Jenna Dare orta parmağındaki siyah yüzüğü çevirmeyi bırakıp derin bir nefes aldı. Bileğindeki saat gece yarısını gösterdiğinde beklediği anın geldiğini fark edince önündeki parşömene yırtılmasından korkarcasına yaymaya başladı kara mürekkebi.
Geçen dakikaların acelesizce zaman kavramının üzerinde dans edişini bile göz ardı edecek kadar yoğunlaşmıştı kız yazdıklarına. O an bir tür transın içindeydi ve tek amacı parşömene dökülen kelimelerin içindeki ferahlamayı genişleteceği idi.
Yazacakları bittiğinde Jenna gözlerini tekrar ince bileğindeki büyükanne yadigarı saate çevirdi. Tam 2 saat sürmüştü işi. En az kağıttaki kadar mürekkep ellerine ve üstündeki pijamasına bulaşmıştı. Tişörtündeki özgün desenleri inceledi. Ela gözlerini ovuşturduktan sonra ellerine bulaşan mürekkebi ovalamaya ve yatağına doğru yol almaya başladı elindeki parşömenle.
Yatağına oturup sırtını pencerenin pervazına yasladı. Asasını baş ucundan alıp elinde yavaşça çevirdi. Üstündeki bütün desenleri, ayrıntıları incelerken içindeki göç etmiş cesareti çağırmaya odaklandı.
Bir insanın daha biraz önce, nefes almadan yazdıklarını okumaktan korkması ne kadar normaldi ki?
Gerçi, Jenna Dare bugüne kadarki hayatında ne zaman normal olmayı denemişti ki, şimdi deneyecekti?
Derin bir nefes alıp sessizce mırıldandı. Titrek nefesi odada dağıldı. "Lumos."
Asasının ucundaki hafif ışık kümesi saniyelik olarak gözlerini kamaştırdı. Gözlerini kırpıştırıp uyayan arkadaşlarına göz atıp hala uyuduklarından emin olduktan sonra parşömeni tutan parmakları hafifçe gevşeyip el yazısıyla yazılmış paragrafı okuması için Jenna'ya uygun bakış açısını kazandırdı. Kelimelere bakmayı sürdürdü, ama bedeni yaşadığı korkuyla deli inadıyla reddediyordu okumayı, harfleri birleştirip anlamlandırmayı.
Kız, satırlar üzerinde hoplayarak hareket eden irisinin yaşlarla dolduğunu hissetti. Duygularını tereddütsüzce döktüğü, kontrolü bir kez olsa da kalbinin ele aldığı paragraftaki kırılmışlığının çevresine verdiği zararı gördü. Kağıda yazmadığı kalmamıştı, annesi ve babasıyla yaşadığı minik kavgalar dahil her kendisini inciten olayı anlatmış, aklında kalan detaylarla karşısındakine verdiği zararı görmüştü. Hep deli ve tahmin edilemez olarak tanımlanmıştı zaten, ama bu paragraf kendisini tanımlamak için iki sıfatın yetersiz olduğunu vurguluyordu resmen.
Annesinin kendisi için kullandığı bir kelime grubu vardı. Jenna küçükken anlayamasa da, annesinin kendisi hakkında ne dediğini merak ettiğinden cümleleri bulduğu minik kağıda yazmış, büyüdüğünde okumak için saklamıştı. Şimdiyse kağıt kaybolmuş olsa bile aklından silinmez hale gelmişti.
"Benim meleğim," demişti annesi kendisi hakkında. "Fevridir, dobradır, güçlüdür, çetindir. En sert rüzgarlar bile deviremez onu, ama güvendiklerinden gelen minik bir üfleme bile yıkar onu saniyesinde. Benim meleğim güvensizdir, yıkıldığını herkesten saklayacak kadar; zekidir, saklamayı bilecek kadar."
Jenna'nın annesinin karşısında oturan Gabriel teyzesi kafasını iki yana sallayıp kendisini kucağına almış, saçlarının tepesine minik bir öpücük kondurmuştu. Ona göre annesi Jenna'yı yanlış tanımlamıştı, o da herkes gibi Jenna'nın göründüğünden farklı olmadığını, yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşmediğini, basit kişilikli bir insan olduğunu düşünmüştü.
Eh, Gabriel teyzesi epey yanlıştı.
Jenna asla göründüğü kadar umursamaz olmamıştı, asla insanları tek kalemde silememiş, asla kalbini kırdığı insanları düşünmeden uyumamıştı. Evet tam bir deliydi, öfke sorunu vardı ve sıklıkla kendini kaybettiği doğruydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfic🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...