Ne zaman annem hastalansa o kadar üzülürdüm ki bademciklerim hemen 'biz buradayız' der gibi şişer ve annemin yanındaki yatağın içinde kendimi bulurdum. Küçük bir kız çocuğunun naifliğinden bahsetmiyorum. Annesine de babası kadar bir zamanlar düşkün olan bir kız çocuğundan bahsediyorum. Annesinin onu sevmediğinden bihaber olan aptal bir kız çocuğu...
O günden bugüne annem değişmemiş ama ben çok değişmiştim. Evet, hala üzüldüğümde o bir türlü aldırmadığım bademciklerim kendini ortaya çıkarıyordu ama bu annem hastalandığında olmuyordu. Annemi bırakmış ve bana onun bencilliğini sevgisizliğini hatırlatan Can'ı bulmam zor olmamıştı. Bu durum ara sıra Ayşegül'ün de söylediği gibi manyak mıknatısı olduğumu doğrular cinstendi.
Ayşegül bir elinde soyup hazırladığı meyve tabağı ile salona girerken "Bademciklerin şişmiş gibi değil ama ölecek gibi duruyorsun," dediğinde üzerimdeki battaniyeyi boğazıma kadar çekmekle meşguldüm.
"Farkında mısın acaba konuşamıyorum?" Hırıltılı ve sert çıkan bu ses bana ait gibi değildi.
"Evet," dedikten sonra meyve tabağını kucağıma bıraktı. "Yemek yiyemiyor ve aynı zaman da konuşamıyorsun. Normal zamanda bir hamburgeri beş dakikada çiğnemeden yutuyorsun ama birkaç gündür her şeyi parçalayıp ıslatmak zorunda kalıyorsun."
Kucağıma bıraktığı tabağı tutup sehpanın üzerine bıraktım. "Benden bıkmış gibi konuşuyorsun," dedim eğlenerek.
Abartılı bir sesle "Asla," dedi.
"Hadi hadi bana hasta bakıcılık yapacaksın diye depresyonuna giremiyorsun."
"Salaksın."
"Çok zekiyim."
"Hani sen konuşamıyordun Aslı?"
"Sesimi zor duyacak kadar kısık bir sesle konuşuyorum."
Sehpanın üzerindeki tabağı işaret edip "Onları yiyeceksin," dedi. "Yemezsen seni hastaneye götürürüm."
"Yiyemiyorum."
"Bin parçaya böldüm yesene lan şunları."
"Ayşegül gidip depresyonuna girer misin? Rica ediyorum git depresyona gir. Yok, zencefil yok karabiberli süt bırak beni biraz hastalığımla baş başa."
"Olmaz."
Başımı bıkkın bir tavırla geriye doğru attım. "Yapma," dedim tüm gücümle boğazımı zorlayarak. "Gidip ders çalış. Tezini yaz ve beni rahat bırak."
"Sen meyveni yerken ve o yarım kalan karabiberli sütünü içerken ben de onunla ilgileneceğim." İnat etmeye devam etmesine karşılık gözlerimi devirdim. O inat ederken ben ne yaparsam yapayım o meyveyi yiyecek ve o sütü de bitirecektim. Bitirmezsem Sefa'dan çıkaramadığı sinirini benden çıkaracağını biliyordum.
Bilgisayarı ve notlarını yanına alıp üçlü koltuğa oturduğunda ben de fırsattan istifade battaniyeyi biraz daha yukarı çekip gözlerimi kapattım. Kapının zil sesi bu anı bekler gibi kulak patlatan sesiyle salonun sessizliğinin ortasında patladı. Bıkkın bir şekilde doğrulduğumda Ayşegül benden önce davranıp ayağa kalktı. "Ben açarım," diyerek gittiğinde tekrar başımı yastık ile kavuşturdum.
Ellerini birbirine sürterek giren Çetini görmek beni biraz şaşırtmıştı. "Hayırdır senin ne işin var burada?"
"Ne güzel bir karşılama," dedikten sonra ayakucuma oturup battaniyeyi bacaklarına örttü. "Sana da merhaba Aslı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
Ficção GeralBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...