Bölüm şarkısı – Kardan Çiçekler / Aysel Yakupoğlu
Uzay boşluğunda sıkışıp kalmış bir ruhum var. Gerçek bir dünyanın varlığından bihaberim. Ölü müyüm yoksa bu yaşadığım halim mi? Bilmiyorum. Çok yaralanmışım da sanki onun büyük bir kısmını hafızamdan isteyerek silmişim gibi hissediyorum.Tam tamına üç gün oldu. Yaşadığımı söyledikleri hiçbir şeyi hatırlamadığım koca bir üç gün geçti. Etrafımdaki insanların her biri, dolaştığım sokaklar, eşyalarım, kitaplarım, defterlerim ve yatağım her şey bana yabancı geliyordu. Sanki bir gün uyandım ve aynada gördüğüm o yıkık Aslı beliriverdi. Gerçekten her şey bir anda olmuş gibi. Birileri bana, beni anlattıkça sinirlendim. Üzüldüm. Ne kadar çok üzmüşler meğer beni bu dört sene içinde. Yıkılmışım, düşmüşüm ve kaybetmişim. Hiç sevilmemişim ve buna en çok ben tanık olmuşum.
Tüm duyduklarımdan sonra emin olduğum tek şey bir gün asla eski Aslı Çetin olmak istemiyor oluşumdu. Bunu diğerlerine en çok Ayşegül'e kabul ettiremiyordum. Bir elimle sıkıca tuttuğum çay bardağını dudağıma götürmeden önce "Bana sürekli kötü şeyler anlatıyorsun," dedim. Sabah kahvaltısı bahanesiyle gelen Cem ve Çetin'de masada oturuyorlardı. Bir de Can vardı. Hiç tanımadığım üç adam sabahın erken saatinde bize kahvaltı yapmaya gelme bahanesiyle bana bir şeyler anlatıp duruyordu ancak ben Ayşegül'e baktım. Aralarında tek tanıdığımda oydu. "Ben ne diye eskileri hatırlayayım ki? Bu dünyanın en anlamsız durumu olmaz mı? Gerçekten o günlere dönmek istemiyorum. Her ne olduysa oldu ve bitti. Artık o günlere dair ne bir insanın ismini ne de bir olayı duymak istemiyorum."
Ayşegül elinde tuttuğu sigarasından derin bir nefes aldı. Dumanı bırakırken "Olmaz," dedi. İkna olmayacağını zaten anlamıştım ama ben de bu konuda inatçı davranmaya devam edecektim. "Her şeyi hatırlamazsan nasıl yoluna devam edeceksin? Anlamıyorsun çünkü inat ediyorsun."
Bilinçli bir şekilde Can'a bakarak "İstemiyorum," dedim. "Anladığım kadarıyla pek parlak dönemler geçirmemişim. O yüzden buna gerek yok."
"Mezun olacaktın bu sene ama şuan en başa sardın."
"Son dönem kaldı demedin mi? Tamam bir şekilde bitiririm."
"Peki, kitabın? Kitabını bitirecektin ama şimdi onu bile hatırlamıyorsun!"
Elimdeki çay bardağını masaya bırakıp "Önemli değil," dedim. "Tekrar yazarım. Sonuçta onu da ben yazdım değil mi?"
"O kitabı bari oku," derken Ayşegül neredeyse yalvarıyordu.
"Neden okuyayım? Direk çöpe atacağım. Acılarımı hatırlamak için mi okuyayım?"
"Anlamsız bir inat içindesin," dedi Can. "Ben hatırlamak istemeyeceğin kötü bir adam değilim ve olmadım. Seni hep sevdim."
"Kavanozları getiren sapık değil misin sen? Daha ne kadar kötü olabilirsin? İstemiyorum ya! Hatırlamak istemiyorum," dedikten sonra sandalyemi geriye doğru itip kalktım. Onları masanın başında bırakıp odama geçtim ancak burası da bana huzur vermiyordu. Üçüncü sınıf bir bilim kurgu filminde başrol olmuştum da bir anda başka bir paralel evrene ışınlanmış gibiydim.
Yatağın örtüsünü kaldırıp içine girdikten sonra örtüyü tepeme çektim. Hatırlamak ve unutmak arasında o ince çizgide olduğumu düşündükçe sinirleniyordum. Sinirle örtüyü tepemden atıp telefonumu aldım. Hızlı aramalarda ilk sırada olan babamın numarasını tuşladıktan sonra açmasını bekledim. Telefonun kapalı olduğunu belirten kadın sesini duyunca telefonu bir hışımla yan tarafıma bırakıp tekrar örtünün altına girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
Ficción GeneralBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...