46 - "Lades"

1K 129 123
                                    

Hayat bana bir türlü hatalarımı düzeltme imkanı vermiyordu. Israrla sorunlar üst üste gelmeye devam ettikçe ne yapacağımı kestiremez olmuştum. Üstelik tüm bu olanlar benim hatalarımın bir getirisiydi. İpin ucunu kaçırmış ve bu kadar karışmasına ben izin vermiştim.

Çorbayı karıştırırken bir taraftan da Cem'e laf anlatmaya çalışmaktan yorulmuştum. Can'ın her geçen gün bir vukuatının çıkması artık beni şaşırtmıyordu. Cem'in attığı fotoğraflarda Can'ın basit bir sebeple sinirlenip krize girdiği ve adamı yoldan geçen insanlar elinden alana kadar dövdüğü falan yazıyordu. Tabi bu kanıya varabilmek için beş sayfalık bir savunma okumuştum.

Cem beni ikna edemeyeceğini anlayınca "Tamam," diyerek sözü kestiğinde rahatladım. Yanımda huysuzca kıpırdanan Ayşegül en az Cem kadar sinir bozucuydu. Telefonu elimden bırakmamı bekler gibi "Can ile burada kalmak istediğine emin misin?" diye bir soru sordu. Ayşegül'ün bu sorusunun cevabı belliydi. Ailesi burada yokken onu bırakmak bana yakışmayacaktı. Yakışmaktan ziyade ben bunu yapamayacağımı biliyordum.

Gözlerimi ocağın üzerinde kaynamaya başlayan çorbadan çekmeden "Evet," dedim. "Şimdilik kalacağım. Hem o uyurken ben de son sayfaları yazarım. Belki birkaç güne kitabı bitiririm."

"Sonu nasıl olacak?"

"Bilmiyorum," dedim. "Kimi öldürmek istediğime henüz karar veremedim. Hatta bir bomba koysam tüm karakterleri öldürsem mi diye düşünüyorum."

Gözlerini devirirken "Saçma," diye söylendi. "Bırak bari yazdığın karakterlerin hayatı güzel olsun."

"Ölüm bazı insanlar için güzel bir seçim olabilir."

Ayşegül kalçasını tezgâha yaslarken "Sadece bizim hayatımız mı garip olan acaba," diye mırıldandı. Konu ile alakasını anlamayarak ona baktım. "Yani ikimizde sevdiğimiz adamların yanında dünyanın en mutsuz iki insanıyız. Şaka gibi değil mi?"

"Evet," dedikten sonra gülümsedim. "Kötü bir şaka." Kaynayan çorbanın altını kapattım.

"Benim karnım çok aç," diyen Ayşegül'e baktım. Açlık hissini neredeyse unutmuştum. En son ne zaman doyurucu bir şey yediğimi düşündüm ama hatırlayamadım.

"Çay suyunu koyalım. Sefa demlesin," dedikten sonra çaydanlığa uzandım. Suyu doldurup ocağın üstüne bıraktıktan sonra "Biz seninle gidip köşedeki fırından poğaça, börek falan alalım," dedim.

"Ben giderim," diyerek bir adım atan Ayşegül'ü kolundan yakalayıp durdurdum.

"Beraber gitmemiz lazım ama önce çantanı buraya getir." Bir bana bir de kolunu sıkıca tuttuğum elime baktı. Onun gideceğini düşünerek panik yapmış bunu da ne yazık ki yansıtmıştım.

Gülümsedikten sonra "Burnuma mis gibi yalan dolan kokusu geliyor," dedi. En azından birbirimizin yanında mutluyduk.

"Yalan falan yok," diyerek onu tersledim. "Mutfakta mis gibi çorba kokuyor. Hadi sen git onları al gel anlatacağım." Ayşegül karmaşık bir ifadeyle söylediklerimi yapmak için mutfaktan çıktığında hızlı bir şekilde raflardan kapaklı bir saklama kabı aldım. Çorbanın bir kısmını o kaba doldurup sıkıca ağzını kapattım.

Saklama kabını da bir poşetin içine koyarken 'Sen çok garip bir kadınsın,' diyerek korkmama sebep olan Sabahattin Ali tezgâhın tam önünde duruyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra ona baktım. Yüzünde ifadeye dair bir şey yoktu.

Kimsenin duyup duymamasını önemsemeden "Nesi garipmiş?" diye söylendim. Saklama kabını koyduğum poşetin ağzını sıkıca kapattım.

Bu sefer 'Nereye gidiyorsun Aslı?' diye soran Nazım Hikmet oldu.

Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin