Sirius uzun saçlarını yarım at kuyruğu şeklinde topladıktan sonra yaslandı yanındaki sarışına doğru.
Ariel kahvaltısını etmeye çalışırken kendisine engel olan çocuğu itmeye bile girişmedi, ne de olsa yetmeyecekti gücü gücüne, denk değillerdi.
Siyah saçlı olan ise yanındakinin sinirlendiğini bile farkında değildi. Başı ağrıyordu, kafası karışıktı duydukları üzerine, beynindeki çarklar dönüp duruyordu durmadan.
En yakın arkadaşının büyük bir çabayla sakladığı, sorduğu herkesin kendisine adam öldürmüş gibi yargılaycı bakışlarla cevap verdiği olayı dinlemişti acıları birinci elden yaşayan James Potter'ın ağzından. Merak ettiği, etmediği tüm ayrıntılara sahipti şimdi ve duyduğu nefret artmıştı ailesine, Diana Black'in katliamındaki sessizlik yeminleri yüzünden.
Evet tahmin ettiği çoğu şey doğrulanmıştı, ne de olsa az kafa yormamıştı olanların üzerine ancak tüm beklentilerine ve olayların kafasındakilere paralel ilerlemesine rağmen şoka girmişti çocuk resmen, başı ağrımaya başlamıştı.
Olay saklanması mümkün olmayan bir genişlikteydi, olayın saklanmasının ardında ciddi bir yetenek saklıydı aslında, böylesine benklenmeyen sonuçlar doğmasına, tüm Black ailesinin son sürat katliam istemesine, dört kız kardeşin arasındaki ilişkinin inanılmaz derecede değişime uğramasına rağmen saklanmıştı, reddedilmişti her şey tüm dış dünyaya.
Diana Black silinmişti büyücülük dünyasından, hiç varolmamış gibi davranılmıştı tüm bu zamanlarda.
Sirius anca şimdi anlamıştı annesinin aşırı tepkisinin sebeblerini, şimdi mantıklı gelmişti tüm söyledikleri.
Şaşırmıştı James Potter'ın hayatta olmasına, mucizeydi bu. Nefret ediyordu Olivia Black-Potter'dan, kimseden olmadığı kadar. Oysaki Sirius minettardı ona, tek başına olayın neredeyse tüm seyrini değiştirmişti, sevgili Diana'sının ölümünü engelleyemediği halde.
Sirius baş parmaklarıyla ovaladı başını. Tüm gece uyumamıştı, yatağında dönüp dolaşarak James'in anlattıklarını yankılatmıştı kafasında, tekrar tekrar dinlemişti olayı baştan sona.
Kızgındı arkadaşına aynı zamanda, tüm bu yıllar boyunca içinde saklamıştı onca acıyı ve anıyı, tek başına yüklenmeyi seçmişti gereksiz bir cesaretle, ama aynı zamanda da takdir edilmeliydi tüm bu zaman boyunca, yıkılmamıştı hiçbir zaman.
Sirius yaslandığı Ariel'in söylenen sesini duyduğunda hafifçe açtı sıkı sıkı kapattığı gözlerini. Gözleri kapalıydı, sanki gerçeklikten bir süre kopmak engelleyecekti onun benciliyetin krallığına yakın olmasını.
Kafasını kaldırıp gözlerini ovuşturdu.
Ariel'in saçlarının yaydığı vanilya kokusunu hissetti Sirius. Kafasını çevirip yanındaki kıza baktı, kızın dudakları ciddi bir ifadeyle açılıp döktü kelimeleri.
"Sakın kavga çıkarayım deme. Konuşma, cevap verme."
Sirius ağrıyan başını ovuşturmayı denedi beyninde Ariel'in cümlesini oturtmaya çalışırken.
"Ne diyorsun Ari, sorguya falan mı çekileceğim?"
"Regulus ve Hayley geliyor."
Sirius kaşlarını çattı. "Niy--"
Kızın sert cevabı Sirius'un ağzını açmasını engelledi.
"Susmayı dene."
Sirius sarışının tavsiyesine uyup doğruldu, çenesini ellerinin tersine yaslarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfic🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...