Çok beklettim, biliyorum. Bunun için de çok özür diliyorum. Bölümü yazdım ve sildim. Üstelik bunu birkaç kez tekrarladım. Kafamı pek toplayamadığımdan olsa gerek, bir türlü istediğimi elde edemedim. Ama sonunda yeni bölümle buradayım. Yorumlarınızı benden esirgemeyin, seviliyorsunuz.
Şiirle kalın......
Ocak ayına inat yapar gibi ince perdenin arasından sızarak gözlerime ulaşan gün ışığını engellemek için yorganı kafama kadar çektim. Uyuyarak biraz olsun nefes almak gibi bir arzum vardı. Yıllardır alıştığım yalnızlığımın içinde debelenmek istiyordum. Nefes almak, belki bu şehirden kaçmak belki de bu hayattan biraz uzaklaşmak...
Üzerimdeki yorganın nefes almak için açtığım ufak aralığından gelen naif bir ses 'Biraz mı?' diye sorduğunda, sıkıca tutunduğum yorganı üzerimden atarak doğruldum. Sabahattin Ali, yatağımın ayakucunda oturmuş beni izliyordu. Geriye doğru kayarak sırtımı yatağın başına yasladım. Tekrar gülümseyerek 'Bu hayattan biraz mı kaçmak istiyorsun?' diye sorduğunda onu tekrar cevapsız bıraktım. Tam o esnada yatağın içindeki örtülerin arasında kaybolan telefonumun zil sesi, sessizliği bir anda doldurmaya başladı. Sabahattin Ali'nin sorusundan kaçmak için yatağın içinde telefonu aramaya başladım. Önce yastığı kaldırıp yere attım ama altında telefon yoktu. Üzerime örttüğüm ince örtüyü de yere yolladıktan sonra en son kalın yorganı iki elimle tutarak fırlattım. Telefonun yanıp sönen ekranında Ayşegül'ün adı yazıyordu. Bir sorudan kaçarken bir diğerine yakalanmaya hiç hevesim yoktu. Telefonu elime alıp, aramayı reddettikten sonra tekrar sırtımı yatağın başına yasladım. "Biraz," dedim gözlerimi Sabahattin Ali'ye bırakırken. "Yalan söylüyorum," diye ekledim. Ben çok güzel yalan söylerim. Öyle güzel yalan söylerim ki beni çok iyi tanıyan biri bile yalan söylediğimi anlayamaz. Ben o kadar güzel yalan söylerim ki; içimde kopan fırtınayı görmezsiniz, içimde çiçekler açıyor zannedersiniz. Ben bir yalan söylerim; önce kendim inanırım ki sizlerde peşimden gelebilesiniz diye..
Hafif bir tebessüm belirdi dudaklarında. 'Biliyorum,' dedi. Tekrar çalmaya başlayan telefonuna baktığımda bu sefer Okan'ın adı yazıyordu. Aramayı bu sefer sessize aldım. Gözlerimi tekrar ayakucumda oturan Sabahattin Ali'ye çevirmeden önce saate baktım. Geç kaldığım ders için yaptıkları paniğin sonucuydu bu aramalar. Telefonu bacaklarımın üzerine bırakıp "Ölmek istiyorum," dedim. "Hayattan biraz uzaklaşmaktan kastım tam olarak bu." Sözlerimi bitirdiğimde telefonum tekrar çalmaya başladı. Bu kez bıkkın bir şekilde Ayşegül'ün aramasını açtım.
Büyük ihtimalle tüm kantinde dikkat çekecek bir sesle bağırarak "Umarım o koca kafanı yataktan kaldırıp yarım saat içinde buraya gelirsin," dediğinde sakin bir şekilde "Tamam," dedim. Verdiğim olumlu tepkiye şaşırdığını düşen ses tonuyla "İyi misin?" diye sormasından anladım.
Yataktan bacaklarımı indirirken "İyiyim," dedim.
"Can seni sabahtan beri arıyor ama ulaşamıyormuş."
Telefonu kısa bir an kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktığımda, Can'ın yaptığı aramaları gördüm. "Yeni gördüm," derken telefonu tekrar kulağıma yapıştırıp ayağa kalktım. Kıyafet dolabının önüne geçtiğimde "Hızlıca hazırlan gel yoksa açlıktan öleceğim," diye söylenerek telefonu yüzüme kapattı. Kapanan telefonu kulağımdan uzaklaştırıp yatağın üzerine attım. Üst raftaki kotlardan siyah dar bir kotu alıp hızla üzerimdekilerden kurtuldum. Pantolonu giydikten sonra üzerime beyaz bir sweat geçirdim ve saçlarımı tepede topladım. Yatağın üzerine fırlattığım telefonu mavi sırt çantama atarken hala yatağımda oturan Sabahattin Ali ile göz göze geldim. Gülümseyerek "Gidelim," dedim. Bunu söylememi bekliyormuş gibi ayaklandı. Otururken kırışan kahverengi kumaş rengi pantolonunu elleriyle düzeltip, benimle beraber yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...