Hani aşırı dramla izleyiciyi ekrana bağlamak isteyen senaristler her şey ortaya çıkacakken berbat bir durum yaratır ve karakterin konuşmasını erteler ya işte tam olarak kendimi o konuşamayan karakter gibi hissetmeye başladım. Tüm her şeyi konuşmam gerekirken Can'ın kaza yapması tam olarak bu duruma yakışıyordu. Bir dizi olsaydık reytingler iyi olur muydu bilmiyorum ama seyirciyi deli edeceğimizden emindim. Bu senaryodaki en büyük eksik ise benim tamamen masum bir karakter olmayışımdı. Kendi yaptıklarımdan iğrenen bir şekilde gözlerimi hastane odasındaki yatağında uyuyan Can'ın üzerine çevirdim. Ayşegül "Garip davranıyorsun," diyene kadar sadece Can'ın yüzüne bakmaya devam ettim.
"Neymiş garip olan?"
Cevap vermeden önce çenesini garip bir şekilde gergin bir hale getirdi. "Can için endişelenmemiş gibi duruyorsun?" Aslında endişelenmiş ama bunu pek yansıtmayı başaramamıştım. Bazen anlamsız bir durumun ortasında kalırsınız ve ne tepki vermeniz gerektiğini kestiremezsiniz ya tam olarak öyle olmuştu.
Konuşmaya başlamadan önce koltukta uyuklayan Sefa'ya ve yatağında mışıl mışıl uyuyan Can'a baktım. "Seninle bir şey konuşmamız gerek," dedim ama burada bunu yapıp yapmama konusunda pek emin olamıyordum. Can'a kalmayan güvenim beni susturuyordu.
Direk gözlerini büyütürken "Hamile misin?" diye sordu.
Bir elini tutup çekiştirmeye başlamadan önce "Bahçeye çıkalım," dedim. Hastanenin boş koridoruna çıktığımızda kendi kendine kafasında kurduğunu biliyordum. Bahçeye indiğimizde gözüme kestirdiğim boş banka doğru ilerledim. Bir taraftan da Ayşegül'ün küçük elini tutmuş çekmeye devam ediyordum.
Bankın yanına geldiğimiz de "Hamile misin?" diye sordu tekrar. "Kesin hamilesin ama biz bebeği aldıracak kadar zengin değiliz. Üstelik Can manyağı da aldırmana izin vermez. Doğurursan da onun annesi sizi öldürür. Zaten doğurursan ona nasıl bakacağız hepimiz öğrenciyiz?"
Nefes almadan konuşmasını "Otur anlatacağım," diyerek böldüm. Oturup bana doğru döndüğünde gerçekten çok telaşlı bir ifadesi vardı. "Hamile değilim," dedim.
"Fatih," dedi çığlık atar gibi. "Fatih ile Can'ı aldattım dersen burada hık diye ölebilirim. Nasıl bir cesarettir bu! Can seni öldürebilir."
Gözlerimi devirdikten sonra "Fatih ile konunun uzaktan yakından bir alakası yok," dedim. "Susmuyorsun ki anlatamıyorum."
Derin bir nefes aldıktan sonra "Tamam," dedi. "Sustum hadi anlat yoksa aklımdan kurduklarımı duymak bile istemezsin."
"Hala susmadın?" dedim gülümseyerek.
"Bu sefer kesin sustum," derken bir eliyle ağzını kapattı.
"Pat diye söyleyeceğim hazır mısın Ayşegül?"
"Allah'ım inşallah ölmem," dedikten sonra "Söyle gelsin," diye ekledi.
"Cem ve Çetin kavanozları getiren adamı buldu," dediğimde bahçenin ışıklandırmasından yansıyan ışıktan gördüğüm kadarıyla inme inmiş olabilirdi. Bir karış açık ağzı ve yuvasından çıkacak gibi duran gözleriyle karşımda duruyordu. "Ayşegül eğer yaşadığına dair bir tepki vermezsen devamını söylemeyeceğim."
Bana doğru nefesini verdikten sonra "Söyle," dedi. "Allah aşkına gol atağına çıktıktan sonra boş kalenin önünde ayağında top çeviren futbolcu gibi heyecan yaratma."
Vereceği tepkiyi kaçırmamak için gözlerine dikkatle bakarken "Can," dedim. "Tüm her şeyi yapan Can'mış."
Omuzları düştü. Kırıldığını belli eden bir sesle "O gün o yüzden öyle oldun," dedi. "Kendini bu yüzden odana kapattın. Can ile arana mesafe koydun ama bana neden anlatmadın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...