İlk ölümü dedemle görmüştüm. Sevdiğim birinin gidişine ve beni arkasında bırakışına o zaman şahit olmuştum da yine de çocukluğun verdiği o saflık haliyle sanırım anlayamamıştım. Bunu en iyi babamın üzerine bir avuç toprak atarken anladım. Sanki ilk defa birini oraya bırakıp geliyormuş gibi hissettim. Ben hayatımda ölümü ilk orada anlamıştım. Soğuk bir tabuta sarıldığımda ve babamın orada üşüdüğünü bildiğimde anladım ölümü.
Ve o günden sonra ne ölümün ne de hastalığın bir yalana meze olmayacağını daha iyi idrak etmiştim ama belli ki Can babasını kaybettikten sonra benim kadar hassas olamamıştı. Acile geldikten sonra karşıma gelen Doktor "Bir kriz geçirdiğini düşünmüyoruz ama tetkikler devam edecek," dediğinde Can için hassas olan herhangi bir şey var mı merak etmeye başladım. Hassas olduğu ve asla yapmayacağı ufacık bir hareket var mıydı?
Geldikten sonra haber verdiğim Ayşegül nefes nefese koşarak yanıma geldiğinde başımı kaldırdım. "Öldü mü?"
Sorusu beni saatler sonra güldürmüştü. "Ölmedi," dedim. "Ama ölmeyi dilese daha iyi olacak. Çünkü yalanın böylesini artık kaldıramayacağım."
Yanıma otururken Okan "Ben çay alayım," diyerek bizi yalnız bıraktı.
Geriye doğru yaslanıp başımı duvara bıraktım. "Ayşegül belki inanmayacaksın ama o kadar çok korktum ki. Binlerce düşünce geçti kafamdan. Yalan söylediğini daha ilk anda düşünüp hastaneyi aramak konusunda tereddüt yaşadım ama sonra dedim ki ya gerçekten kötüyse?"
"Doktor ne söyledi?"
"Ciddi bir kriz olmayabilirmiş."
Güldü ama bu siniri bozuk bir kıkırtıydı. "Can her defasında bizi şaşırtıyor," dedi. "Her seferinde daha üstünü yapmayı başarıyor."
"Babası o sekiz yaşındayken vefat etmiş. Sonra amcasını kaybetmiş ve son olarak anneannesi vefat etmiş. Üç ölüm gören bir insan başka bir insanın canını bu kadar acıtabilir mi?"
"Acıtıyormuş demek."
"Acıtmamalı. En azından annesini düşünmeli ya da ondan başka abisi olmayan kardeşini düşünmeli. Ya ben o an hemen onlara ulaşsaydım ve annesine bir şey olsaydı? Bu kadar mı düşüncesiz bu kadar mı ilgi manyağı ve bencil? Ben böyle bir adamı nasıl sevdim?"
"Annesini aramadın mı?"
"Hayır aramadım."
"Neden?"
"Çünkü o bir anne ve ben onu boştan yere telaşlandırmamak için bekledim ki iyi ki beklemişim."
"Hastanede kalacak mı?"
"Kalacak," dedim. "Kalacakmış yani o yüzden Atakan'ı aradım gelip beklesin diye ama ulaşamadım. Birazdan odaya alırlar herhalde."
"Gördün mü hiç? Konuştun mu? Sen mi bekleyeceksin?"
Gülerek başımı ona çevirdim "İstediğim sorudan başlama hakkım var mı?" diye sordum.
"Var," dedi. "İstediğinden başla."
"Görmedim ve görmeyeceğim. Üzerine kusmaktan korkuyorum. Haliyle konuşamadım. Ve evet ben bekleyeceğim."
"Aslı ya bırak bir sürü hemşire var onlar baksın."
"Olmaz," dedim. "Yani annesi gelene kadar olmaz. Benim ona hakkım nasıl geçtiyse onun da bana hakkı geçti. Bu yüzden bekleyeceğim ama siz gidin."
Okan çaylarla yanımıza geldiğinde "Beraber sabahlayalım burada," dedi. Ben itiraz etmeden önce Ayşegül "Olmaz," dedi. "Ben bu geri zekâlının başında kalmam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Kavanoz [TAMAMLANDI]
General FictionBeni sevdiğime ve sevildiğime ikna eden Can'a baktım. "Seni hep sevdim," dedi. "Seni kendimi kaybedecek kadar çok sevdim." Gülümsedim. Bu sevilmeyen bir kadının buruk gülümsemesiydi. Bir kabullenişti. "Seni kendimi bulacak kadar sevdim," dedim. "Se...