36 - "Anne"

1.2K 143 189
                                    

Kendimi bildim bileli kaçış yolum her zaman yazmak oldu. Kendimden birer parça eklediğim karakterlerime bazen en kötü anları yaşadım ve bazen cehennemin dibini gördüm. Yazarken çok kez ağladım. Ağlayarak çok şey yazdım. Ben kalemime küstüm ama kalemim bir kez bana küsmedi. Zihnimle beraber uyumlu bir şekilde varlığını her zaman taze tuttu. Zihnimden geçen her kelimeyi beyaz bir kağıda bırakmaya yemin etmiş gibiydi.

Yanıldığı zamanlar da oldu. Bazen önünde bir set belirdi. O seti aşamayacağını her düşündüğünde bir nefes alıp tekrar kendini kağıdın beyazlığına bıraktı. Belki sırf bu yüzden en sevdiğim renk beyazdır. Bir yere iz bırakmak zorunda olsaydım bu kesinlikle bir kitabın sayfaları olurdu.

Artık buna tutunma zamanının geldiğinden eminim. Ben yazmak için var oldum. Yazarak var edeceğim kendimi ve yine yazarak yok olacağım.

Parmaklarımı klavyenin üzerinden çekerken bir taraftan da dudaklarımı kemirmeye başladım. Klavyenin üzerinden çektiğim elimle dağılan saçlarımı tekrar tepemde topladıktan sonra masada ritim tutmaya başladım. Sırtımda gezinen ağrıyı görmezden gelmemin tek sebebi yazmayı şuan burada bırakmak istemediğim içindi ama iki gün önce kapının önünde rastladığım ve içini açmadan çöpe attığım kavanoz kelimelerimin dökülmesini engelliyordu. Bir elimle alnımın ortasına bastırırken yan tarafımdaki yatakta yüz üstü uzanmış Sefa ile mesajlaşan Ayşegül "Neden durdun?" diye sorduğunda dudaklarımın arasından çıkan sesli bir nefes oldu.

Geriye doğru yaslanırken kemiklerimin yorgunluktan ağladığına yemin edebilirdim. "Bilmiyorum," dedim.

"Mesaj sesi dikkatini mi dağıttı?"

"Hayır," dedim masada tekrar ritim tutmaya başlarken. Bu hareketin bir sinir bozukluğu göstergesi olduğunu biliyor ama kendimi de durduramıyordum.

Huysuz bir şekilde "Yapma şunu," diye söylenirken doğruldu ve bağdaş kurarak oturdu. Başımı ona doğru çevirdiğimde siyah saçlarını tam tepesine toplamış uykulu gözlerle beni izliyordu.

"Neyi yapmayayım?" dedim masum bir ifadeyle.

"Geri zekalı gibi masada ritim tutmayı bırak."

Ellerimi masadan çekip klavyenin üzerine bırakırken "Tamam," dedim.

Sanki beni neyin durdurduğunu biliyor gibi "Kavanozlardan annene ya da Samet'e bahsedecek misin?" diye sordu. Ben cevap vermeyince "Aklının orada olduğunu biliyorum," dedi. "İçinden çıkan notu okumaya bile tenezzül etmedin diye onu umursamadığını mı sanacaktım? Bak cidden bu iş çok sinir bozucu olmaya başladı. Sen panik yapmıyor gibi görünsen bile onu düşündüğünü biliyorum. Aslı ciddi bir sapık olabileceğini düşünmeye başladım."

Bakışlarımı tırnak etlerini kopardığım tırnaklarımda gezdirirken "Biliyorum," dedim. "Ama polise gitmedik mi? Yani onlarda bulamayacaksa biz nasıl bulacağız? Fatih değil ve Can hiç değil ise geriye kim kalıyor?"

"Senin böyle hareketli dönemlerinden kalan sevgili olmadığın ama flört ettiğin ya da senden hoşlanan bir adam olabilir mi?"

"Şu ana kadar benden hoşlandığını söyleyen hiçbir adamı kırmadım. Aksine kırılan da iz taşıyan da ben oldum. Onlar gitmeye hevesliydiler ve gittiler. Ayrıca kaç tanesi benim Ankara'daki evimi biliyor?"

"Açıkçası Can, bunu yapabilecek bir deliye benziyor ama ben Fatih diye de düşünmeden edemiyorum."

"Fatih'in de işi gücü yok Aslı'yı delirtmek için kavanoz göndereyim diye mi düşünüyor?"

"Piraye ve Camdan Kavanoz'u ondan başka kim biliyor?"

"Sen," dedim gülerek.

"Böyle korkutmalı şakaları ancak sen yaparsın," dedikten sonra hüzünlü bir sesle "Yapardın," dedi.

Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin