Bölüm şarkısı: Raperin – Vazgeçtim
Karardı ya dünyam. Bir daha aydınlanamayacakmış gibi hissettim. Tüm evren bir karanlığa gömüldü. Fatih, ölmedi. Fatih, öldürdü. Daha ne kadar fazla ölebilirdim ve daha ne kadar zaman nefes alan bir ölü olabilirdim, bilmiyorum ama olmuştu.
Sizin hiç inmek için butona bastığınız otobüsün, durmadığı oldu mu? Olduysa eğer beni anlarsınız. İnmek istiyor ve butona defalarca basıyorum. Kırmızı ışık yanıyor, otobüs yavaşlıyor ama durağın önüne geldiğinde durmuyor. Devam ediyor ve siz geriden durağa baktığınız ile kalıyorsunuz. İnmek için yaptığınız tüm hazırlık boşa çıkıyor. Neyse, diyorum bir sonrakinde inerim.
Ben babamı kaybettiğimden beri o durakta inmek için can atıyorum ve her seferinde başarısız oluyorum.
Hatırladığım son şey, kampüsün taş asfaltında görüşümü esir alan karanlıktı. Karanlığın ardından önce bir sis bastırdı ve giderek grileşti dünya. Ankara gibi...
Gözlerimi aralamadan önce gerçekten yaşayıp yaşamadığımı kontrol etmek istedim. Burnumdan aldığım hava boğazıma doğru aktığında bir umut ölülerin de böyle nefes aldığını düşündüm. Ama gözlerimi açtığımda solgun yüzüyle başımda bekleyen Ayşegül'ü görmek yaşadığımın bir kanıtıydı. Gözleri sabit bir şekilde kirli beyaz duvara odaklanmıştı. Yine siyah saçlarını tepesinde toplamış, yorgun bir halde duruyordu. "Selam," dedim hırıltılı bir sesle ve başının bir anda bana dönmesini sağlamış oldum. Gözlerini açıp kapattı ve derin bir nefes aldı. Elimi sıkıca kavradı. Yutkunuşundan ağlamamak için direndiğini anladım. "Ben, senin bu dünyada ki sınavınım," dedim yine kalın bir şekilde çıkan sesimle.
Kızaran gözlerini bana çevirdi. "Çok zor bir sınavsın."
Elini sıktım sanki daha fazla onu yaşadığıma inandırmak ister gibi. "Zor sınavları atlattığımıza göre artık basitlere sıra geldi," dedim gülümsemek istedim ama çenemde bir sızı gezindi.
Telaşlı bir sesle "Ne oldu?" diye sorunca "Gülemiyorum lan," dedim. Sonra aylar sonra ilk defa birbirimize baktık ve "Ağlanacak halimize hep güleriz," dedikten sonra ağlama ile karışık kahkaha atmaya başladık. Kahkaha seslerimiz birbirine karıştı. Saniyeler sonra ben yattığım yerden kalkmış, kollarımı Ayşegül'ün bedenine sarmıştım. Kahkahalarımızda tam o anda göz yaşlarına döndü. Göz yaşlarımız sesli bir ağlamaya dönüştü. Çığlıklar ata ata ağlamaya başladık. Birbirimize sıkıca sarıldık. Bir nefes sonra ayrılacakmış gibi kollarımız birbirine kenetlendi. Delirdik yahut biz hep deliydik ya da siz deliydiniz de biz normal olandık.
Başımı boyun girintisine gömüp, Ayşegül'ün kokusunu içime çektim. "Üzülüyorum albayım," diye mırıldandım. "Sonra gidip ne diller döküyorum bilseniz. 'Neyin var canım?' filan diyorum. Daha neler söylüyorum. Gözlerine filan bakıyorum. Siz gerçekten doğru söylüyorsunuz albayım: Ben adam olmam. Ben tek başıma yaşamalıyım; başkalarını zehirlememeliyim. Dama çıkıp ulumalıyım kurtlar gibi." Sözümü bitirdikten sonra kollarını daha da sıkıca bana doladı. Dudaklarını kulağıma yakınlaştırdı. Tam o esnada kulağımda bir ıslaklık hissettim. Ayşegül'ün gözyaşı...
"Fakat oyunları unutacak albayım, yaşamak istiyorsa unutacak. Sadece ağladığını ve bir zamanlar çok mutsuz olduğunu hatırlayacak." Onun görmediği buruk bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Oğuz Atay'ın alıntısı ile karşılık vermesine hiç şaşırmadım. Ben bu tatlı haline gülümsediğim sırada hastane odasının kapısına yaslanmış Oğuz Atay'ı gördüm. Dudaklarında naif bir tebessüm vardı. "Ah," dedi. Allah'a sığınan çaresiz bir kul gibiydi. Kırgınlığı, yorgun ve hayata tutunamayan bir adamın dudaklarından dökülen bir 'Ah', binlerce duanın karşılığıydı.. Bir 'Ah' dev bir yangının içinde edilen son dua gibiydi. Kendi için değildi. Bizim için 'Ah' diyordu, kalemi gibi naif olan güzel adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
Ficción GeneralBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...