28. Bölüm: Dia Teyze

2.1K 161 89
                                    

James sabah alarmı çaldığında kulaklarını kapatıp kafasını yastığa gömdü. Daha uyuyalı 2 saat olmuştu, bu ne acele yani? Yastığına bakıp sessizce küfretti. Islaktı. Rüyasında ağladığını hatırlıyordu James, demek ki sadece rüyasında ağlamamıştı.

Remus'un iç kanatan çığlıkları içini derin bir hançerle ortadan ikiye yarmış gibi hissettirmişti. Kulaklarını kapatsan da, sesin net olarak kulaklarında çınladığını göz ardı etmek mümkün değildi. Acımıştı. Onun da acısını paylaşmak istemişti.

Onu ağlatan tek şey bu değildi. James Remus'tan kopan acı dolu çığlıkları duyduğu anda beyninde tek bir isim ikaz vermişti.

Diana Black.

James'in seslenişiyle Dia Teyze.

Evet, genel olarak onun yokluğuna alışmıştı, travmasını atlatmıştı ama Remus'un çığlıkları onun ismini uyandırmıştı kafasında.

Onun çığlıklarıydı, Dia Teyze'sinin çığlıkları. Yalvaran, çarezice ümidinin sönmemesi için uğraşan Diana Black. Gözlerindeki çaresizliği hatırlıyordu. Acı dolu, adeta özür dilercesine bakan, artık sönmüş olan gözleri. Yalvarıyordu James'e, hayatı için, ama hayır kendi hayatı için değil, James'in hayatı için.

James gözlerini yumarak sessizliğin yankılarını dinledi. Yılların alışkanlığı olmuştu. Zorunlu olarak kazandığı alışkanlıktı belki de. Gözlerini yum ve uzaklaş. Gözlerini tekrar açtığında kulağında kükreyen kan yavaşlamıştı. Vücudu tepkiyi azaltmış ve olağan statüsüne geri dönmüştü. Huzurla doğruldu James. Etrafına bakınıp, yataklarında sürünen arkadaşlarını fark edip tekrar yattı. Sonuçta, acelesi yoktu ki.

🍀
(Slughorn'un partisinden 1 saat önce)

Monica aynadaki görüntüsüne bakıp derin bir nefes aldı. İstediği sonuca ulaşmıştı. Kırmızı elbisesiyle gerçekten şahane bir görüntü oluşturmuştu. Evet, insanlar bunu düşündüğünü bilse ona egoist derdi, ama bilmiyorlardı, sıkıntı değil.

Elbisesini buruşturmamaya özen göstererek yatağının köşesine oturdu. Kavalyesi kesinlikle çok yakışıklıydı ama o aklına koymuştu James Potter'ı, başkası onu kesmezdi.

James'in ela gözlerinde kaybolmak, derin anlamlar saklayan parıltılarda sanki, dibi görünmeyen okyanuslarda arkana bakmadan yüzermişcesine kendini kaybetmek istiyordu. Kafasını sokacaktı suya, evet belki nefessiz kalacaktı ama Monica biliyordu ki sonucu buna değecekti. Kafasını sudan çıkardığında yüzüne düşen su damlaları gibi mutluluklar parlayacaktı gözlerinde, görmese de, hissetmese de biliyordu. Böyle bir duygu olmalıydı aşık olmak. Çünkü hep böyle anlatılmıştı. Her James'in arkasından baktığında bunlara özlem duyuyordu çünkü. O James'in gözlerine defalarca bakmıştı evet ama onun aşkını hissedemediği için durmadan ufuğa karşı yüzüyormuş da elini uzatacakken ne kadar da hiçliğin ortasında kalmış gibi hissediyordu. O James için hiçliği de göze almıştı, tekinsiz sulara dalmıştı düşünmeden ama o, o sadece kızıl bir sürtük gülümseyecek diye kendisini ortada bırakmıştı. Şimdi üşüyordu Monica, ama onu sarıp sarmalayacak kişi uzaktaydı.

Bunları anlattığı sayılı arkadaşları durmadan onun saçmaladığını, yaşının küçük olduğunu ve abarttığını söyleyip durmuştu, ama onlar bir noktayı kaçırıyordu, Monica her zaman aynı Monica'ydı.

Oda arkadaşı Emma aniden odaya dalınca oturduğu yerden zıplarcasına kalktı.

"Moni! Kavalyen seni bekliyor."

A Legend Called The MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin