Nazım zannediyordum kendim bir Piraye yolunda. Sonra Piraye olduğuma karar verdim bir Nazım uğruna. Döndüm dolaştım. Yaşadım ve yaşattım. Güldüm. Ağladım. Küçüldüm ve büyüdüm. Eksildim. Kaybettim. Kaybettikçe başladığım o noktaya geldiğimi fark ettim. Ben her okuduğu kalemde kendine yer bulmaya çalışan ama kendini yaşayan sıradan bir insan olduğumu gördüm. Ne bir Nazım'ım. Ne bir Piraye. Ve beni sevmeye devam edecek bir Vera'm da yok.
Tüm bunlar karşımda kitabımı inceleyen editöre bakarken zihnimden akıp gidenlerdi. Hayallerime bir el kadar mesafedeyken hayatımı gözden geçirmekti. Belki de neler kaybettiğimi sürekli düşünerek zihnimde tazelemekti. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey karşımda oturan bu güzel kadının benim hayatımı değiştirebileceğiydi. Ne muazzam bir tezat içindeydim. Kaybettiklerimi yazdığım kitabım bana bir hayat kazandırabilirdi.
"Bir sıkıntı var," dediğinde nefesim kesilir gibi oldu.
Yine de kendime güvenen bir sesle "Nasıl bir sıkıntı?" diye sordum. Aralarında beyaz telleri olan siyah kıvırcık saçının bir tutamına parmağını geçirmiş oynarken hem beni dinliyor hem de dosyayı inceliyordu.
Başını kaldırıp bana baktı. "Bu senin hikayen yani kendi hayatını yazdın değil mi?" diye sorduğunda "Evet," dedim.
"Peki," dedikten sonra bir süre sadece baktı. Beni kırmadan reddetmenin yolunu arıyor diye düşündüm. "Sence bu hikayede bir eksik yok mu?"
Gülerek "O hikâye eksikleriyle bir bütün zaten," dedim. "Eksikleri ve kaybettikleri olmasaydı Defne karakteri olmazdı. Ben kitabıma ya da hikâyeme kaybettiklerimle başladım. O elinizdeki dosya Defne'nin kaybedişi ile başlıyor."
"Nazım ya da Piraye olarak başladığı yolda karakterin kendini kaybediyor. Aşkı insanların gözünde karmaşık bir hale getireceksin."
"Karmaşık değil mi zaten?"
"Karmaşık ama buradaki erkek karakterler kadar karmaşık mı?"
Onun sorusuna cevap vermek yerine "Sizin hayatınızda biri var mı?" diye sordum.
Dosyayı masanın üzerine bırakıp geriye yaslandı. "Evet," dedi. "Evliyim." Ses tonu birden tatlı bir tona büründüğü için mutlu bir evliliği olduğunu düşündüm.
"Ne güzel ki siz hayatınızda sizinle bir ömrü paylaşacak bir adamı bulabilmişsiniz," dedim. "Ama her insan bu kadar şanslı olmuyor."
"Sakın beni yanlış anlama," dedi. "Yaşadıklarını hafife almıyorum ama buradaki erkek karakterin bir tanesi kızı düşündüğünü söylüyor ve gidiyor. Tam diğeri geliyor diyoruz ki bu bizim kızı sevecek ve mutlu edecek ama bu da dengesiz bir manyak çıkıyor. Birinci adam bize sebeplerini açıklıyor ama ikinci adam belirsiz."
"Biliyorum," dedim. "Henüz finalini yazmadım. Sizin burada olduğunuzu duyar duymaz size ulaşıp dosyayı göstermek istedim. Yani o adam benim hayatımda da belirsiz. Hareketlerinin ya da yaptıklarının nedenini bilmezken altını dolduramazdım."
"Kalemin çok güzel bunu kabul ediyorum. İyi de yapmışsın bana gelmekle ama kafamda bir sürü soru işareti oldu."
"İkinci adamın neden böyle davrandığına dair bir fikrim yok," dedim tekrar.
"Bu senin hikayen değil mi?" Sesi bıkkın çıkmıştı.
"Kısmen," dedim.
"Anladım," dedi. "İçinde biraz kurgu da var. Mesela Apollon ve Defne efsanesi tamamen bir kurgu ya da benzetme. Yine de bu Apollon yerine koyduğumuz kişinin kuvvetli nedenleri olmalı. Sayfalarca Defne'ye olan aşkını anlatırken nasıl bir anda karaktersiz biri oldu bu adam?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...