07 - "Koku"

2.5K 206 116
                                    


Leyla olsaydım mesela Mecnun peşimden koşup dursaydı ya da Şirin olsaydım da Ferhat dağları delseydi. Ama ben talihsiz bir kadındım ve gidip bu kadar seçenek arasından Piraye oldum. Kırıldım, yaralandım ve yok oluşa adım adım ilerledim. Başka kadınların izinde bir adamı sevdim.

Ben Nazım olup aşka aşık olmayı yeğlerken, Piraye oldum bir Nazım uğruna. Avare avare sokaklarda dolaşan bir ayyaş oldum. Gurur ile aşk arasındaki ince bir ipte yürüyen bir kadın oldum. Bekleyen oldum, beklenilen hiç olmadım. Sevdim çokça ama sevilemedim. Ben hep kaldım, onlarsa her seferinde gitti. Önce kitaplara sarıldım sonrasında şiirlerle nefes almaya başladım. Bir süredir şarkılarda yaşıyorum. Aslında hiçbirini yapamıyorum. Şarkılar kalbimin ritmini bozmaya başladı. Şiirler hep onu hatırlatır oldu. Kitaplar kaldı bana ama mutlu sonları sevemez oldum. Kitaplar bana kızgın ve küsmüş gibi gelmeye başladı. Herhangi birinin kapağına dokunmaya bile çekinir oldum.

Tam da şuan bir alışveriş merkezinin içinde yer alan kitapçıda rafta duran kitaba dokundukça utancımdan yanıyor gibi hissettim. Sanki dokundukça, kitabın her cümlesi birer iğne gibi bedenime saplanıyordu. Oysa henüz ellerimin arasına alıp da bir sayfasını bile açmamıştım. Ama ben en yakın dostuma ihanet etmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Sessiz bir şekilde yanıma gelmiş beni izleyen Ayşegül'ü fark etmemiştim. İşaret parmağımı rafta duran Nazım Hikmet kitabının kenarında usul usul gezdirirken zihnim yeni bir alemde geziniyordu. "Bir sayı söyle bana," diyerek yanımdaki varlığını belli edene kadar sanırım beni izlemişti. Başımı hafifçe ona çevirdim, parmağım ise hala kitabın kenarındaydı. İki elinin arasında tuttuğu ince kitaba baktım. "Sayfa 18," dedikten sonra "Onuncu sıradaki cümle ile başlayan paragrafı oku," dedim gülümseyerek. Tereddüt ederek İlhami Algör'ün kitabının sayfalarını karıştırmaya başladı. Sırtımı kitap dolu rafa verip, kollarımı göğsümde birleştirdim.

Ellerinde tuttuğu incecik kitap, Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. Bir süre gözleriyle paragrafı okudu ve başını kaldırıp "Okuyorum," dedi.

"Dinliyorum," dedim bilmiyormuş gibi. Defalarca okuduğum, ezberlediğim sözleri Ayşegül'den dinlemek istedim.

Okumaya başlamadan önce boğazını temizledi ve açık uzun saçlarını geriye doğru attı. "Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor, sabahları kadından önce uyanıp evden tüyerek, şehrin uzak bir köşesine gidiyor, elleri kıçında oraya buraya takılıyor, birileri ile tuhaf muhabbetlere giriyor ve her akşam kadından önce eve dönüp, günün hikayesini yazıp, görülebilecek bir yere iliştirip, yine arazi olup, ta ki gece yarısı, uyumakta olan kadının yanına sokulup, birbirlerini bir güzel sevip ve adam, sabahın kör vakitlerinde, yine sevişmelerle bitecek bir gece için erkenden sokaklara süzülüp..." Devamı olmayan paragraf onu durdurdu. Başını hafifçe kaldırıp bana baktı. "Bunu okumuştun değil mi?" diye sordu gözlerini kısarak.

Başımı 'evet' der gibi salladıktan sonra doğruldum ve başka bir rafa doğru yürümeye başlarken "Ne olmuştu da, 'Seninle dünyanın her yerine gelirim' diyen Müzeyyen , durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? Hangisi Müzeyyen'di? Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?" diye kendi kendime mırıldandım.

Oğuz Atay'ın kitaplarının olduğunu rafların önüne gelince durdum. Tehlikeli Oyunları elime aldım ve ardımdan gelen Ayşegül'e "Bana bir sayfa sayısı söyle," dedim. Dudaklarını aralamış tam bir sayı söyleyecekken "Dur bir dakika," dedi panikle ve telefonunu çıkardı. Ne yaptığını anlamadığımdan sakince bekledim. Başını telefonundan kaldırıp "Bugün doktor randevun var," dedi bilmiyormuş gibi davranmak yerine elimdeki kitabı rafa yerleştirirken "Biliyorum," dedim.

Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin