Bölüm şarkısı: Ah Yalan Dünya / Neşet Ertaş
---
Bir adam çok sevdi, beni.
Bir adam her ne yaparsam yapayım yanımda olacağına dair kesin sözler verdi.
Bir adam, beni ben oldukça daha çok sevdi.
Bir adam, her kötü anında yanında olmamı istedi ve ben sadece o adamın en kötü anlarında yüzünde bir tebessüm olabildim.
Basit istekler, basit bir hayat...
Bir adam aldım hayatıma ve bunların hiçbirini bana hissettiremedi ya da ben ona hissettiremedim. Babama dair güzellikleri kıyaslamak istedikçe, gerçekler acı bir şekilde zihnime saplanıyordu. Babamı kaybetmeden önce de bunu yapıyordum ama onu kaybettiğimden beri bu kıyaslamadan kaçamaz olmuştum. Her adamın sonu, babama bir şekilde çıkıyordu. Sanki hayatıma almam için bir benzerlik yakalamam gerekiyor gibi hissediyordum.
Az önce "Eve gitmem gerekiyor," diyerek benden kaçan adam da babamı bulamayacaktım. Benim kafamdakileri soruları cevapsız bırakarak kaçan adam ile babamın ortak bir yönü olamazdı. Olmamalıydı. Babam beni bırakmazdı. 'Bak buna ben bile güldüm,' diyerek yanımda beliren Oğuz Atay'a baktım. Daire kapısının önünde durmuş, kendimi toparlamaya çalışırken ona yakalanmıştım.
Başımı kapının kenarına yaslarken "Haklısınız," dedim. "O da beni bıraktı gitti."
'Ölüm,' dedi. 'Allah'ın emri.'
Başımı yasladığım yerden çekerken, ceketimin cebinden anahtarı çıkardım. Anahtarı yerine takıp kapıyı açarken "Sıradan insanlar gibi konuştunuz," dedim. Açılan kapıdan içeriye adım attığım sırada 'Sıradan bir insanım bende,' diye mırıldandı. Bu söylediğine gülümsedim. Zaten onun ağzından kendini öven delice sözler beklemiyordum. Kapının gerisine çekilirken "İçeriye girmeyecek misiniz?" diye sordum.
Başını hafif bir şekilde salladıktan sonra 'Bugün seni yalnız bırakmak gerekli,' dedi. 'Belki ilerleyen saatlerde bir uğrarım.'
"Şiirli geceler dilerim," diyerek kapıyı kapattığımda söylediğim cümleyi geç algıladım. Ben Can'ın hayatında değildim belki ama o benim gerçekten hayatıma girmeyi başarmıştı. Adım adım değil koşarak gelmişti. Bir elimle alnıma vurduktan sonra ayağımdaki botları hırsla çıkarıp koridora attım. Salona doğru giderken ceketi de çıkardım. Evde ses yoktu aynı zaman da ışıklar da kapalıydı. Ayşegül'ün bu kadar hızlı uyuduğuna inanmasam da bu durumu sorgulamayacaktım. Bugün her zamankinden daha fazla yalnız olmak niyetindeydim.
Üç yüz altmış beş gün.
Birkaç saat sonra babamın son nefesini verdiği günü karşılayacaktım. Karşılama törenini ayık bir kafayla yapmaya da niyetim yoktu. Salona açılan mutfak kapısından geçip, dolabın başına geçtim. Yarım şişe rakıyı görmek beni en azından biraz mutlu edebilmişti. Rakı şişesiyle beraber bir şişe su ve bardağı da alıp tekrar salona geçtim. Elimdekileri sehpaya bırakırken, çekmeceden açılmamış bir sigara paketini de çıkarıp sehpanın üzerine bıraktım.
Niyetim birkaç kadehten sonra sızmak olduğu için koltuğun köşesine yastıkları dizdikten sonra ilk kadehimi hazırladım. Rakı şişesini bolca bardağa boşaltırken, su kısmına gelince bir süre düşündüm. Bardağa ne kadar su katarsam o kadar acılarım su yüzüne çıkacaktı. Oysa derdim; rakının acımı bastırmasıydı. Bu yüzden sadece rakının tadını alabilecek kadar su doldurdum. Bugün su ile işim yok. Acılarımı bastırmaya ihtiyacım var. Bir yıldır yanımda olmayan, babama ihtiyacım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...