Bölüm Şarkısı: Cem Adrian / Öf ÖF (Mezarlık kısmında özellikle dinlemenizi isteyeceğim.)
Ankara bir garip şehirdir. Puslu, bulanık bir suya benzer. Dışardan bakıldığında cazibesi yok gibi gelir ama bir yudum havasından aldığınızda doğallığı içinize işler. Doğallığı sevimliliğinden gelmez. Aksine doğallığı ile can yakar. Ankara, göz boyamaz direk kalp karartır ve köreltir. Sağlam bir kale gibidir, asla yıkılmayan. Kalenin içine giren bir daha çıkmak istemeyeceği gibi kalmak da istemez.
Gelmiş geçmiş en yetenekli mimarın elinden çıkan puslu bir şehir ne şairler ne de hikayeciler bu pusun ardını göremez. Ankara'yı sevenlere bunun sebebini sorduğunuz zaman size üç ciltlik roman yazabilir ama Ankara'yı sevmeyenler bunu anlatacak bir cümle dillendiremezler. Sevgisizliklerini dile getirmeleri en zorudur.
Çünkü; o pusun ardındakileri tarif etmeyi bir türlü beceremezler.
Ama bir kere bu şehre adım atmışsanız, kesinlikle devamı gelir. Ardı arkası kesilmez. Tıpkı benim gibi kaçar durur ama sonunda yine kendinizi bu şehrin göbeğinde o puslu havayı ciğerlerinize dağıtırken bulursunuz. Havası ciğerlerinizi yakar. Bir şeye benzetmek isteseydim; anasonlu nargile gibi derdim. Tadının ciğerlerinizi yakacağını bile bile solumak istersiniz.
Her nefes bir zehir. Zehrin ilk boğazlarımla buluşarak ciğerlerime akışı bir yıl sonra Ankara otogarında oldu. Daha çabuk gelmemek için uçak yerine seçtiğim otobüs yolculuğu bile beni bu havayı solumaktan kurtaramadı. Otobüsün merdivenlerinden inerken, omuzlarımda duran sırt çantamın kolları her adımda biraz daha ağırlaştı. Düşecek gibi oldum. Şakaklarımda bir ağrı ile son adımı atıp, o kalabalık insanların arasına inişimi tamamladım. Etrafıma bu şehre ilk defa gelen bir insanın merakı ve şaşkınlığı ile bakmayı kesip ilerlemem zor oldu. İnsanlara bile tahammül edemeyeceğimi anladığımda kulaklığı kulağıma takıp son ses kendimi notaların arasına bıraktım.
Kendimi o boğucu kalabalıktan kurtarmaya çalışırken bir anda servisin ve insanların arasında buldum. Umutsuzluk kokan bir kalabalığın arasında bir süre bekledim. Beklemek üzerine zaten ne söylesem az kalacak. Ben Ankara'nın sokaklarında beklemeyi öğrendim. Babam bir gün ansızın düşüp bayıldığında başında bekledim. Hastane odasında doktoruyla konuşurken çıkıp 'iyiyim,' demesini bekledim. Kemoterapi tedavisi alırken başında bekledim. Yılgın ve bitkin zamanlarında kendisine gelmesini bekledim. Benimle sonsuza dek bir rakı masasında oturmasını bekledim. Kanseri yenmesini bekledim. Bekleyebileceğim her şeyi en çok babamla bekledim. En çok babamın bir gün kalkıp gelmesini ve bana sarılmasını bekledim.
Bir elimle terleyen alnımı silerken sesli ve sık nefesler almaya başlamıştım. Servisin içi insan doldukça göğsüme bir karanlık çöküyordu. Oturursam kendimi iyi hissedebileceğimi düşündüm ama bunun için bir adım dahi atamadım. Görüş alanıma hafif kalın bir perde inmiş gibi karanlığı hissetmeye başladım. Karanlığın ucuna çıkan ışığı görmek istedim ama olmuyordu ya da ben yapamıyordum.
İnsanlarım dikkatini çekmemek için servis çok ilerlemeden, servisi durdurup indim. İnsanların bakışlarına aldırmadan kendimi yine soğuk Ankara'nın sisli havasına bıraktım. İndikten sonra bir kaldırıma oturup nefeslerimin düzene girmesini beklerken yine bekliyor olmama gülümsedim. Ne tatsız ne bahtsız bir tebessümdü.
Bir sigara yaktıktan sonra bir büfeden küçük bir şişe su ve toka aldım. Saçlarımı tepemde topladıktan sonra suyu bitirene kadar içtim. Sanki ciğerlerimde bir yangın varmış gibi soğuk su içime bir bayram yaşattı. Şişeyi bir çöp kutusuna attıktan sonra bir süre de öyle yürüyerek devam ettim. Siyah kabanımın şapkasıyla kızıl saçlarımı kapattım, bu sokaklara renk bulaşmasın istedim. Renkli olan her şey burada yadırganır gibi geldiğinden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...