20 - "Çıkmaz Sokak"

1.8K 163 127
                                    

Bölüm Şarkısı: Çıkmaz Sokak / bubituzak

---

Çok yaşayamadım ben bu hayatta ya da çok dolu yaşayamadım. Belki de sırf bu yüzden yaşadığımı hiç düşünmedim. Nefes almaya devam ettim ama bu benim için ölüme bir adım daha yaklaşmaktan farksız oldu. 'Oysa yaşamayı ne kadar çok sevebilirdin,' diyen Sabahattin Ali'ye bakmak için başımı çevirdim. Amfinin en arka sırasında yanımda oturmuş, ders dinliyor gibi görünüyordu. Ayşegül'ün boşluğunu o doldurmuştu ama derse olmayan dikkatimi yerine getirmekte başarısızdı.

Bakışlarımı onun üzerinden çekip, defterin arasına sıkıştırdığım telefona çevirmeden önce "Sahi siz ne kadar çok sevdiniz yaşamayı?" diye sordum.

Derin bir iç çekişin ardından boğuk bir sesle 'Yaşamayı çok isterdim, yaşayamadım o ayrı,' dedi. Çok zaman kendimi ve tüm dünyevi dertlerimi unutup ona üzülürdüm. Bir Sabahattin Ali'me bir Oğuz Atay'a bir de benim güzel kadınım Piraye'ye... Boğazım bir yumru oturdu. Sanki konuşursam ağlayacak gibi oldum. Konuşmasam da ağlayacaktım. Gözlerimi telefon ekranından uzaklaştırıp, geriye doğru yaslandım. "Ah," dedim. "Ah, bu hayatı en çok da yaşamayı hak edenler, yaşamadan göçüp gidiyor."

Başımı ona çevirmeden onun gülümsediğini hissettim. Kırık bir tebessümle gülerdi zaten çoğu zaman ve ben her zaman o kırıkları onarmak isterdim. Onaramayacağımı bile bile bunu çok istiyordum. 'Aslı, kaçma,' dediğinde başımı hafifçe ona çevirdim. Onu yan profilden izlemek, eşsiz bir manzaraya bakmak gibiydi. Benim Sabahattin Ali'm çok güzeldi. Her bir nefesine şiir yazılacak adamdı. Etrafımdakilerin beni duymamasına özen gösteren bir sesle "Kaçtığım bir şey yok," dedim. Başını bana doğru çevirdiğinde gözlerindeki buğuyu gördüm. Dokunsam ağlar mıydı?

Dudakları sol tarafa doğru kıvrıldı. 'İkisinden de kaçıyorsun,' dediğinde yüzüne doğru tüm nefesimi bıraktım. Omuz silkerek "Doktor böyle söyledi," dedim.

'Bahanelerin ardına saklanan çok güzel bir kadın,' derken gözlerini bir an olsun benden ayırmıyordu. Sürekli olmasa da ruhumu okuyor olmasından nefret ettiğim anlar oluyordu. Bir o okuyordu o da benden başka kimseye bunu anlatamıyordu. Oysa ne çok isterdim, Fatih'e beni anlatmasını... Bir ihtimal ya belki o zaman severdi. İhtimallerini bile sevdiğim adam, bir ihtimal sevse beni tüm gökyüzünü avuçlarımda hissederim. Yıldızlar birer yağmur olup, üzerime dökülür. Tüm şiirler bana Fatih olur. Kanatlarım çıkar omuzlarımda, ben o zaman uçmanın en güzel halini yaşarım.

Gür bir sesle "Elinizdeki notların her bir sayfasından sorumlusunuz. Hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum," diyerek gözlerini üzerime diken Bülent Hoca sözünü bitirdiğinde, sıranın üzerindeki defteri kapatıp sırt çantama attım. Telefonu da alıp arka cebime yerleştirdiğim esnada Sabahattin Ali, benden önce kalkmış yürüyordu. "Nereye?" diye sorarken hızlı adımlarla ona yetişmeye çalışıyordum. Etrafımdaki herkesi görmezden gelmeye alışmak zor olsa da artık bunu çok güzel bir şekilde başarabiliyordum.

Yürümeye devam ederken 'İşlerim var,' dediğinde "Ne yapıyorsunuz ki siz orada?" diye sordum. Bu soruma şaşırmış gibi bir an yürümeyi kesip başını bana çevirdi. Yüzündeki donuk ifadeye gülümsedim. "Yani," dedim. "Bulutları falan mı temizliyorsunuz? Orada ne işiniz olabilir merak ediyorum."

Başını tekrar önüne çevirip yürümeye başlarken 'Deliriyorsun,' diye mırıldandı.

"Delirmediğimi hiç iddia etmiyorum zaten." Merdivenlerden ağır ağır inerken o çoktan gözden kaybolmuştu. Bunu fırsat bilerek kendi kendime söyleniyordum. Bahçeye çıktığımda Ayşegül ve Arda'nın hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Yanlarına gidip gitmemekte kararsız kalsam da Arda ile göz göze gelince mecburen onlara doğru yürümeye başladım. Arda'nın beni gördükten sonra duraksaması ile sanırım tartışmalarına ara vermelerini sağlamıştım. "Günaydın," diye mırıldanırken çantamı masanın ortasına bıraktım. İkisinin de gerginliği yüzlerinden okunuyordu.

Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin