bir denge anlayışı var, dedim ama kimseye dinletemedim. Denge, benim hayatıma gelecek en son şeydi yine de oyun oynamayı seçtim. Ağlamadım, yıkılmadım. Tutundum. İki adamı da kaybetmiş bir kadının tutunmasına en güzel örnek oldum. Halbuki her gün biraz daha delirmenin eşiğine geliyordum. Bu süreçte öğrendiğim tek şey, delirirken gizlemeli insan. Açık açık delirirseniz hayatınızdaki dengeyi kaybettiğinizi düşünürler. Ben de artık gizli bir delirme yolundayım.
Denge diyordum, hayatın acımasız bir denge anlayışı var. Bir avuç insan mutlu olurken geriye kalan bir kısım ise mutsuzluğun dibine vuruyor olmalı ve bu da tam olarak bahsettiğim denge işi. Yani tam olarak dengesiz bir terazi olduğunu düşünüyorum. Mutsuz olan insanla mutlu olanlar arasındaki dengeyi sanki tam sağlayamıyor.
Ben her seferinde dibi görüyorken, Seda Sayan nasıl olurdu beşinci kez evlenebilir ve mutlu olabilirdi ki? Yani denge neresinde bu işin? Sanırım benim ve ev arkadaşımın tüm mutlu olma haklarımız bir yanlışlık sonucunda Seda Sayan'a gitmişti.
Evet, ben burada saçma sapan bir botanik dersini dinlemek yerine tam olarak bunları düşünüyordum. Benim bir suçum yoktu ki! Asıl suç dengeyi sağlayamayan hayattaydı bir de botanik derslerini zorunlu yapan YÖK bu durumun suçlusuydu. Bakışlarımı amfiye girdiği andan beri hareket etmeksizin yerinde durarak ders anlatan oldukça yaşlı Ali hocadan çekip yanımda sıranın üzerine kapaklanıp uyuyacakmış gibi duran Ayşegül'e çevirdim. "Bence kurşun döktürmeliyiz," dediğimde başını bana çevirdi ve bomboş bakışlarını yüzüme odakladı. "Çünkü," dedim. "Gerçekten sürekli göt olmamızın mantıklı bir anlamı yok. Yani evrenin bizimle bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. O zaman geriye ne kalıyor?" dediğim de ruhsuz bir sesle "Senin salak olduğun kalıyor," dese de pes etmeye niyetli değildim.
Biraz ona yaklaşıp eğildim. "Bak," dedim. "Arda sana köpek gibi değer veriyor ama sevgili olma işine sıcak bakmıyor. Hem seninle yatayım hem de aman bağlanmayayım."
"Aslı ve Ayşegül derhal dersten çıkın," diye sesiyle tüm amfiyi inleten Ali hoca sayesinde yerimden irkilerek sıçradım. Normal şartlar altında kedi gibi olan adamı aslana çevirdiğimiz için bir tebriği hak ediyorduk. "Hızlı," diye tekrar bağırdığında hiç itiraz etmeden ikimizde eşyalarımızı ve çantaları alıp hızlı adımlarla sınıftan çıktık.
"Adama ayıp oldu lan," diyerek gözlerimi devirmeme sebep olan Ayşegül'e sadece bakmakla yetindim ve hızlıca merdivenleri inip kendimi bahçeye attım ve boş bir masaya kuruldum. "Kesin bırakır bu bizi," diye söylenerek gelen Ayşegül'ün hala tek derdi Ali hocaydı. Oturduğum masaya geldiğinde "Kantinden kahve alma sırası sende," dedim ve sinir bozucu tatlı olmayan tatlı bir tebessümle ona baktım. İtiraz etmek için ağzını açtığında "Hayatta kalkıp kahve falan almam." diyerek gülümsedim. Bana küfürler ederek kantine giderken arkasından onu izledim. Zaten başka bir işim de yoktu. İki kahveyi almış gelirken hala saydırıyordu. Minikliğinin aksine sinirlendiğinde kendini bir aslan gibi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...