Bölüm şarkısı: Berduş / Ekrem Düzgünoğlu
Tik.
Tak.
Hayal kırıklığı...
Tik.
Tak.
Bir yalanın vakti.
Tik.
Tak.
Bir gerçeğin tam vakti.
Tik.
Tak.
Saat kavramını nasıl yitirir insanlar?Tik.
Tak.
En sevdikleri insan öldüğünde mi yoksa hayatlarının şaşkınlığını yaşadıkları bir anda mı?Tik.
Tak.
Akrep ve yelkovanın tik tak sesleri kulağımda patlamak üzere gibi ama ben zaman kavramımı yitiriyorum. Akrep ya da yelkovandan birini tutup durdursam nefes almaya devam edeceğim ama değil elimi, parmağımı bile hareket ettirmek güç gibi geliyor.Zihnimdeki uğultunun arasından cılız sesiyle "Aslı," diyen Ayşegül'e bakmaya çalıştım. Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda, iki eliyle sıkıca kavanozu kavramış tam karşımda duruyordu. Enseme vuran Can'ın nefesi ve gözlerini bir türlü beden ayıramayan Sefa da buradaydı. Zaman kavramımı o kadar yitirmiştim ki saatlerdir buradaymışız gibi hissediyordum.
Göz kapaklarımı ardı ardına kapatıp açtıktan sonra Ayşegül'e doğru iki adım attım. Ne yapacağımı merak eder bir halde öylece bekliyordu. Uzandım ve avuçlarının arasında duran kavanozu aldım. Dudaklarıma geniş bir tebessüm yerleştirdikten sonra arkamda sessiz bir şekilde duran Can'a döndüm. Gözlerindeki merak duygusunu okuyacak kadar onu tanıyabilmiştim. Bir elimle sıkıca tuttuğum şeffaf kavanozu kaldırdım. Gözleri benimle kavanoz arasında gidip geliyordu. Gülümsememi genişletirken, başımı hafifçe sağ omzuma doğru yatırdım. Gözlerim Can'ın gözlerindeyken tatlı bir sesle "Sen," dedim. Sesim umduğumdan daha güçlü ve gür çıkmıştı. Elimi havaya kaldırarak kavanozu Can'ın yüzüne doğru sallamaya başladım. "Bunların her birini sen gönderiyorsun." Yüzünden geçen ifadeyi adlandıramazdım. Gözlerini büyüttü ve dudaklarını araladı ama konuşmak yerine sadece derin bir nefes aldı. Göğüs kafesi şişti ve nefesini yüzüme doğru bıraktı. Tanıyorum ve aslında hiç tanımıyorum. Tanımayı çok istiyor ama bir o kadar korkuyorum. Ya tanıdıkça seversem diye ölesiye korkuyorum.
Başını iki yana sallarken kaşlarını çatarak "Aslı senin saçmalamanın hiç sınırı yok," diye mırıldandı. Can gibi çenebaz bir adamın sadece tek bir cümle ile bu söylediklerime karşılık vermesi bile doğru bir adım attığımın kanıtıydı.
Bu hareketinden cesaret alarak kendimden daha emin bir sesle "Her şeyi bilmenin yanı sıra o mektubu bilen Fatih haricinde sen varsın. Fatih'in göndermediğinden emin olduğumuza göre bu tamamen senin oyunun," dedikten sonra alay eder bir tonla "Hadi Can itiraf et. Beni daha fazla delirtmek için mi uğraşıyorsun? Yoksa Fatih'e ait olan özel bir mektubun içinde kendine yer bulmaya mı çalışıyorsun?" diyerek onun üzerine gitmeye devam ettim.
Beklemediğim bir sakinlikle "Aslı," dedi. Boynunda belirginleşen damarlarını görmezden geldim. Bir elini sinirle saçlarından geçirdikten sonra kavanozu almak için uzandı ama elimi geri çekerek buna izin vermedim. Ne yaptığımın ya da yapacağımın farkında bile değildim. Bir sinir krizi daha geçirmemek için kendimi tutmam gerekirken ben yine bir uçurumun kenarında yalın ayak dolaşıyordum. Biliyor musunuz, insan önce kendini sevmeli. Siz kendinizi sevmezseniz, bir başkaları da sizi sevemiyor.
Gözlerimden akmak üzere gibi hazır bekleyen gözyaşlarını tutarken "Sen yaptın," dedim. Sesim bir hayal kırıklığı... Ben bir hayal kırıklığıyım.
Düz bir sesle "Hayır," dedi ama ben bir türlü ona inanamıyordum. Normalde vermesi gereken tepkileri vermiyor gibi hissetmek beni her geçen an daha fazla delirtiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...